Daha ileri bir kriz okuması için… (M.Deniz Schulze)

AKP’nin kriz olasılıklarının bulunduğu başlıklar genel olarak üç şekilde özetleniyor:

İlk olarak: 2.Cumhuriyet’in siyasal yapısı, muhalefetiyle birlikte sağa kayışın yarattığı genel sağcı, ulusalcı siyaset –bunun bir varyasyonu olarak İslamcılaşma eğilimlerinin iktidar ve halk ilişkilerinde güdük kalması -.

İkincisi: Merkeziyetçi eğilimin AKP iktidarını rahatlatmak yerine yeni bir takım sorunlarla karşı karşıya bırakması (AKP-Cemaat gerilimleri, TSK’daki istifalar)
Üçüncüsü: ABD’ye taşeronluk planları doğrultusunda yer yer laçkalaşmaya varan dış politika çizgisi.(İfadesini en net şekilde Obama’nın iktidarından sonra “seçilen” Ahmet Davutoğlu’nda bulur)

Lenin, kriz sorununu 20. Yy başlarında halkların bunalımlar karşısında daha kolay politikleştiği gerçeğinden yola çıkarak devrimci durumla birlikte ele alıyordu. Öte yandan Lenin’in bu tutumunu, Marksistlerin kapitalizmin krizlerine bütünsel bakış mantığıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Çünkü bütünlüğe en yakın nesnellik analizi ancak ona uygun hareket eden Leninist parti ile nesnelliğin birbiriyle(olağanüstü) içselleştiği (yani öznenin nesnesine yaklaştığı) anlarda olabilir. İçselleşme, Marksist ekonomi-politik kuramının krize ilişkin varolana dair en yakın analizi sunmasından yola çıkarak başlar.

Bunun dışındaki zamanlarda öznenin(partinin) nesnelliğe(siyasete, sınıfa, ekonomiye) bakışı eksiktir, hata payı burjuva ideolojilerinin yanında çok az olsa da devrimci nesnelliğe oranla daha yüksektir. Böyle durumlarda Marksistler nesnelliğe hata payı vererek ve özne veya nesnellik adına ihtimaller öne sürerek bakar.

**

“Diyalektik her zaman bir nesnenin bir başkasıyla arasındaki ilişkinin ardında o nesnenin kendi kendisiyle olan ilişkisini, kendi iç ilişkisini görür(1)”.

Bu tanımla uyuştuğu için: “burjuva ideolojisinin ekonomik alt yapıyla ilişkisi nasıldır?” sorusuna bu ideolojiyi, “meta-fetişizminin yol açtığı toplumsal bilinç çarpıtması” olarak tanımlayarak ve ardından onun ekonomik alt yapıyla nasıl bir ilişkide olduğunu göstererek cevaplamak mümkün olacaktır. Buna benzer sorular ele alınan ilişkinin kapsamlılığı ile daralıp genişleyecektir.

İlyenkov’un diyalektiğe ilişkin bu tanımıyla yola çıkıp yukarıdaki örneklere sadık kalırsak ne olur? Sıradan analiste göre üç örneğin de aslında sınıfsal temellerden kaynaklı çelişkiler olmadığı sonucu çıkar. Ancak bu bir çarpıtmadır! İçerik açısından durum başkadır. Birincisi sınıf mücadelesinin değil sınıf siyasetinin alıcı bulmadığına ikincisi mücadelenin olmadığına değil şiddetlenmediğine işaret etmektedir. Üçüncüsünü şimdilik erteliyorum.

İşçi sınıfının, sınıf mücadelesiyle ilişkisinde (dar anlamda) gözden kaçırılamayacak olan a) artan çelişkiler ve b) yinelenen çelişkilerin ön plana çıkmaya başladığıdır. İşten atmalar ve artan baskılar vs. sonucunda farklı iş kollarında çeşitlenen ve artan eylemler (sınıf mücadelesinde) “artan çelişki”li, kendini tekrar eden ancak kümülatif ilerlemeyen eylemler de “yinelenen çelişki”li yapıyı oluşturmaktadır. Ancak bu çelişkiler daha geniş bir anlamda (nitel olarak) ele alınırsa “etkisiz” söylemini haklı çıkaracak derecede küçülür. Bir de c) küresel çelişki vardır. Bu da bizzat emperyalist aşamanın bir fetiş biçimi olan küreselleşmenin burjuvazi gözünde yarattığı uğursuzlukla ilgilidir.(2) Çünkü küreselleşmenin başat emperyalist unsurları, kendisine eklemlenen parçaların denetimini bütünüyle kontrol altında tutamaz , tutamamakla birlikte kendi taşıdığı zayıf yanları da bu parçalara sızdırır. Sorunu daha evrensel şekilde ele almak mümkünken Türkiye örneğine inip yanıtlarını okuyucuya bırakacak şekilde şu soruları soruyorum:

.Kürsel krizin başat aktörleriyle kendine bağımlı olmayan ülkeler arasındaki çelişkinin(ABD-Suriye) en çok yoğunlaştığı yerlerde(Türkiye) krizin türü/niteliği ne olacaktır?

. Artan ve yinelenen çelişkinin kendileriyle ilişki içerisinde olan diğer çelişkilere (mesela c’ye) etkisi ne olacaktır?

.Küresel çelişkinin kendisini diğer çelişkilerden yalıtması mümkün müdür?

. Küresel kriz olarak tarif edilen krizin kendini yenileyecek imkanları yadsıması işçi sınıfının da yeniden siyaset alanına girme imkanlarını yok etmekte midir? (3)

Çelişkilerin işaret ettikleri ile yol açtığı şeyler çoğu zaman nitelikleri nedeniyle uyuşmaz. O halde her birisini kapsayacak, uyumlu-uyumsuz yanları kendi bakış çerçevesine göre yaklaştırabilecek/siyasetine taşıyabilecek bir yola ihtiyaç vardır. Peki bu nasıl olacaktır? Sınıf hareketinin arttığı yerlerde siyasal krizler yaratma çabası göstermek veya sınıf hareketinin düşük dozlarda kaldığı zamanlarda sınıf hareketinin önünü tıkayan düzen politikalarını deşifre etmek yetecek midir? Aynı şekilde sınıf hareketinin var olduğu ancak dağınık olduğu zamanlarda onu bir araya getirmek için siyaseten alıcı bulan yaklaşımları hayata sokmak mı gerekir?

Marksistler açısından yukarıdaki saydıklarımızdan hareketle elimizde genel bir mücadele hattı örecek, kendi mücadele alanlarımızdaki boşlukları değerlendirecek imkanlar bulunmaktadır bulunmasına ama “genel yaklaşım”lar konusunda da her birisi yerele(özele) indiğinde (yöntemsel bir sapma olmamak şartıyla) başka yaklaşımlarla iç içe geçmesi zorunlu, bütünlüklü bir model ihtiyacı doğmaktadır. Türkiye örneğinde bu anti-emperyalizm, emekçi eksenli bir halkçılık, yurtseverlik, kamuculuk, aydınlanmacılık… vs. diye gider. Model, örneklerle dolu bir şema değil, kendi kendisini yenileyebileceği koşulları ortaya seren bir kılavuzdur.

Bu model Marksist ekonomi-politiği de kapsayan Mantıktır. Üstelik bu mantık (kendi kendisinin nesnesi olarak) büyük toplumsal alt-üst oluşların eşiğinde ilkelerini, direngenliğini yeniden sınama imkanıyla karşı karşıyadır. Daha ileri bir kriz okuması, üstelik kapitalizmin son krizinin okunması için böyle bir modelle yola çıkılması gereklidir. Çünkü (eğer krizin son kriz olduğunu kabul ediyorsak) bundan sonraki ekonomi-politik yaklaşım krizin neden ve hangi şekilde olacağını değil, nereye gideceğini, hangi biçimler alacağını ileri sürebilir.

1 (Diyalektik Mantık, Evald Vasilyeviç İlyenkov, Yazılama, Birinci baskı 2009 236)
2 Suriye başlığında ortaya çıkan krizlerin faturası da emperyalist hükümetlerden çok, AKP Türkiye’si gibi pay kapma heveslisi ülkelere çıkıyor. http://haber.sol.org.tr/dunyadan/akpnin-ustalik-doneminde-turkiyenin-dis...
3. Bu sorulara verilecek hazır cevapların bile Çulhaoğlu’nun değindiği türden bir alerjiye yol açması da mümkündür: http://haber.sol.org.tr/yazarlar/metin-culhaoglu/diyalektik-alerjisi-70033