Deprem Takip Merkezi araştırdı: Su sorununu çözemediler

Deprem Takip Merkezi, deprem bölgesindeki incelemelerinin ardından atık yönetimi ve su teminine ilişkin raporunu yayınladı

Haber Merkezi

Türkiye Komünist Partisi'nin kurduğu Deprem Takip Merkezi, depremlerin ardından oluşan yıkım sonrası Hatay, Osmaniye, Adıyaman ve Kahramanmaraş’ta çevre ve halk sağlığı sorunlarını araştırmak ve raporlamak üzere bölgeye çevre mühendislerinden oluşan bir teknik keşif heyeti göndermişti. 

Heyet, yaptığı incelemelerin ardından bölgedeki atık yönetimi ve su teminine ilişkin raporunu tamamladı.

Rapor şöyle:

6 Şubat depremleriyle birlikte bölgede temiz suya erişim imkânı kalmamıştı. Merkezimizin TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi ile birlikte Mart ayı başlarında gerçekleştirdiği  çalışmanın detaylı analizleri geçtiğimiz günlerde tamamlandı ve sorunun devam ettiği saptandı. 

Bunca zaman milyonlarca depremzedenin sağlıklı sudan yoksun kalması, tek bir şeyi gösteriyor: Yetkililer konuyla ilgilenmiyorlar! 

Atık yönetimi iktidarın enkaz kaldırma ve taşıma ihalelerini teslim ettiği şirketlerin düşük maliyet için halk ve çevre sağlığını tehlikeye atmasına göz yumduğunu, hatta teşvik ettiğini gösteriyor.

Hatırlanacağı gibi Şubat ayında Osmaniye’de TKP dayanışma merkezine iki kez polis operasyonu düzenlenmişti. Üyelerimize “kullanma suyunun pis olduğu yolunda propaganda yapmak” biçiminde tuhaf bir suçlama da yöneltilmişti. Bu olayın üstünden de bir ayı aşkın zaman geçti. O sıra bölgede henüz bir araştırma gerçekleştirmemiştik; dolayısıyla yanıtımız iddia edildiği gibi bir propaganda yapmadığımız, söylenti çıkarmadığımız, ancak tarif edilen fiilin suç da oluşturmayacağı yönünde olmuştu. Şimdi ise açıkça söylüyoruz: Deprem bölgesinde sular pis! 

Bu durumu mazur gösterecek bir açıklama olamaz…

TKP Deprem Takip Merkezi olarak, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin verdiği teknik destekle deprem bölgesinde hafriyat sorunu ve atık yönetimini inceledik, çeşitli noktalardan su numuneleri alarak analizlerini yaptık. Aşağıda vardığımız özet sonuçları ve çalışma ekibinin hazırladığı teknik raporu bulacaksınız.

  • Araştırma kapsamında 8-11 Mart tarihleri arasında Osmaniye, Adıyaman, İskenderun, Antakya, Harbiye, Defne ve Samandağ il ve ilçeleri ziyaret edildi. Bulguların bütün deprem bölgesi için geçerli olduğunu varsaymamak için bir neden bulunmadığı kanısındayız.
  • Deprem bölgesinde bilimsel, çevre ve halk sağlığı standartlarına uygun olmasına çaba gösterilen bir atık yönetimi yoktur! 
  • İçinde kimyasalların, ağır metallerin, asbestin, insan ve hayvan ceset parçalarının bulunduğu atıklar yerleşim bölgelerinin ve geçici barınma alanlarının yakınlarına, su kaynaklarına, tarım alanlarına yığılmaktadır. 
  • Enkaz kaldırma sırasında çalışanlar için temel güvenlik ve sağlık önlemleri göz ardı edilmekte, çevrede yaşayanlar tahliye edilmemekte, hatta uyarılmamaktadır. 
  • Gözetildiği gözlemlenen biricik kriter, enkazın en uygun lojistik imkânlarla mümkün olan en masrafsız şekilde kaldırılmasından ibarettir! İhalelerin verildiği hafriyat şirketlerinin kârlılığını yüksek tutmak ekolojik yıkımdan daha önemli sayılmıştır…
  • Adıyaman ilinde 3 noktadan, Osmaniye ilinde 3 noktadan, Hatay ilinde 6 noktadan ve Asi Nehri’nden 1 noktadan numune alınmış olup akredite bir laboratuvarda analiz gerçekleştirilmiştir.
  • Alt Yapılar için Afet Yönetmeliği’ne göre, “merkezî yerlerde 72 saat içerisinde” içme suyu temin edilmesi gerekirken 50 günden fazla süre geçmesine karşın bölgede sağlıklı suya erişim mümkün olamamıştır. Halk su ihtiyacını, dayanışmayla ve kendi olanaklarıyla karşılamaya çalışmaktadır. 
  • İnsanlar tarafından tüketilen bütün sular organik maddeler ile kirlenmiş ve koliform bakteri içermekte olup, içme ve kullanıma uygun değildir. Bu suların kullanılması insan ve diğer canlılarda ölümle sonuçlanabilecek birçok hastalık riski barındırmaktadır.
  • Deprem bölgesinde su kaynaklarının uygun arıtma ve dezenfeksiyon işlemlerinden geçirilmesi zorunludur.
  • Sudan kaynaklanabilecek halk sağlığı risklerinin önlenmesi için sürekli numune alınarak, TS 266-Türk standartları ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) içme suyu standartlarında belirtilen parametrelere göre ölçümler yapılarak önlemler alınmalı, bu bilgiler şeffaf olarak paylaşılmalıdır.

 ***

Çevre ve halk sağlığı teknik raporu 

6 Şubat depremleri Türkiye’de tüm imar faaliyetlerinin yalnızca kâr ve rant odaklı gerçekleştirilmesinin bir sonucu olarak on binlerce canımıza mâl oldu. Devasa yıkımın yaralarını sarmak bile oldukça uzun bir zaman sonra mümkün olabilecek. Bilimin dile getirdiği uyarılara kulak tıkayan iktidar imar afları, uygunsuz imar planları ve yapı denetimlerindeki eksiklikler sonucunda 10 ilimizi harabeye çevirdi. 

Bizi bugüne getiren anlayış maalesef depremin ardından yapılması gereken acil müdahaleler, arama-kurtarma çalışmaları ve geçici konaklamaya yönelik çadır, konteyner kent vb. konularda da kendisini gösterdi. Bugün hâlâ çadıra ve sağlıklı yaşam koşullara ulaşamayan vatandaşlarımız mevcut. Ancak sorun bu acil müdahaleler ile de sınırlı değil. Deprem bölgesinde enkazdan kaynaklı atık yönetiminin kaidesine uygun şekilde yapılmaması bundan sonraki süreçte de yıkımın daha da ağırlaşacağını göstermektedir. Yanlış bir atık yönetimi depremzedelerde kalıcı sağlık sorunları ve hatta kanser riskini arttırırken aynı zamanda su havzaları ve tarım arazilerinin de kullanılamaz hale gelmesi gibi son derecede ciddi ekolojik yıkım risklerini barındırmaktadır. Bunun yanı sıra deprem bölgesinde su temini ve atık su yönetimindeki büyük sorunlar, salgın hastalıklar gibi son derece olumsuz yeni sonuçların açığa çıkmasına sebep olabilir.

TKP Deprem Takip Merkezi olarak, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin verdiği teknik destek ile beraber deprem bölgesinde hafriyat sorunu ve atık yönetiminin nasıl yapıldığını yerinde inceleyip, su durumu hakkında aldığımız numunelerin analizlerine dayanarak hazırladığımız raporu sizlerle paylaşıyoruz.

1. Atık Yönetimi 

08.03.2023 - 11.03.2023 tarihleri arasında gerçekleştirilen, deprem bölgesindeki çevresel etkilerin gözlenmesi çalışmaları kapsamında Osmaniye, Adıyaman, İskenderun, Antakya, Harbiye, Defne ve Samandağ il ve ilçeleri ziyaret edilmiştir. 3 il ve Hatay’ın 5 ilçesi kapsamında aşağıda belirtilen tespitlerin yıkıma maruz kalan 11 ilin hemen tüm ilçeleri için geçerli olduğunu belirtmek gerekir.

Deprem bölgesinde en çok oluşan atık türünün inşaat ve yıkıntı atıkları olduğu tespit edilmiştir. Ancak atığın bileşimi incelendiğinde yapısının homojen olmadığı, içerisinde geri dönüştürülebilir kâğıt, metal, plastik ve cam atıklarının, tekstil atıklarının, asbestli malzemelerin, kullanılamaz hale gelmiş mobilyaların bulunduğu, ayrıca kirletici etkisi yüksek elektrikli ve elektronik eşyaların, çeşitli kimyasal ve yağlarla kontamine olmuş pek çok malzemenin, insan ve hayvan cesetlerinin bulunduğu gözlemlenmiştir. Bölgede oluşan atık karakterizasyonunun bu ölçekte çeşitli olması atığın yönetiminin önemini daha da arttırmaktadır.

Doğal afetlerden etkilenmiş insanlar için hazırlanmış kamplar veya geçici barınma alanlarında oluşacak katı atıklarının kontrollü yönetilmemesi yalnızca çevre değil aynı zamanda bir halk sağlığı sorunudur. Geçici barınma alanlarında çöplerin uzaklaştırılmaması, rastgele yığılması hastalıkların yayılmasına yol açar.

1.a. Doğru Atık Yönetimi:

İçerisinde pek çok kontamine malzeme/atık bulunan inşaat ve yıkıntı atıkları (İYA), düzenli depolama sahalarına alınmadan önce mutlaka geçici depolama alanlarında biriktirilmeli ve burada ayrıştırma çalışmaları yapılarak düzenli depolama tesislerine gönderilecek bakiye atık miktarı azaltılmalıdır. Bu bağlamda başta İYA olmak üzere ambalaj (kâğıt, metal, plastik, cam) atıkları, tekstil atıkları, hurda demir, kullanılabilir durumdaki ev mobilyaları, elektronik ev aletleri İYA içerisinde ayrılarak geri dönüşümü sağlanmak üzere ilgili süreçlerde değerlendirilmelidir.

Miktar olarak en fazla atık türü olan İYA ise inşaatlarda dolgu malzemesi, kaldırım yapımı, yol inşaatlarında zemin malzemesi, toprak dolgu malzemesi, park sahalarında, yol kaplamalarının altında ya da yol altı temel malzemesi, zemin dolgusu olarak ve sertleşmemiş zemin oluşturmak için park sahaları vb. alanlarda kullanılabilmektedir. Bu bağlamda inşaat molozları ilgili mühendislik yöntemleri uygulanıp gerekli boyutlandırma çalışmaları yapılarak bu alanlarda kullanıma hazır hale getirilmelidir.

Enkazın kaldırılması, taşınması, geçici ve düzenli depolanması, ayrıştırılması esnasında ise oldukça özenli davranmak gerekmektedir. Çünkü İYA içeriğindeki başta asbest olmak üzere pek çok tehlikeli madde ve ağır metal, depremzede ve gönüllü ekipler üzerinde pek çok sağlık sorununun oluşmasına neden olacağı gibi ekosistemi de ekolojik yıkımla yüz yüze bırakacaktır.

Enkazın kamyonlara yüklenmesi ve taşınması esnasındaki en önemli kirletici parametre toz ve tozla birlikte havada hareket eden kirletici maddelerdir. Enkaz kaldırma çalışmaları esnasında mutlaka sulama çalışması yapılarak toz emisyonu bastırılmalı, çalışma yapan ekip ve tozdan etkilenme potansiyeli olan çadır/konteynerde kalan depremzede ve gönüllüler FFP3 tipi maske takmalıdır. Enkaz geçici depolama alanlarına ayrıştırılmak üzere taşınırken yollarda düzenli sulama çalışmaları yapılmalı, kamyon kasaları branda ile örtülüp araç hareketlerinin neden olacağı toz oluşumu engellenmelidir.

Enkazın geçici depolanma ve ayrıştırılma işleminde ise öncelikle geçici depolama alanlarının doğru seçilmesi mühimdir. Öncelikle seçilecek alanların tatlı ve tuzlu su kaynaklarını, yeraltı sularını, tarım ve orman alanlarını etkilemeyecek bölgelerde olması gerekmektedir. Aksi halde ortaya çıkacak ekolojik yıkım bölgede yaşayan tüm canlıların uzun yıllar boyunca sağlıklı suya ve besine erişimini imkânsız kılacak, ekosistemi yok edecektir. Geçici depolama alanının belirlenmesinde bir diğer önemli etken de meteorolojik verilerdir. Hâkim rüzgârların yönü, sel yatakları, fay hatları, yağış rejimleri vb. faktörler dikkate alınmadan geçici depolama alanlarının belirlenmesi, doğa olaylarının afete dönüşmesine ve kirliliğin taşınmasına neden olacaktır. Geçici depolama alanlarında düzenli periyotlarda muhakkak toprak ve yeraltı suyu izlemeleri yapılmalıdır. Bu izlemeler sonucunda kirliliğe rastlanması durumunda derhal gerekli önlemler alınmalıdır.

Düzenli depolama, atıkların ayrıştırılmasından sonra kalan bakiye atığa uygulanacak bertaraf yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu işlem de tıpkı geçici depolama alanının seçiminde olduğu gibi benzer hassasiyetle belirlenen yerlerde yapılmalıdır.  Düzenli depolama alanı zeminlerinin, 26.03.2010 tarih ve 27533 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik hükümlerince inşa edilmesi gerekmektedir. Bakiye atığın içerisinde başta asbest olmak üzere pek çok kontamine ve tehlikeli atık bulunduğu için en az II. Sınıf atık depolama tesisi özelliği gösteren depolama alanlarının yaratılması ve zemininin gerekli geçirimsizlik özelliğine sahip olması gerekmektedir. Bu bağlamda ilgili düzenli depolama alanlarının inşasına da vakit kaybetmeden başlanması önemlidir.

1.b. Tespitler:

Atıkların geçici olarak depolandığı alanlar sulak alanlara, tarım alanlarına ve orman arazilerine oldukça yakın mesafelerdedir. Bu durum içme ve kullanma suyu kaynaklarını kirletecek, tarımda kullanılan suları kullanılamaz hale getirecek, sucul ekosistemi yok edecek, tarım ve orman alanlarına telafisi mümkün olmayan zararlar verecektir.

Diğer taraftan, deprem gibi doğal afetlere karşı yapılan planlarda atık yönetimi de önemli bir başlıktır. Mevcut hükümetin bir afet yönetim planı bulunmadığı gibi deprem afeti sonucunda oluşacak enkazın kaldırılmasına ilişkin de bir öngörüsü bulunmadığı rahatlıkla ifade edilebilir. Deprem sonucunda oluşan inşaat ve yıkıntı atıklarının geçici depolanacağı alanların doğaya ve canlı yaşamına zarar vermeyecek şekilde önceden belirlenmiş olması gerekirken, deprem sonrasında aceleyle seçildiği görülmektedir.

Antakya/Hatay

Samandağ/Hatay

Samandağ/Hatay

Dörtyol Depolama Sahası Uydu Görüntüsü, Hatay

İskenderun/Hatay

İskenderun/Hatay

İnşaat Yıkıntı Atıklarının depolandığı alan (su yatakları yanı), Osmaniye 

Atatürk Barajı’na yakın mesafede depolama işlemi, Adıyaman

Adıyaman

Enkaz kaldırma ve taşıma faaliyetleri sırasında sulama işlemi yapılmamakta ve halk tahliyesi gerçekleştirilmemektedir, oluşan toz ve tozla birlikte taşınan kirleticiler insan ve canlı sağlığını olumsuz etkilemektedir.

Defne/Hatay

Defne/Hatay

Osmaniye

Osmaniye

Kurulan çadırkentler, enkazlara oldukça yakındır ve enkazlarda tozun yayılımını önlemek için herhangi bir sulama çalışması yapılmadığı gibi hemen hiç kimse kişisel koruyucu donanım kullanmamaktadır. 

İskenderun/Hatay

Osmaniye

Enkaz taşıma çalışmalarında kullanılan kamyonların kasalarında herhangi bir branda vb. malzeme kullanılmamakta, yollarda sulama çalışması yapılmamaktadır. Taşıma güzergâhında bulunan çadırlarda yaşayan insanlar, tarım alanları, zeytinlikler ve orman alanları yayılan tozdan olumsuz etkilenmektedir.

Hatay

Bölgede yapılan tespitler göstermiştir ki atık yönetiminde canlı sağlığı ve doğanın korunması değil, enkazın en uygun lojistik imkânlarla mümkün olan en masrafsız şekilde kaldırılması temel ilke olarak benimsenmiştir. Yıkımın yaşandığı 10 ilde depremin üzerinden onlarca gün geçmesine rağmen geçici depolama alanı bilgileri halk ile paylaşılmamış, bu durum kaçak İYA dökümüne ortam hazırlamıştır. Pek çok ilde kaçak dökümler gönüllülerin, bölgede yaşayan yaşam savunucularının çabalarıyla ortaya çıkarılmış ve kamuoyu tepkisinin oluşması sağlanmıştır. Gelinen noktada depremin yaratmış olduğu yıkımın tüm boyutlarıyla kıyasıya mücadele eden insanların üzerine bir de hafriyat şirketlerinin daha fazla kâr elde etmek için yarattıkları ekolojik yıkıma direnme sorumluluğu yüklenmiştir.

2. Deprem bölgesinde su temini ve atık su 

08.03.2023 - 11.03.2023 tarihleri arasında gerçekleştirilen, deprem bölgesindeki çevresel etkilerin gözlenmesi çalışmaları kapsamında Osmaniye, Adıyaman, İskenderun, Antakya, Harbiye, Defne ve Samandağ ilçeleri ziyaret edilmiştir. Adıyaman ilinde 3 noktadan, Osmaniye ilinde 3 noktadan, Hatay ilinde 6 noktadan ve Asi Nehri’nden 1 noktadan numune alınmış olup akredite bir laboratuvarda analiz gerçekleştirilmiştir.

6 Şubat 2023 tarihinde, başta Adıyaman, Kahramanmaraş, Hatay olmak üzere, 7’si büyükşehir olan 10 ilde toplam 110.000 km2’lik bir alanda meydana gelen deprem; devletin rant politikalarının sonucu olarak bir “Afet”e dönüşmüştür. 13 milyon insanın yaşadığı bölgede 2 milyon insan göç etmiş olup, bölgede kalanlar ise zor koşullarda yaşama tutunmaya çalışmaktadırlar.

Alt Yapılar için Afet Yönetmeliği’ne göre, “merkezî yerlerde 72 saat içerisinde” içme suyu temin edilmesi gerekirken 50 günden fazla süre geçmesine karşın bölgede sağlıklı suya erişim en büyük ihtiyaç olarak çözüm beklemektedir.

Bölgede su ihtiyacını, dayanışma ve kendi olanakları ile halk kendisi karşılamaya çalışmaktadır. Adıyaman, Malatya, Hatay ve diğer illerde bulunan, çadırkent, konteynerkent veya ayrık zorunlu yaşam alanlarında su ihtiyacı kuyulardan veya tankerlerle taşıma şeklinde karşılanmaktadır. İnsanlar tarafından tüketilen bütün sular organik maddeler ile kirlenmiş ve koliform bakteri içermekte olup, içme ve kullanım suyuna uygun değildir. Bu suların kullanılması sonucu insan ve diğer canlılarda ölümle sonuçlanabilecek birçok hastalık riski bulunmaktadır.

2.a. 08.03.2023 tarihinde Adıyaman’da Yunus Emre Cemevi bölgesinde şebeke ve tankerden alınan su numunelerinde yapılan analizler incelenmiş olup, üç su numunesinde tanker ve şebeke suyu bulanıklık ölçümünün standart değerlerin üstünde olduğu tespit edilmiştir. 

Tat ve Koku yapan maddeler standart değerlerin üstünde olduğu görülmektedir. Analizlerin tamamı değerlendirildiğinde şebeke ve tanker suyunun içme suyu için uygun olmadığı, kullanma suyu olarak ise ancak belli kullanım alanları için uygun olduğu anlaşılmaktadır. Her iki su kaynağının renk, bulanıklık, koku giderimini sağlayacak bir arıtma işleminden geçirilerek, dezenfekte edildikten sonra içme ve kullanma suyu olarak kullanılması mümkün olacaktır.

Adıyaman

 2.b. 08.03.2023 - 11.03.2023 tarihleri arasında Hatay ilinin değişik geçici yerleşim alanlarında şebeke ve kuyulardan alınan su numunelerinde yapılan analizler incelenmiş olup, altı adet su numunesinde kuyu ve şebeke suyu bulanıklık ölçümünün standart değerlerin sınır değerinde olduğu tespit edilmiştir. 

Tat ve Koku yapan maddeler ise standart değerlerin üstünde, sınırda olduğu görülmektedir. Analizlerin tamamı değerlendirildiğinde şebeke ve kuyu suyunun içme suyu için uygun olmadığı ve her iki su kaynağının renk, bulanıklık, koku giderimini sağlayacak bir arıtma işleminden geçirilerek, dezenfekte edildikten sonra içme ve kullanma suyu olarak kullanılmasının uygun olacağı görülmüştür.

Hatay

2.c. 09.03.2023 tarihinde Osmaniye ilinde yerleşim alanlarından şebekeden alınan su numunelerinde yapılan analizler incelenmiş olup, üç adet su numunesinde şebeke suyu bulanıklık ölçümünün standart değerlerin sınır değerinde olduğu tespit edilmiştir. 

Tat ve Koku yapan maddeler ise standart değerlerin üstünde sınırda olduğu görülmektedir. Ayrıca şebeke suyunda önemli miktarda mikrobiyolojik kirlenme olduğu (Koliform bakteri) analizlerde tespit edilmiştir.

Analizlerin tamamı değerlendirildiğinde şebeke suyunun içme ve kullanma suyu için uygun olmadığı görülmüştür. Su kaynağının, bulanıklık ve koku giderimini sağlayacak bir arıtma işleminden geçirilerek, dezenfekte edildikten sonra içme ve kullanma suyu olarak kullanılması uygun olacaktır.

Her üç ilde değişik su kaynaklarında yapılan analizlerde suların genellikle içme ve kullanma suyuna uygun olmadığı anlaşılmaktadır.

Osmaniye

2.d. Sonuç olarak;

Bölgede içme suyuna uygun olmasa da halk tarafından temin edilen suların kullanılır hale getirilmesi amaçlı çalışmalar yine halk dayanışması ile yapılmaya çalışılmaktadır, ancak bu yeterli değildir. Arıtma işlemi amacı ile suya yapılan müdahalelerin bazen daha da olumsuz sonuç verebileceği teknik olarak dikkate alınmalıdır.

Deprem bölgesinde, öncelik su hatlarının onarılması olduğu ve içme-kullanma suyu şebekesi basınçlı sistem olduğu için, ana dağıtım borularında meydana gelen kırılmalar çabuk tespit edilebilmektedir. Tali dağıtım boruları ve bina dağıtım boruları ise genellikle yıkılan yapıların moloz yığınları altında kaldığı için tespiti ve onarımı çok zordur.

Elbette sadece su hatlarının onarımı değil, bu hatlara su aktaran su kaynaklarının/içme suyu arıtma tesislerinin durumu, yıkılma/çökme vb. olup olmadığı, sağlam olsa dahi bu ortamda düzgün işletme ve kontrollerin yapılıp yapılamadığı da çok önemli olup şeffaf bilgiye muhtaçtır.  

Ayrıca çok önemli bir konu kanalizasyon sisteminin durumudur. Evsel atık su toplama sistemi ile yağmur suyu toplama sistemi, toprak altında olduğu ve cazibeli bir akış ile çalıştığı düşünüldüğünde, bu hatlarda kırılma, bozulma vb. gibi tahribatlar ancak ve ancak tamamen dolduktan ve atıklar yerüstüne çıktıktan sonra ya da yollarda ani çökmeler olduktan sonra anlaşılabilecektir. Örneğin İskenderun’da deniz seviyesi yükselmesi nedeni ile atık su ve kanalizasyon hatları deniz suyu ile dolmuş, yollarda atık su ve deniz suyu karışımı tehlikeli su birikmeleri gözlenmiştir. Aynı şekilde Urfa ve sel gören diğer illerimizde de altyapı tamamen bozulmuş olup, sistemler birbirine karışmaktadır.

Yağmur suyu terfi merkezlerinde su yükselmesi olduğu tespitlerimize dayanarak, İskenderun çevresinde deniz suyu ve atık su, diğer illerde ise atık su ve belki de yeraltı suyu ile yağmur suyu sistemlerinin dolduğu gözlemlenmiştir. Yağmur suyu deşarj noktalarının durumu ve deşarj sularından da numune alınarak çevre ve insan sağlığına zararlı olup olmadığı incelenmelidir. Nehirler, kıyılar ve baraj havzalarının bu açıdan da takibi çok önem kazanmaktadır.

Moloz kaldırma işlemlerinden sonra acilen radar, kamera ile ya da benzeri yollar aracılığıyla bu sistemlerdeki bozulmalar tespit edilmeli ve yenilenmeli, yenilenirken de esneme yapabilen özel borular seçilmelidir. Ve şehirlerin yeniden imarında, zemin araştırması ile doğru yer ve derinlik tespiti doğrultusunda tüm teknik altyapının (atık su-yağmur suyu-içme suyu-yangın suyu-doğalgaz-elektrik KA ve OG ile zayıf akım) doğru malzeme ve planlamayla yeniden projelendirilmesi gerekmektedir. Altyapı çalışması, toprağa gömülen boru döşeme işi değildir.

Deprem bölgesinde yaşam, susuzluk ve uygun olmayan suların kullanımından kaynaklanan yeni halk sağlığı sorunlarına açık hale gelmiştir. Zor koşullarda yaşayan halkın en önemli yaşam kaynağı olan sağlıklı suya erişim koşulları kamu su yönetimleri tarafından sağlanmalı, halk kendi kaderine terk edilmemelidir.  
Sudan kaynaklanabilecek halk sağlığı risklerinin önlenmesi için sürekli numune alınarak, TS 266-Türk standartları ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) içme suyu standartlarında belirtilen parametrelere göre ölçümler yapılarak önlemler alınmalı, bu bilgiler şeffaf olarak paylaşılmalıdır.