İŞÇİ HİKAYELERİ | Sömürüyü sırtında taşıyanlardan göçmen hamal İshak'ın öyküsü...

Bu hafta işçi hikayelerinde, sırtında sömürünün yükünü taşıyan göçmen emekçi İshak’ı ağırlıyoruz. 

Sancak Yıldız

Sırtında sömürüyü taşıyanların da hikayesi var. Yıllarca bütün bir evi sırtına yükleyip kaldıranlardan söz ediyoruz, hamallardan.

Ülkemizde hamallık mesleği yaklaşık on sene içinde, göçmen emekçilerle özellikle de Özbek ve Türkmen olanlarla anılır hale geldi. Bugün birçok nakliye ve taşıma şirketi, yurttaşları kayıt dışı ve kölelik koşullarında çalıştırmayı tercih ediyor.  

Evden eve taşıma işinin neredeyse bütün yükü diğer sektörlerde olduğu gibi göçmen emekçilerin sırtına bindirilmiş durumda. "Şanslı" olanlar asgari ücret ya da buna yakın ücretler alabiliyor.

Çalışma saatleriyse çoğu yerde bir kurala tabii değil. Patronlar ne kadar iş alırsa o kadar süre çalışıyor işçiler. Mecburen sessiz kalıyorlar. Son zamanda kışkırtılan göçmen düşmanlığı da sessizliklerinde büyük bir paya sahip. 

Bu hafta işçi hikayelerinde sırtında sömürünün yükünü taşıyan göçmen emekçi İshak’ı ağırlıyoruz. 

'Evini taşıdığımız insanlar bazen selam bile vermiyor'

Saat sabahın 6.00’sı. Esenler’in kenarındaki bir yoksul mahallesinde 8 göçmen emekçinin birlikte yaşadığı evin önünde İshak’la buluşuyoruz. İshak, bizi görmenin şaşkınlığı içinde bizi beklemediğini söylerken sözün başında kitabın ortasından açıyor konuyu. Zira, benden bile konuşkan İshak. 

"Bu saatte gelmene şaşırdım. Evini taşırken insanlar biz gelince bazen selam bile vermiyor, ondan şaşırdım yani..."

İshak, yaklaşık 8 sene önce, ülkesindeki ekonomik zorluklardan çıkışı, Özbekistan’dan Türkiye’ye gelmekte buluyor. Aslında onun hikayesi tam bir emekçi hikayesi. O da ailesi biraz olsun huzurlu yaşayabilsin diye, sömürü koşullarını kabul etmek zorunda kalan emekçilerden biri.  

"Benim çok isteğim yok. Kız kardeşlerim var, gençler, istekleri oluyor. Bir de annemin ayakları rahatsız. Çalışamıyor orada. Hepsi benim para yollamamı bekliyor. Mecbur...

Oldukça düzgün Türkçesiyle başlıyor anlatmaya. 6 aydır yeni bir şirkete geçen İshak, bu şirkette, sabah işe kendisi gidiyor. Akşamları ise şirketin kamyonuyla dönüyor eve. 

Şirinevler’de 5. kattaki bir evi taşıyacaklarını söylüyor İshak.  

Patronlarının bizi görünce gerginlik olacağı endişesiyle çalışacağı evin yakınlarında bir belediye çay bahçesinde bir gölgelikte dertleşmeye başlıyoruz İshak’la. Çay içerken hamallığı konuşuyoruz.

İşbaşı bugün için saat 09.00.  

İshak’ın 8 senedir sırtında taşıdıklarının izini sürüyoruz. 

'Ağrılarım çok oluyor ama başka işi bunun gibi yapamam'

Türkiye’ye geleli 8 sene olmuş. Az değil. Açık açık sormak istiyorum, pişman mısın? 

Pişman olsam ne olur? Bu işi yaptım. Başka işi bunun gibi yapamam. Alıştım. Ağrılarım çok oluyor, olsun.

Her gün böyle değişiyor mu başlama ve paydos saatleriniz? 

Yazın değişiyor. Turistler var, gidenler de oluyor. Yeni gelenler başladığında daha çok değişir. 

Bugün 9'da başlarız, öğleden sonra ikindi zamanı bitiririz.

'Bazen 1 günde 3 yere bile gittiğimiz oluyor'

Gece eve geç gittiğin için üzüldüğünü söylemiştin. İkindi zamanı bu ev bitince başka yere mi gidiyorsunuz? Genelde bir ev bir gün sürmüyor mu? 

İşte yazın olmaz öyle. İş çok. Ekstra oluyor diğer gittiklerimiz. Mesela iş oluyor. Başka bir şey taşıyoruz, sadece ev değil ki her zaman. Bazen sanayide iş çıkıyor. Oraya gidiyoruz.

Sabah evde taşımaya başlıyorsun, gece sanayide bitiriyorsun. Doğru mu anladım? 

Evet ama mecbur. Patrona ne diyebilirim? Bazen 3 yere bile gittiğimiz oluyor.

Bu söylediğin yaklaşık 13-14 saat yapıyor. 

Yapsın. Alışıyorsun işin olunca. Ben ilk geldiğimde ağlamıştım ağrılarım oldu diye. Vallahi bak.  

Ama alıştım sonra. Ağlayınca geçim olmuyor. Annem orada çalışmıyor.

Evde 8 kişisiniz. Dinlenebiliyor musunuz, şartlarınız uygun mu buna? 

Çok düşünen yok bu dediğini. Herkes evine para yollamayı düşünüyor.

Maaşlı çalışıyorsun. Sigortan yok. Hastalık olunca mesela ne yapıyorsun? 

'İnşallah olmam' diye dua ediyorum. 3 gün gelmesek kovarlar bizi. Diğerleri gibi olmaz. Yabancıyız diye, sanki insan değiliz.

'O kadar ev taşıdım, benim de bir evim olsun…'

Bu kadar ağır şartlarda çalışıyorsun. Kazandığın para bu dediklerine yetiyor mu peki? 

Eskiden daha iyiydi. Şimdi bizim para çok artmadı. Ama bizim patron daha çok alıyor taşımadan. Almanya’ya gitti 2 arkadaşım. Ben de gitmek için para toplayacağım.

Peki tehlikeli değil mi bahsettiğin yolculuk? Parasını alıp vermiyorlar bazı insanların. Sen de söylemiştin bunu tanıştığımızda. 

Buradan da kaçacağım. Ne fark ediyor? Askere gitmedim bizim orada. Daha o var. 

Ama Almanya’ya gidersem, bizim orada annemlere ev alacağım. O kadar ev taşıdım, benim de bir evim olsun. Güzel evleri görünce annemlere fotoğraf atıyorum.

Bu hikayenin önemli bir detayını not olarak okuyucularla paylaşmamız gerekir:

İshak görüntüsünün yayınlanmayacağını söylediğimiz halde, isminin yayınlanmasına bile zor ikna oldu. Sebebi ise "korku". Göçmen düşmanlığını köpürten ırkçıların yaptıkları, İshakları patronlar karşısında daha güçsüz kılıyor.  

Bir kez daha görüyoruz ki göçmen düşmanlığı sermayeye hizmetkârlık işi.