Bana bir türkü söyle, 'yeni' olsun ama 'gerçek' de olsun…

Hilal Ateş

Blog: Serbest Kürsü

“Sermaye düzeni ve gericilik kendini ne zaman başarılı sayar?” sorusu seçimlere bir aydan az bir sürenin kaldığı şu günlerde kritiktir. Oy hesaplarına, istatistiklere, koalisyon tahminlerine takılıp siyaseti buraya sabitleyen özneler bir yana, sosyalistlerin yukarıdaki soruya verdiği yanıt açıktır: Düzen, kendi dışındaki havayı kendi doğrultusunda estirmeyi başardığı ölçüde güç toplayacaktır.

“Biz değiştik, o eski gömleği çıkarıp attık.” vurgusuyla, Erdoğan önderliğinde, Türkiye siyasetinde etkin hale getirilen “yenilikçilerin” yukarıda bahsedilen noktadan bir enerji biriktirdiğini söylememek için neden yok. Yeni bir Türkiye hayaline, karşısındaki düzen dışı ve zorlu bir özneyi, Kürt ulusal mücadelesini de ikna ederek yürüyen bir partiden söz ediyoruz.

Bugün, bahsedilen özne, gericilik ve sermaye düzeni için zor olmaktan çıkmıştır. Kürt ulusal mücadelesi uzun yıllardır yüzünü düzen içi unsurlarla aynı yöne çevirmiş bulunmaktadır.

12 Mayıs günü Ertuğrul Kürkçü’nün İzmir’deki yedi yüz bine yakın Kürt seçmenin önemini Egeli iş adamlarına hatırlatması ve aynı toplantıda partisinin barajı geçmesinin toplumsal bir nefes almaya vesile olacağını söylemesi hangi pencereden bakıldığını göstermektedir: “İşadamlarını ürkütmemek” ve HDP’nin “temas ettiği renklere” Türkiye’nin büyük kentlerini yağmalayan sermayedarları da eklemek… Kürt emekçilerini Batıda patronların “güvenli” iş sahalarına, doğuda seydalara, melelere teslim etmek  … Sonra “bizler meclise”…

Siyasi mücadelenin verildiği mekanlar olarak kentler, iktidarı isteyen her özne için vazgeçilmezdir. AKP iktidarı da bu iddiasından hiçbir zaman vazgeçmemiş, tahribatın en büyüğünü buralarda yaşatmış ama yine de kent ve kentlilikle olan mücadelesini kazanamamıştır. Bu mücadelenin tek başına “AVM kentlerin” oluşturulmasından ibaret olmadığını biliyoruz. Meselenin ideolojik boyutunun gözden kaçırılması demek, AKP’yi ve düzenini eksik okumak demektir. Büyük şehirlerde sayısı gittikçe artan imam hatip okulları, her hastaneye, okula, fabrikaya en az bir mescit uygulaması, iş cinayetlerinin yazgıyla açıklanması, kadına yönelik şiddetin her geçen gün yükselmesi; iktidarın tasavvur ettiği kentler…

“Hayaller her zaman gerçek olmuyor”,  hikâyeler uyuşmadığında yap-bozun parçaları eksik kalıyor. AKP’nin büyük şehirlerle ilgili boşluğu bir türlü dolduramamasında yalnızca onun tınısını duyamaması değil, “başka bir telden çalması” da etkiliydi. Bu şehirler AKP gibi sivri dişleri olan bir kurdu, hikayesine kabul etmiyordu.

Köyden kente göçler bu hikayede önemliydi, evet. Ama o göç kuşağı yeni kuşaklar yaratmış, artık kentte doğmuş, kentte büyümüş, yaşam alanı kentle “sınırlı” olan bir kuşak oluşmuştu. Bu kuşak, yıllarca sınavlarla boğuşmuş, dershane parasını biriktirmek için mevsimlik işçi olarak çalışmış, sonra üniversiteyi kazanmış, parasını ödeyebilmek için kışları eğlence mekanlarında, yazları inşaat ya da turizm kolunda çalışmış, okulunu bitirmiş ve muhtemelen asıl işini yapmayan ya da sermayenin sınırlarını çizdiği alanda üretim yapan bir kuşaktır. Onun ihtiyaçlarını belirleyen de kentle olan ilişki düzeyidir ve AKP buna yanıt verememiştir.

“Hikâyedeki boşlukları ‘yeni yaşam’ çağırıcıları doldurabilir mi, ihtiyaçlara cevap verebilir mi?” sorusu bu dönemde yanıt bekleyen bir başka sorudur. Egeli iş adamlarının böyle bir derdi olduğunu sanmıyorum.

Yazının başındaki sorunun cevabından hareketle: Rüzgarı, AKP’nin aldığı yönden alan bir özne, AKP karşısında başarılı sayılamayacaktır. O özne her ne kadar rüzgarı kendisinin yarattığını söylese de birileri “içeriye usul usul girmiş ve esmeyi anlatmıştır.”

“Yeni olanı” inşa etme iddiasında olanlar var bir de bu havalarda… Eskimiş, köhnemiş olana isyanlarını, kadın katletmeden var olamayan düzene karşı temsiliyetlerini, düzeni yıkmak için en çok sebebi olan 550 kadınla göğüsleyenler var. Onlar düzenin güvencesi olmak için değil, yeni bir düzen kurmak için çıktılar yola ve sandığın ötesine çağırıyorlar. Yapının türkü söyler gibi yapılmadığını bilerek, gerçeği söyleyerek…