Ne Özgür Özel'in yandaşlığı ne Ümit Özdağ'ın ırkçılığı: Lezita işçisi boş laf değil mücadeleden yana

Grevdeki Lezita işçilerinin ziyaretinde Özgür Özel, "Hak-İş de yandaş ama..." diye burun kıvırdı. Ümit Özdağ meseleyi ırkçılığa vurdu. Mücadeleyi yürütenler, neyin ne olduğunun farkında.

irem yıldırım

İzmir’in Kemalpaşa ilçesinde bulunan Abalıoğlu Grup'a ait piliç üreticisi Lezita’da grev pankartının asılmasının üzerinden 19 gün geçti. Öz Gıda İş Sendikası’nda örgütlü işçiler, patronun toplu sözleşme masasına oturmaması nedeniyle 7 Mart’ta iş bıraktı. Grev ilan edilmeden başlayan engelleme girişimleri, patron tarafından ara ara denenmeye devam ediyor. 

Fabrika önüne ses sistemi kurulmuş kesintisiz müzik açılmış, direniş alanı dikenli tellerle çevrilmiş, fabrikaya barikat yığılmış, girişe çok sayıda TIR dorsesi park ettirilmiş, grevci işçilerin toz içinde kalması amacıyla fabrika etrafındaki yola toprak dökülmüştü. Tüm bunlarla da kalınmamış grev kırıcılık için komşu fabrikalardan destek isteyen yönetim, greve engel olmak için Hindistan’dan işçi bile getirmişti. Getirdikleri işçileri güvencesiz koşullarda çalıştıran Lezita patronu, grev süreci boyunca yapılan hukuksuzluklarla pek çok kez gündeme geldi. Jandarmanın tavrının da patrondan yana olduğunu anlatan sendika yetkilileri, ilk günden bu yana hukuksuz tüm uygulamalara ses yükseltti, yükseltmeye devam ediyor.

soL’a konuşan Öz Gıda İş Sendikası Örgütlenme Daire Başkanı Göksel Şengün, hem muhalefetin umursamazlığını hem göçmen işçilerle grev kırma tartışmalarını değerlendirdi. 

'Ne bürokrasi ne siyasetçiler buradaki sorunların çözümüne dair tek bir adım atmıyor'

Şengün, haksızlıkların sürecin başından beri sürdüğünü söylerken kolluk kuvvetlerine de tepkili. “Ne bürokrasi ne siyasetçiler buradaki sorunların çözümüne dair tek bir adım atmıyor” sözleriyle durumu özetliyor. Sendikaların ciddi bir biçimde baskı altına alındığını dile getirirken “Anayasal hakların fiili olarak askıya alındığını görüyoruz” sözlerine örnek olarak Özak Tekstil'de BİRTEK-SEN'e verilen cezayı gösteriyor. Urfa'daki Özak Tekstil fabrikasında üyeleri işten atılan Birleşik Tekstil Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası'na (BİRTEK-SEN), Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından, fabrikadaki diğer işçilere Öz İplik-İş Sendikası'ndan istifa etmeleri için baskı yaptığı iddiasıyla 1,5 milyon lira para cezası kesilmişti. Sendikaya kesilen ödenemeyecek miktarda cezaların altında yatan amacın işçilerin örgütlenme ve sendikalarını seçme haklarını engellemek olduğunu söylüyor. Cezanın kesinleşmesi, kabul edilmesi veya ödenmesinin bir “kırılma noktası” olduğunu söyleyen Şengün eğer böyle bir şey olursa cezanın genel uygulama haline geleceğine de dikkat çekiyor ve şunları söylüyor:

“Öz İplik İş Sendikası konunun tarafı ancak bana kalırsa onlar da dahil olmak üzere bu uygulamaya birleşik ve büyük bir karşı duruş sergilemeli. Parayla terbiye etme uygulamasına karşı tüm sendikalar ve konfederasyonlar net bir mücadele vermeli. İşçi sendikaları baskı altında tutulurken patronlar ise hiç bir kanun ve kurala uymuyorlar. Onlarca şikayet dilekçesi veriyoruz aylarca ses çıkmıyor. İşveren ufacık bir konu için şikayetçi olsa gece yarıları ifadeye çağrılıyoruz. Çalışma Bakanlık'ı işverenlerin istediği her türlü raporu adrese teslim yazıp veriyor. Sanki itiraz edilen, tanınmayan kendi verdiği yetki belgesi değilmiş gibi birde onu iptal etmek için işverenlerle aynı safta mücadele ediyor.”

Adalet mekanizmasının patronlardan yana olduğunu söyleyen Şengün, “İşverenler keyfi ve yalan yanlış sebeplerle istediği kadar işçiyi istediği anda işten çıkarıyor, tazminat vermiyor. Dava açıp kazanıyorsun mahkeme kararını bile tanımıyor. Bir de alacak davası ile uğraşıyorsun. Bu süreçleri uzatıp işçiyi perişan etmelerinin de hiç bir yaptırımı yok. İşçilerin alacakları enflasyon altında eziliyor, emekleri çar çur ediliyor ve Adalet mekanizması buna çanak tutuyor” sözleriyle gözler önüne seriyor işçilerin direnirken karşı karşıya kaldıklarını.

“Jandarmayla, polisle hakları için direnen işçinin karşısına dikiyorlar ama işverene dönüp ‘sen işçinin hakkını neden yiyorsun?’ diye soran yok” diyerek tepki gösteren Şengün, kolluk kuvvetlerinin her türlü ihtiyaçlarının şirketler tarafından karşılandığını söylüyor, hem de sadece Lezita’da değil, her yer için böyle.

''Mücadeleye tahammülü olmayanlar işçiye karşı jandarmaların jopuna sarılıyor yani. Yasal hale dönüşmemesi için hesap sormamız gerekiyor, fiili uygulamaları kabul etmemeliyiz.”

Özel ‘bunlar bizden değil’ demiş

Hem iktidara hem muhalefete tepkisi yüksek işçinin. CHP’nin de AKP’nin de işçi direnişi söz konusu olunca farklı noktalarda olmadığı gözler önüne seriliyor Şengün’ün anlattıklarıyla. Zira CHP’nin yeni genel başkanı olan Özgür Özel’in sözleriyle eski başbakan Binali Yıldırım’ın umursamazlığının sebebi pek farklı değil. Tüm siyasi partilere çağrı yaptıklarını, yapmak zorunda olduklarını anlatan Şengün şunları söylüyor:

“Buradan çıkacak sonuçları kestirmeyecek kadar saf değiliz. Herkes görsün duysun istiyoruz sadece. Binali Yıldırım'a gittik Hak-İş Başkanı’na ulaşacağını söyledi, dönüş olmadı. CHP Milletvekili Mahir Polat geldi, işverenle görüşeceğini söyledi dönüş olmadı. Özgür Özel'e gittik destek verdi ama söylemler de garip. Hak-İş Ak Parti'ye yakınmış ama emek dostu oldukları için greve destek veriyorlarmış. Özgür Özel bir liste yapsın kimin kime yakın olduğuna dair, biz de bilelim. Ne demek bu? Burada her partiye yakın işçiler var. Direniş alanına gelmeden, buradaki mücadeleyi sormadan, bizleri tanımadan, işçilerin durumunu sormadan cümlenin başlangıcına bakın.

Ne önemi var kimin kime yakın olduğunun, ayrıca bu mücadeleyi verenlerin kime yakın olduğunu nereden biliyorsunuz? Diğerlerini zaten biliyoruz da emekçilerin hakkını savunduğunu iddia eden partinin başkanının edeceği lafı mı bu? Demek ki bunların biri siyah biri lacivert. Hepsi aynı. İktidarın insanları ötekileştirmesinden bahsedeceksin ama buraya gelmeden, anlamadan, tanımadan ‘bunlar bizden değil’ diyeceksin. Peki madem. Bunlar bilmediğimiz gerçekler değil elbette. Sadece içinde bulunduğumuz grev sürecimiz ve Türkiye'nin her yerinde devam eden irili ufaklı mücadelelerin bize gösterdikleri, işçi arkadaşlarımıza öğrettikleri.”

'Bu uygulamalar ne göçmen işçilerin ne Türkiye işçi sınıfının çıkarına'

Lezita grevi aslında medyada defalarca yer bulsa da Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın grev alanına gitmesi ve grev kırıcı olarak patronun getirdiği Hintli işçiler gündemiyle duyuldu biraz da. Özdağ konuyu ırkçılık boyutuna çekerek başka bir siyaset üretmek istedi. İkileme dikkat çeken Şengün, "Bu uygulamalar ne göçmen işçilerin ne Türkiye işçi sınıfının çıkarına" diyor.

Patronların uzun zamandır uyguladığı bu yöntem “genel teamül” haline geldi. Bu durumu destekleyenlerden biri de devlet, çünkü patronlar açıklamalarında “devlet desteği, teşviği var” diyor. Son örneklerini Gedik Piliç ve Lezita’da gördüklerini söyleyen Şengün, “Meseleye göçmen düşmanlığı tartışmalarından çıkarak bakmak lazım” diyor ve anlatıyor:

“Bu işçiler yurtdışından getirilerek güvencesiz, sendikasız, kötü çalışma koşullarına mahkum edilerek çalıştırılıyor. Toplama kampı gibi alanlarda yaşamaya mecbur bırakılıyor. Hiçbir sosyal hayatları, hiçbir hak arama şansları, ses çıkartma şansları yok. Patronlar bu insanları acımasızca sömürüyor. Türkiye işçi sınıfına da göçmen işçiler sopası gösterilerek baskı ve sindirme politikası uygulanıyor. O zaman buraya naif şekilde yaklaşmamak lazım. Yabancı işçilerle bir derdimiz yok. Bu uygulamalar ne göçmen işçilerin ne Türkiye işçi sınıfının çıkarına. Türkiye'ye yabancı ve göçmen işçi getirilmesi konusuna net olarak bir karşı duruş sergilememiz gerekiyor.”

Mücadele, zaferin de habercisi

“Her şey kötü mü?” sorusuna yanıtı “Elbette hayır” oluyor. Olumlu örnekleri sıralıyor ve reçete olarak “Bizim ihtiyacımız olan bu örnekleri çoğaltmak” diyor ve ekliyor:

“Nakliyat İş'in Sivas RC Endüstri'de yaptığı mücadele örneğin. Bizim ihtiyacımız olan bu örnekleri çoğaltmak. Kararlı işçi ile güçlü ve ahlaklı sendika ve sendikacılarla birlikte yeni bir yol bulmalı veya yeni bir yol açmalıyız. Bunu yapamaz, aynı tas aynı hamam devam edeceksek herkes dükkanı kapatıp gitsin. Köyünde koyun baksın, düşsün işçinin sırtından. Yine Liman İş Borusan'da önemli bir kazanım elde etti. Gates'te Birleşik Metal grevin ertelenmesi tehditine rağmen kazandı. Tüm bu mücadeleleri veren işçileri ve sendikacıları yürekten kutluyorum.”

Agrobay Direnişi’nin turnusol kağıdı olduğunu anlatırken gerekçesini şöyle sıralıyor Şengün: 

“Siyasetin kirli yüzünü biliyorduk ama tekrar ifşa ettiler. AKP, CHP, İYİ Parti koalisyonu kurulmuş adeta Agrobay işçisinin karşısına. Hiçbir konuda anlaşamayanlar, işçiler söz konusu olunca patronun yanında hizalandı ve birleşti Onca sözler verildi iktidar ve muhalefet kanadından ancak tutulmadı. Her şeye rağmen biz işçilere güveniyoruz. İşçiler kararlı olursa, dirayetli durursa yukarıda anlattığımız zorlukların hepsini boşa düşürür. Bütün zorluklar önemini yitirir. Biz grevimizin 19. gününde kararlıyız, moralimiz yüksek, her şeye ve tüm zorluklara hazırız. Ancak bu gerçekleri ve karşımızda duran güçleri tüm Türkiye bu vesile ile tekrar görsün tekrar duysun istiyoruz.”