Finlandiya'ya NATO için yanan yeşil ışık: 'Her türlü politik manevra işbaşında kalmaya yönelik'

Akademisyen Fatih Yaşlı ile emekli diplomat ve soL yazarı Engin Solakoğlu NATO üyeliği için Finlandiya'ya yakılan 'yeşil ışık'ı soL’a değerlendirdi.

İrem Yıldırım

Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö'nun Türkiye'ye yapması beklenen ziyaretten bir gün önce Finlandiya'nın başvurusuyla ilgili konuşan Erdoğan, NATO üyeliğine yeşil ışık yakmıştı. Görüşmenin ardından AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Finlandiya'nın NATO'ya katılım protokolünün, Meclisimizdeki onay sürecini başlatmaya karar verdik” dedi.

Akademisyen Fatih Yaşlı ile emekli diplomat ve soL yazarı Engin Solakoğlu NATO üyeliği için Finlandiya'ya yakılan 'yeşil ışık'ı soL’a değerlendirdi.

soL’un sorularını yanıtlayan Engin Solakoğlu hem bu kararı Erdoğan’ın seçim öncesi bir ‘manevra’ denemesi olup olmadığını hem de ABD ve NATO’nun İsveç’in ayrı tutulmasına yönelik tavrını ele aldı.

ABD ve NATO'nun İsveç'in ayrı tutulmasına ilişkin tavrı ne anlama geliyor?

"ABD başından beri iki ülkenin üyeliğini ayrı tuttuğu izlenimi vermemişti aslında. Bununla birlikte jeopolitik açıdan İsveç ve Finlandiya’nın aynı ağırlığı taşımadığı açıktı. Finlandiya’nın NATO üyeliği Rusya bakımından daha kaygı verici bir gelişme. Nitekim daha sürecin en başında Kremlin sözcüsü Peskov bunun Rusya’nın güvenliği açısından sorun yaratacağına dair bir demeç verdi ve o demeçte İsveç’e hiç değinmedi. Haritaya bakarsak ABD açısından da Rusya açısından da Finlandiya’nın neden daha önemli olduğunu görürüz. İsveç’in aksine Finlandiya’nın Rusya ile kara sınırı var. O sınır da NATO bayrağı kuşandığında Rusya Kuzey, Batı ve Güneybatı’da tümüyle NATO’yla kuşatılmış oluyor. Finlandiya’yı ayrıksı kılan  bir de tarih var. Ülke Rusya çarlığının bir parçasıyken SSCB’nin kuruluş sürecinde ayrılıyor. Üstüne bir de İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan savaş var. Bu savaşta Finlandiya’nın Nazi Almanya’sının yanında konumlandığını biliyoruz. Savaşın sonucunda SSCB’nin elinde kalan topraklarda bugün Rusya Federasyonu’na bağlı bir federe Cumhuriyet olan Karelya var. Şu an Rus nüfusun ezici çoğunluğundan söz edebiliriz ama bu bölgede hâlâ Fince konuşan bir halk da yaşıyor. Bir başka deyişle duygusal açıdan da Finlandiya’nın 'düşman kampı'na transfer olması Rusya için acıtıcı. Rusya için kötü olan da ABD açısından ekstra kârlı elbette. 

Bunlar bana göre iki ülkenin üyelik süreçlerinin ayrılabilmesini anlaşılır kılan unsurlar."

Erdoğan açısından bu karar bir 'seçim manevrası' mı?

"Kurduğu sistemin yapısı itibarıyla iktidardan düşme lüksü olmadığını düşünen AKP ve Genel Başkanı açısından her türlü politik manevranın işbaşında kalmaya yönelik olacağından kuşku duyamayız. NATO genişlemesi de böyle bir fırsat olarak değerlendirilmeye çalışıldı elbette. Bu sayede ABD ile ilişkileri toparlamak niyeti vardı. Finlandiya Cumhurbaşkanı Türkiye’deyken İbrahim Kalın’ın da Washington’da bulunması bu niyetin bir tezahürü olarak yorumlanabilir. Şunu da not etmeden geçmeyelim. İkili üst düzey ziyaretler genellikle ortada soru işaretleri varken gerçekleşmez. Önemli konuların önceden halledilmiş olması gerekir. Finlandiya Cumhurbaşkanı Ankara’ya gelirken NATO üyeliğine Türkiye’nin onayı kararlaştırılmıştı büyük olasılıkla. Ziyaret bunu açıklamanın vesilesi olarak gerçekleştirildi.  

AKP’nin Finlandiya ve İsveç’in üyelik başvuruları sırasındaki itirazları esasen Finlandiya’yı şaşırtmıştı aslında. Zira İsveç’e karşı öne sürülen argümanların büyük çoğunluğu Finlandiya için geçerli değildi. Finlandiya bir anlamda sürecin rehinesi konumundaydı. Bu arada, PKK militanları ABD’nin verdiği veya tahsis ettiği helikopterlerle semalarda gezerken İsveç’in PKK’ya verdiği desteğin veto gerekçesi olarak sunulması inandırıcılıktan uzaktır. Asıl hedef muhtemelen İsveç’teki bir kaç Kürt siyasetçinin ve Fethullahçı'nın Türkiye’ye getirilmesi suretiyle iç siyasi bir tür şov yapmaktı. Bunun yarın da mümkün olabileceğini sanmıyorum. 

Son olarak 'Finlandiya’ya evet İsveç’e şimdi olmaz ama sonra bakarız' demenin bir anlamı da NATO’ya 'iktidarda kalırsam bu işi ben de çözebilirim. Kenarda bekleyen yedeklerin (Millet İttifakı) oyuna girmesi gerekmez' mesajı vermektir diye düşünüyorum. Gerek bu manevralar, gerek Reuters’e sızdırılan 'ortodoks ekonomi politikalarına döneceğiz' haberleri zaman zaman anti-emperyalist taklidi yapan AKP’nin gerçekte ait olduğu Blok’a aidiyetinin göstergeleri olarak yorumlanmalıdır."

'Esas mesele ekonomi-politiktir ve orada da karşımıza Türkiye kapitalizminin bağımlılığı çıkmaktadır'

Finlandiya’nın NATO üyeliğine yeşil ışık yakılmasının ardından, Türkiye’nin tarihsel NATO macerasına ve pozisyonunu da hatırlatan akademisyen Fatih Yaşlı da, Türkiye’nin yönetici sınıfının NATO’yu; Türkiye kapitalizmini, küresel kapitalist sistem içinde var etme mekanizmalarının en önemli ayağı olduğunun altını çizdi.

Türkiye’nin NATO’dan çıkmasının, Türkiye kapitalizmi ve Türkiye yönetici sınıfı açısından ihtimal dâhilinde olmadığını da vurguladı. Bu ihtimalin yalnızca sosyalist bir iktidar kurulması hâlinde mümkün olduğunu söyledi.

AKP iktidarının dış politika karnesini de değerlendiren Yaşlı şunları söyledi:

"AKP iktidarının geride kalan 20 yılda dış politikada zaman zaman attığı ve Türk dış politikasının geleneksel yaklaşımının dışına çıkan jeopolitik adımlar Türkiye’de bir kafa karışıklığı yaratmış, liberal ve ulusalcı cenahın da katkısıyla ortaya bir ‘eksen kayması’ yanılsaması çıkmıştır. Liberallere göre AKP kendi otoriter rejiminin bekası adına hızla Batı’dan uzaklaşmakta ve otoriter rejimlere yanaşmakta, ulusalcılara göre ise emperyalizmden kopmakta ve Avrasya bloğuna doğru yürümektedir. Oysa her iki bakış açısı da sınıf körüdür ve bu nedenle de Türkiye kapitalizminin finansal enstrümanlardan tutun da dış ticaretine ve bankacılık sisteminden tutun da sanayisine uzanan bir genişlikte, batıya bağımlı karakterini görememektedir.

Dolayısıyla AKP’nin emperyalizmin krizinden de faydalanarak giriştiği dış politika oyunlarına sırf jeopolitik bir yerden bakmak olan biteni anlamak açısından yeterli değildir. Esas mesele ekonomi-politiktir ve orada da karşımıza Türkiye kapitalizminin temel yapısal özelliği, yani bağımlılığı çıkmaktadır. O bağımlılık AKP’nin dış politikasının sınırlarını da çizmektedir. Ve işte Finlandiya’nın NATO üyeliğinin kabulüne yakılan yeşil ışığı da böyle görmek gerekmektedir.

Erdoğan-Putin yakınlaşmasından ‘eksen kayması’ çıkartanlar, AKP’nin Ukrayna meselesindeki konumu ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinin kabulü gibi başlıklardaki tutumunu anlayamamaktadır. Oysa dediğimiz gibi, AKP emperyalizmin yaşadığı krizden kaynaklı olarak zaman zaman geleneksel dış politikanın dışına çıkan adımlar atmakta, pazarlıklara girişmekte ama o adımların ve pazarlıkların sınırını da Finlandiya’nın üyeliğine verilen onay örneğinde bir kez daha gördüğümüz üzere, Türkiye kapitalizminin bağımlı niteliği belirlemektedir. Durum bundan ibarettir."