'Kadınların mücadelesiyle elde edilen yasal kazanımlar pazarlık konusu edilemez'

KDK Sözcüsü ve TKP’nin İzmir 1. bölgeden milletvekili adayı Gizem Batı Ayaz, '6284 sayılı Kanun üzerinden yapılan tartışmalar kabul edilemez' dedi.

Aslı İnanmışık

Seçim pazarlıkları sürerken 6284 sayılı Kanun üzerinden yapılan tartışmalar, "başörtü" çıkışı, İstanbul Sözleşmesi başlıkları, Hüda Par ve Yeniden Refah Partisi'nin Cumhur İttifakı'na katılmasıyla yeniden gündemde öne çıktı. Kadınlarsa söz konusu tartışmaya ve kazanımların gerici ittifak eliyle törpülenmesi ihtimaline tepki gösteriyor.

Tartışmaları Kadın Dayanışma Komiteleri (KDK) Sözcüsü ve TKP’nin İzmir 1. bölgeden milletvekili adayı Biyomühendis-Akademisyen Gizem Batı Ayaz'a sorduk. Gizem Batı Ayaz, AKP’nin iktidara gelişinden bu yana arkasını dayadığı siyasetin hiç değişmediğinin altını çizdi. Ayaz, "Kadınların yıllardır verdikleri mücadeleler sonucu elde edilen bir yasanın bugün pazarlık konusu edilmesi sıradan bir seçim pazarlığı ile açıklanamaz" diye konuştu. Gizem Batı Ayaz'ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

'6284 sayılı Kanun üzerinden yapılan tartışmalar kabul edilemez!'

İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasının üzerinden 2 yıl geçmeden bu kez de gözler 6284 sayılı Kanuna çevrildi. Yeniden Refah ve Hüda-Par ile AKP arasındaki seçim ittifakı pazarlıklılarında bu kanunun kaldırılması gündeme geldi. Bir ittifak masasında kadınların yaşamıyla ilgili düzenlemeler içeren bir kanunun pazarlık unsuru yapılması hakkında ne düşünüyorsunuz?

İstanbul Sözleşmesi'ne karşı yıllarca süren saldırılar, sonrasında bir gece yarısı cumhurbaşkanlığı kararı ile  bu sözleşmenin oldu bittiye getirilerek kaldırılması şimdi de 6284 sayılı Kanun üzerinden yapılan tartışmalar ve seçim pazarlıkları elbette kabul edilemez. AKP’nin yaptığı bu pazarlığı, sadece sayısal olarak seçimlerde ittifakını, oylarını güçlendirecek bir adım olarak değerlendirmek yanlış olur. 

Söz konusu ittifak unsuru partiler, AKP ile aynı gelenekten geliyor ve sırtını aynı dinci gericiliğe yaslıyor. AKP’nin ilk iktidara geldiği zamanlarda, toplumun geniş kesimleriyle barış arayışı ve istikrar kurma çabası, biz aynı değiliz, değiştik siyaseti aradan geçen 20 yılın ardından bugün bütün kazanımları elinden alınan veya gasp edilmeye çalışılan huzuru kalmamış, öfkesi artmış, hesap sormak isteyen ve başka bir ülke arayışı olan milyonlara karşı dinci gericiliği tüm unsurlarıyla top yekun sahneye çağırmaya dönüştü. 

'Kadınlar AKP iktidarı boyunca ayağa kalktı'

AKP’nin iktidara gelişi, arkasını dayadığı siyaset hiç değişmedi. AKP kuruluşundan beri Cumhuriyet’e ve başta laiklik olmak üzere onun kazanımlarına karşı duruşuyla varoluşunu tanımladı. Kadınlar ise AKP iktidarı boyunca bir türlü düzene yedeklenemeyen, sindirilemeyen, boyun eğmeyen, en hızlı tepki veren, toplumun en direngen kesimi olarak birçok başlıkta ayağa kalktı, mücadele etti. İşte bu yüzden kadınların yıllardır verdikleri mücadeleler sonucu elde edilen bir yasanın bugün pazarlık konusu edilmesi sıradan bir seçim pazarlığı ile açıklanamaz. AKP’nin Türkiye’nin ikinci yüzyılına girerken laiklikle kavgası, Cumhuriyet’le hesaplaşması önümüzdeki süreçte başka bir ülke isteyen milyonlara karşı bir meydan okumayı gösteriyor. 

Meselenin kendisi büyük bir mücadele konusu ve AKP’nin tarihini de aşan, insanlığın gericiliğe karşı aydınlanma mücadelesine dayanıyor, ülkedeki milyonlarca kadın milyonlarca emekçi laiklik talebini savunmaktan, kazanımlarına sahip çıkmaktan vazgeçmiş değil, mücadele devam ediyor. 

'Kadınlar hayatta kalmak için daha fazla mücadele ediyor'

Benzer bir tartışma da Kılıçdaroğlu’nun yaptığı başörtüsü teklifiyle ilgili gündeme gelmişti. Kılıçdaroğlu’nun bu teklifi çok eleştirildi ve Erdoğan’a anayasa değişikliği imkanını veren bir kapı oldu. Kadınların toplumdaki konumuyla kadınlar üzerinden açılan gündemlerin toplumsal yaşama etkisi arasında bir tezat yok mu?

Yani bir yandan kadınlara ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılıyor, milyonlarca kadın çalışma, yaşama, boşanma hakkı gibi yurttaş haklarını kullanabilmenin bile çok gerisinde… Ama öte yandan kadınların haklarına, özgürlüklerine dönük her kısıtlamanın büyük toplumsal etkileri oluyor…

Böyle bakınca bir tezatlık varmış gibi görünüyor ama aslında değil. Yaşanılan bu tezatlıkmış gibi görülen durum aslında bir mücadelenin varlığını bize gösteriyor. Nüfusun yarısını oluşturan kadınlar, toplumsal hayatta her alanda bulunuyor, çalışıyor, üretiyor ve var oluyorlar. Kadınlar sadece kadın hakları konusunda değil parçası oldukları emekçileri ilgilendiren tüm gündemlerde en önce ayağa kalkan toplumsal bir dinamik. Bu gündemler, eşit işe eşit ücret, güvenceli-sigortalı çalışma, eğitim hakkına ulaşım talebinden tutun da şiddetle, tacizle, mobbingle, gericilikle mücadeleye, kreş ve yaşlı bakım evlerinin açılmasından, enerji, eğitim sağlık gibi temel sektörlerde devletleştirme talebine kadar uzanıyor.  

Çünkü yaşadığımız düzen, emekçilerin haklarını tırpanlayıp her gün daha fazla sömürüye maruz bırakırken bundan en çok etkilenen kadınlar oluyor. İşte bu yüzden birçok başlıkta hayatta kalmak için daha fazla mücadele etmek durumunda kalıyorlar. 

Toplumun en direngen, en mücadeleci, yaşanılan haksızlıklara karşı en hızlı tepki veren kesimi kadınlar, bu sebeple de yaşadığımız düzenin en fazla kavga ettiği, terbiye etmeye çalıştığı, bunu yaparken haklarını elinden aldığı, sömürüye maruz bıraktığı kesimi de kadınlar. Bu açıdan bakıldığında tezatlık değil karşıtıyla büyüyen doğru orantılı bir mücadele var.

Gizem Batı Ayaz

6284 sayılı Kanun kadınlar için neden çok önemli?

İstanbul Sözleşmesi ve sonrasında sözleşme doğrultusunda yapılan yasal değişiklik olan 6284 neden kadınlar için önemli?

6284 sayılı Kanun İstanbul Sözleşmesi'ne taraf olunduktan sonra Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun olarak çıkarılmıştı. Bu kanun kapsamında şiddete maruz bırakılan bireyler, koruyucu ve önleyici tedbirler talep edebilir. Bunlar kendisi ve gerekirse yanındaki çocukları ile birlikte güvenli bir barınma yeri talebi, geçici maddi yardım, sosyal rehberlik, psikolojik hukuki destek, hayati tehlike bulunması durumunda resen geçici korunma altına alınma ve daha birçok geniş başlığı kapsıyor. Bu anlamda kanunun oluşturduğu yasal zemin şiddetin mağduru bireyin korunması ve daha başından şiddetin önlenmesi için devlet için birçok sorumluluk ve yaptırımı zorunlu kılıyor. Bu yüzden kadınlar için çok önemli yasa.  

'Kazanımlarımızın korunması ancak örgütlü bir mücadeleyle mümkün'

Kadın örgütlerinden nasıl tepkiler geldi? Kadın Dayanışma Komiteleri bu konuda ne düşünüyor?

Yaşanılan gelişmeler sonrasında kadın örgütleri bu konuşma ve pazarlıklara tepki gösterdi. Kadınların kazanımlarının pazarlık konusu olamayacağına dair açıklamalar yapıldı. Yapılan saldırıların aynı zamanda laikliğe karşı da bir saldırı olduğunun altı çizildi. KDK’lar olarak biz de 6284 ve kadınların haklarına karşı her tür saldırının karşısındayız. Bunun yanında edinilen bu hakların kadınların yıllarca süren mücadelesi sonuncunda kazanıldığını biliyoruz buradan vazgeçmeye ve bir adım geri düşmeye niyetimiz yok. Şunu da biliyoruz ki bu kazanımlarımızın korunması ancak örgütlü bir mücadeleyle mümkün. Yasaların ve sözleşmelerin var olması kadınları tek başına korumuyor, onların uygulanması için de örgütlü bir iradeye, mücadeleye ihtiyaç olduğunu biliyoruz. 

İstanbul Sözleşmesi de 6284 sayılı Kanun da ailenin bütünlüğünü bozucu olarak saldırıların odağına oturtuldu. Halbuki korumaya çalıştıkları asıl gerçek ise sistematik biçimde küçücük çocuklarımızın taciz ve tecavüzüne seyirci kalan ailelerin korunması, tarikatlar cemaatler eliyle çocuk yaştaki "evliliklerin" normalleştirilmesi, imamlara "nikah kıyma" yetkisinin verilmesinin korunması, kadınların aile içinde, işyerinde her türlü şiddetle can tehdidiyle terbiye edilmesinin korunması. Bu yüzden KDK’lar olarak kadınların eşit yurttaşlar olarak yaşama mücadelesinin piyasacılık ve gericilikle yürütülmesi gereken mücadeleden ayrı düşünülemeyeceğini söylüyoruz.

'Kadınların daha fazla sömürüye maruz bırakılmasıyla AKP iktidarının alıp veremediği yok'

Kadın Dayanışma Komiteleri’nin de açıklamalarında pek çok kez tepki gösterdiği AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin TBMM'de yaptığı açıklamada 'Bizim için önemli bir konudur ve 6284 kırmızı çizgimizdir' demişti. Açıklama sonrası A Haber ekranında katıldığı bir programda ise 'tehdit mesajları aldığını, yalnız bırakıldığını ve yorgun olduğunu' söyledi. Bu açıklamaları olası bir değişikliğe dair AKP camiasından gelecek tepkiler olarak okuyabilir miyiz?

Son açıklamaları olası bir değişiklik ya da yasanın tamamen ortadan kalkmasına karşı AKP camiasından gelecek bir tepki olarak yorumlayamayız. Çünkü AKP’yi kadına düşmanı söylemleriyle, şiddeti ve cinayeti meşru kılan politikalarıyla biliyoruz. Bu anlamda, kadınların toplumsal hayattaki yerine, düzenin her anlamda kadınları daha fazla sömürüye maruz bırakmasına karşı AKP iktidarının bir alıp veremediği yok. Aksine bu düzenin sahipleri olan sermaye ve temsilcileri, yıllardır piyasa ve gericiliğin el ele bu düzeni devam ettirmesinden gayet memnunlar. 

İstanbul Sözleşmesi ile birlikte yürürlüğe giren 6284 sayılı kanun aslında sözleşmenin bir uzantısı. Sözleşmeyle yıllarca kavga edip sonra yürürlükten kaldıranların bugün 6284 bizim kırmızı çizgimiz demeleri hiç de gerçekçi değil. Özellikle AKP’nin dinci gericiliğin en azılı unsurlarından Hüda-Par ve Yeniden Refah partisiyle seçim ittifakı içinde yer alırken AKP içerisinden bunun söylenmesi ancak bu yasanın kaldırılmasına karşı olan kamuoyu öfkesinin ikircikli bir tutumla cılız bir dizginleme çabası olarak yorumlanabilir. Daha da ötesi kendi içlerinde yeni bir mağdur yaratma çabası olarak da görülebilir.

'Bir adım geri atmaya niyetimiz yok'

Siz TKP’nin İzmir 1. Bölgeden milletvekili adayısınız. Aynı zamanda Kadın Dayanışma Komiteleri sözcüsünüz. TKP ve Kadın Dayanışma Komiteleri İstanbul Sözleşmesi ve 6284’e nasıl bakıyor ve kadına yönelik şiddeti nasıl ortadan kaldırmayı planlıyor?

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun kadınların yıllarca verdiği mücadeleler sonucunda bir kazanım olarak ortaya çıktı. Buradan bir adım geri atmaya niyetimiz yok. Bu kazanımların elimizden alınmasına da laikliğin üzerinde tepinilmesine de dinci gericiliğin önünün açılmasının önündeki yasal engellerin kaldırılmasına da seyirci kalmayacağız. Biz bugün biliyoruz ki kadına yönelik şiddeti doğuran bu düzenin ta kendisi. Çünkü gericilik ve piyasacılıkla kadın emeğini sömürmeye, görünmeyen işgücünü kullanmaya devam edebiliyor. O yüzden bu eşitsizlikleri, şiddeti, sömürüyü tamamen ortadan kaldırmanın yolu da bu düzeni değiştirmekten sınıfların ortadan kalkmasından geçiyor. Bu değişim ve değiştirme iradesi ise bugün planlı ve devletçi bir ekonomi, toplumcu ve eşitlikçi politikalar, laik bir siyasal düzen, bağımsız ve egemen bir ülke talebi ve siyaseti ile buluşmadan mümkün değil. Bu taleplerin taşıyıcısı olan milyonlarca kadın, milyonlarca emekçi var. Bu siyasetin, talebin ve gücün sandıktan da güçlenerek çıkmaya, meclise halkın sözü olarak taşınmaya ihtiyacı var.

TKP bundan birkaç ay önce, emekçilerin kürsüye çıkmasını sağlayarak halkın kendi milletvekili aday adaylarını belirlemesi için ülkenin dört bir yanında toplantılar düzenledi. TKP, Sosyalist Güç Birliği İttifakı ile kendi ad ve adaylarıyla 81 ilde milletvekili seçimlerine katılıyor, emekçiler çaresiz değil. Bir kısmı Kadın Dayanışma Komiteleri’nin de parçası olan birçok kadın TKP’den milletvekili adayı olarak seçimlere giriyor. Milletvekili adayları, ülkenin her yerinde mahallelerde, iş yerlerinde, üniversitelerde yarının eşit ve özgür Türkiye’sinin kurulmasında ben de varım diyerek çalışmalara başladı. Bu yüzden önümüzdeki milletvekilleri seçimlerinde TKP’ye oy verin diyoruz ancak yetmez. Bu değerlerin savunucusu olan tüm kadınları, örgütlenmeye, eşit yurttaşlar olarak insanca yaşayacağımız yeni bir ülkeyi kurma iradesinin, umudunun ve inancının bir parçası olmaya, birlikte yürümeye davet ediyoruz.