Yanlış Bilinç

Yoksulun, sefaletini kalıcılaştırmak isteyen zenginin hakkını savunmasından daha acınası başka bir gösteri yoktur.

Ernesto Estévez Rams

İngiltere’de This Morning isimli bir televizyon programı, yaptığı bir yarışmada ödül olarak kazanan kişinin elektrik faturasını dört ay boyunca ödeme kararı almış. Mesele şuydu ki, Avrupa’da yaşanan çekişmelerden dolayı ekonomik krizin derinleşmesi elektrik faturalarında astronomik bir artışa sebep olmuştu.

Bir İngiliz, programın aldığı bu kararı Black Mirror dizisine layık bir distopya olarak tanımlamış.

Toplumsal sorunların sıradanlaştırılması This Morning programı tarafından icat edilmedi; bu on yıllardır süregelen medyatik bir olay. Topluma kuvvetli bir şekilde dayatılan algıyla beraber, toplumsal meselelere çözüm aranışı kolektif bir aranış olmaktan çıktı. Tersine, piyangoyu kazanan birini, gerçek ya da metaforik olarak günümüzün kahramanı ilan ederek bu aranışı birey düzeyine indirgediler.

Temelde bu duruma hizmet eden ideolojik çerçeveye göre, bencillik insanın savunulmaya değer temel özelliklerinden biridir. Bunun aynı zamanda şeylerin doğasında olduğu da öne sürülür.

Şeylerin doğası meselesi biraz ilginç bir mesele. Aydınlanma çağı düşünürleri, gerçekleştirilmesi gereken toplumsal bir hedef olarak gördükleri doğal insanın üstünlüğü düşüncesine dayanarak, kralların ve soylu sınıfın kutsal nedenlerle toplumsal düzenin zaruri unsuru sayılması gerektiği fikrine saldırdılar.

Burjuva sömürüsünün varlığından doğal ve insan toplumuna içkin bir olgu gibi söz edenler şu gerçeği bir kenara not etmeliler: Bir gün geldi ve kralların kafaları devrimci burjuvazi tarafından kesildi. Üstelik bunu, soyluluk kurumu insanlık bronz çağa girdiğinden beri, yani toplumun tarihsel yolculuğunun büyük bir bölümü boyunca ayakta kalmış olmasına rağmen yaptılar. 

O zamanlar devrimci olan burjuvazi sömürüyü kolaylaştırmak için yüzyıllar içinde inşa edilmiş olan egemenlik düzenini alaşağı etmeyi ve bunu, ekonominin gerçek yüzünü tüm çıplaklığıyla afişe ederek yapmayı önerdi.

Soyluluğa ait ideolojik yapıların, tutkularının önünde bir duvar gibi dikilmesine katiyetle izin vermediler. Fethedilecek yeninin düşünürleri, asalak soyluların toplum düzeni ve refahı için vazgeçilmez oldukları fikrini rasyonel bir şekilde yerle bir ettiler. Krallık kurumsal olarak en eski ve köklü siyasi yapı olmasına rağmen bunu başardılar. 

Tüm toplumsal sistemler iktidarda bulunan sınıfı ayakta tutmak için kendi hâkim ideolojilerini yaratırlar. Bu doğrultuda egemen sınıf gerekli ve vazgeçilmez olduğunu, o olmadan toplumsal refahın mümkün olmayacağını ve dünyada kaosun hüküm süreceğini iddia ederek kendini meşrulaştırır.

Yine kendini meşrulaştırmak için, bir zamanlar yenilikçi, yani devrimci güç olarak oynadığı tarihsel rolü ebedileştirir. Bir yandan görkemli geçmişini unutulmayacak bir gösteri gibi sunarken, diğer yandan yarattığı ve artık düzeltemeyeceği evrensel distopyanın bakışlarını başka yöne çekmeye çalışır.

Fikirler arsasına dikilmiş bu totaliter bina, bir zamanlar yarattığı ve devrimciliği şüphe götürmez kavramlardan faydalanır ve onları kendi sisteminin değişmez doğruları olarak pazarlar. Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik düşünceleri bir deprem gibi feodal sistemin egemen fikirlerini alt üst etmiş olsa da, her ideolojik sistemde olduğu gibi, bu düşüncelerin içeriği sınıfsaldı. 

Zafer kazanmış burjuvalar pratikte proleterlerin savunduğu özgürlük, eşitlik ve kardeşlik kavramlarından bahsetmiyordu. Güçlülerin yarattığı belirsizlik sadece zorunluluk halinde kendi düşüncelerine herkesi eşit bir düzlemde dahil eder gibi görünür, ama aslında büyük çoğunluğu dışlar. Sözleri kapsayıcıdır ama dayatılan gerçek öyle değildir. 

Bu aldatmacanın işe yarayabilmesi için çeşitli unsurlara ihtiyaç duyarlar. Kendi çıkarlarını tüm toplumun çıkarları gibi gösterirler ve dolayısıyla kendi çıkarlarının ihlal edilmesi durumunda herkesin çıkarlarının ihlal edileceği algısını yaratırlar. Burjuvazi, toplumun devasa kitleleri kendi sömürülerinin farkına varmadan sömürü hakkını savunsunlar diye yanlış bir bilinç yaratır. Yoksulun, sefaletini kalıcılaştırmak isteyen zenginin hakkını savunmasından daha acınası başka bir gösteri yoktur.

Kabullenmiş bir şekilde, zenginlerin hep var olageldiğini söylerler bize. Ama bununla yetinmezler. Çoğunluğa boyun eğdirme yöntemlerine burjuvazinin yeni bir katkısı varsa – ki bu keşfettiği en şeytani şey olabilir – o da yoksula bir gün sömürülmekten kurtulup sömürenlerin tarafına geçebileceği aldatmacasını alttan alta işlemesidir. Burjuvazi boyun eğenlerden kendi uğradıkları sömürüye ortak olacak yardakçılar yaratır. 

Bu iki fikirden, yani, toplumun işleyebilmesi için zenginin var olması zorunluluğu ile bireyin sömüren tarafa geçip sömürülmekten kurtulabileceği ihtimalinden, sınıf uzlaşmacılığı fikrini savunan ve destekleyen çok kullanışlı bir ideolojik ajan doğar. Genellikle bu iki fikrin bileşiminden çıkan ve şimdilerde adına orta sınıf dedikleri, aşağı tabakadan yukarıya yükselmek için önemli bir yol kat ettiğini düşünen -ama daha da önemlisi bencil arzularına ulaşmak için ayrıcalıklı bir konumda olduğuna ikna olmuş- bu kesim, zengin olma hayallerini gerçekleştirmeye ramak kalmışken neden içinde yaşadığı sistemi ortadan kaldırsın ki?

Bu ideolojik yapının ne kadar etkili olduğu konusunda herhangi bir şüphesi olan varsa, en bariz örneklerden biri olan, geçtiğimiz günlerde yapılan Şili anayasası referandumuna bakabilir.   

Eğer bu hikâyenin bize uzak olduğunu düşünenler varsa, hiç aldanmasınlar. Bazı sinsi ideologların kapitalizme dönüş (acaba?) söylemlerinin arkasında, bu dönüşüm tamamlandıktan sonra ya bir burjuva ya da yukarıya gözünü dikmiş bir orta sınıf olacaklarına dair itiraf etmedikleri arzuları gizlidir.

Onlar Devrimin gerekenleri kendilerine çoktan verdiğini düşünenler adına konuşur ve onların ideologlarıdır: sağlık, güvenli bir çevre, üniversite kademesine kadar eğitim ve ardından kendi alanlarında toplumsal olarak mümkün olan kademeye yükselme… Ama bugün daha fazlasını istiyorlar. Hem de bu bencilliğin ancak varlıklarını mümkün kılan toplumsal düzeni yıkmakla mümkün olabileceğini umursamadan.

Devrimin totaliter yapısını, tüm sosyoekonomik sistemlerin totaliter olduğu gerçeğini yok sayarak bir kusur gibi sunmak isteyenler, aşırılık yanlılığıyla suçladıkları siyasetçileri eleştiren yazılarıyla, Marti’nin çağdaşı Jose Ignacio Rodriguez’i hatırlatıyorlar bana fazlasıyla.

Retamar’ın bir okumasında Rodriguez, Apostol’ü1 “savunduğu fikirlerden farklı bir fikir sunanları isyankar ilan ediyor (…) ve herkese, ve her durumda, kendilerine ulaşabildiği ölçüde, İspanya’dan nefret etmeleri, özerklik yanlısı Kübalılardan nefret etmeleri (…), zengin, görgülü ve muhafazakar insandan nefret etmeleri, (…) ve bencillikle suçladığı ve Amerika kıtasında yer alan diğer ülkelere kim hakimse onunla durmadan savaşacak, saygısız bir ırk olarak gördüğü Amerika Birleşik Devletlerinden nefret etmeleri konusunda öğütler veriyordu” şeklinde eleştiriyor.

İlhak politikasını savunan Rodriguez, yorulmak bilmeyen karşıdevrimci ideologların Marti ve programı hakkındaki görüşlerini önümüze serer: kararlı, boyun eğmeyen, totaliter, radikal, antiemperyalist. Özerlik savunucularıyla mücadeleye dair yapılan göndermede ise, Marti’nin radikal olduğunu, vatanın mutlak bağımsızlığının ve sıradan insanın gerçekleştireceği adaletin sağlanması için herhangi bir arabulucuyla uzlaşmayacağını vurgular.

Kabul etmedikleri için ya da cesaret edemedikleri için bazı şeyleri yüksek sesle söylemeyi reddedenler, toplumun eseri olan bireysel varlıklarını, tam da düzeltilmesi gereken bir deformasyon olarak göstermeye çalıştıkları bu tarihsel radikalliğe borçlular.

Devrimin, kurtuluşla gelen yeni gerçekliklerin anası olduğunu reddediyorlar. Kendileri onlardan bir kez faydalandılar ya, onlardan sonrası tufan. 

Yani herkes ılımlı politika savunucusu ya da sözüm ona uzlaşma yanlısı cumhuriyetin kurtarıcısı olarak sahneye çıkıyor. Sanki eğer bu seçenekler hayata geçirilseydi, kendilerinin hayata gelmek için en ufak bir şansları olacakmış gibi. 

Düzenbazlığı bırakın. Küba herkesin, sıradan insanların Kübası’dır, sıradan insanların Kübası ise Devrimde sosyalizmi kuran Küba’dır.

Ernesto Estévez Rams

24 Ekim 2022

Granma

"Küba Gerçeği", 2023 Şubat ayında Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) girişimiyle başlatılan bir yayın. Küba'da siyaset, ekonomi, yaşam, kültür gibi konularda Kübalı yazarların ürettiği makalelerin çevirilerini yayımlayan Küba Gerçeği'nde çıkan makaleler, artık soL'da paylaşılacak. 

  • 1. Küba’nın ulusal kurtuluş kahramanı Jose Marti’nin “Önder” anlamına gelen unvanıdır.