Cisreşşuğur Katliamı'nda Türkiye'nin rolü

Cisreşşuğur’da görüştüğümüz Suriyeliler katliamdan önce Türkiye-Suriye sınırındaki mayınların bir kısmının temizlenerek geçiş koridoru oluşturulduğunu öne sürdü. Biz olaydan sonra katliamların yapıldığı binalar ve çevrelerinde çok sayıda Türk, İtalyan mali fişek gördük.

Musa Özuğurlu

soL'un notu: Dönemin TRT Türk muhabiri Musa Özuğurlu'nun 4-5-6 Haziran 2011'de Cisreşşuğur kasabasında yaşanan katliama ilişkin tanıklığının ikinci ve son bölümünde, Cisr'in yanı sıra Alevi köyü İştabrak'ta yaşananlar ve katliamda Türkiye'nin rolüne ilişkin ipuçları yer alıyor.


Olaylardan yaklaşık bir hafta sonra Cisr’e girdiğimizde köprü civarında Asi nehrinden cesetlerin kokusu yayılıyordu.

Asi’ye attıkları cesetler asker-polis ile sınırlı değildi. O dönemde “Halk devrimine katılmayan Halep’e mesaj göndermek için” Cisr’de görev yapan iki kadın öğretmen ve yanlarındaki 9 yasındaki bir kıza tecavüz edildi. Öldürüldükten sonra ise cesetleri aynı köprüden Asi nehrine atıldı. Köprü başında yer alan elektrik trafosunun duvarına ise “Haleplileri dışlayın” sloganı yazıldı.

Tecavüzler sadece burada yaşanmadı. Merkeze yaklaşık 5-6 km uzaklıktaki Alevi köyü İştabrak’a girdiler ve burada 7 yaşında bir kıza 8’den fazla kişi ailesinin gözü önünde tecavüz etti (İştabrak daha sonra da katliama maruz kaldı). Köyün hemen arkasında yer alan tepeliklerden köye baskın düzenlenmişti. Köyden merkezde çalışanlar ise zaten katliamda öldürülmüştü.

Köye girdiğimizde toplanan halk olanları feryatlar ile anlatıyordu.

HALK ERDOĞAN'I KENDİLERİNDEN YANA SANIYOR
İştabrak’tan merkeze dönmeye karar verdiğimizde arkamızda yüzlerce araç ve motorsiklet konvoy oluşturup Esad lehine gösteri yaptı. Yol boyunca geçtiğimizde ve diğer köylerden yüzlerce kişi konvoya katılıyor, damlarda kadınlar Esad posterleri açıyor, askerlere pirinç ve çiçekler atıyordu.

Birçok kişi konvoyda ordu lehine atılan sloganlar ve gördüğü askeri araçlardan askerin durumu kontrol altına aldığını anlıyor ve sevinç gösterileri ile konvoya katılıyordu.

Türk gazeteciler olarak oraya gitmemiz olay olmuştu. Halk Erdoğan’a ulaştırırız umuduyla silahlı çetelerden neler çektiklerini anlatıyor, feryat ediyordu. Aynı halk o sıralarda Erdoğan’ın geniş halk kitlelerinin yanında olduğunu sanıyordu. O sıralarda Cisr katliamını gerçekleştirenlerin bir kısmının olaydan sonra Türkiye’ye kaçtığını ve “Esad zulmünden kaçan mülteci” muamelesi gördüğünü bilmiyordu.

Katliamı gerçekleştirenler ordunun ilçeye doğru ilerlediği haberi ulaşınca Cebel Ez Zaviye’ye, Türkiye’ye kaçtılar. Bunların bir kısmının aileleri ile birlikte halen Türkiye’deki kamplarda kaldığı öne sürülüyor.

Teröristler ilçenin hemen her yerine patlayıcı döşeyip kaçmıştı. Ordu ilçe girişi ve köprüye mayın döşendiği için merkeze girişte zorlandı. Çatışmalar sürerken Halep ve İdlib’den yardım için ilçeye yollanan birlikler ise kurulan pusularda saldırıya uğradı.

SADECE ASKERLER DEĞİL SİVİLLER DE
Cisreşşuğur’daki bir başka görgü tanığı, oğlu öldürülen bir Türk anneydi. Türk pasaportu taşıyan ve Suriye’de ikamet eden kadın yaşadıklarını bize Türkçe anlatmıştı.

Evimden çıkalı kaç gün oldu, ciğerim yandı çocuğum için...

Bu kişilerin kim olduklarını sorduğumuzda ise oğlu söze girdi:

Cisr’den olanlar var, Cisr dışından olanlar var. Habbit el Çoz'dan, Ziyadiye'den... yani hepsi silahlı. Ne güvenlik ne devlet bırakmak istiyorlar. Onlar kendi başlarına kaçakçılıkla uğraşan tipler.

Kadının kızı ise şunları anlattı:

Kim onlardan değilse öldürecekler. Kim onlarla değilse, kim devletin yanındaysa. Biz devletle değiliz, biz ülkemizin yanındayız. Bu bizim ülkemiz onu savunmamız gerekiyor. Kendileri kendi devletlerini kurmak istiyor onlarla olmayanı öldürecekler. Kim onlarla değilse ismini kağıda yazıp camı kapısına asacaklar bunun öldürülmesi gerekiyor diye. Bu bize ihanet etti diye. Hürriyet diyorsunuz, sizin görüşünüz var, bizim görüşümüz de bizim. Ya onlarla olacaksınız ya bizi öldürecekler.

İştabrak köyü sakinleri ise olanları feryatlar içinde anlatıyordu. Köyde kadınlara tecavüz edilmiş ve erkeklerin bir kısmı öldürülmüştü.

Köy sakinlerinden biri silahların Türkiye’den geldiğini iddia ediyordu:

Kaçırılanlar var. Artık allah bilir onlara ne yapıyorlar. Orası bir köy. Türkiye sınırında. Bunları hepsi silah ve uyuşturucu kaçırıyorlar. Bunların hepsi mafya, katiller. Yanlarında 9 tane kaçırılmış adam var. Onlardan olanlar anlatıyor bunları. 9 kişi var. Silahların hepsi Türkiye sınırından geldi, Kırbico (Harapçöz) denilen yer. Manzaraya bakın.

Bir başka köyde görüştüğümüz engelli biri ise tehdit edildiklerini anlatıyordu:

Biz bir yere gidiyorduk. Baktım bir araba geldi. Gelin benimle bu arabaya dediler. Arabaya bindirdiler ve bizi Türkiye sınırına götürdüler. Orada dur dedi ve dediler ki anlatacaksın, Beşar Esad'ı kötüleyeceksin dediler.

- Kim olduklarını bilmiyorum. Örtünmüşler. Suratlarını da tanımıyorum. Kaleşnikof taşıyorlardı ve benle böyle konuşuyorlardı. Ben Beşar Esad ile ilgili kötü konuşmam dedim. Silahı kafama dayadı, patlatırım dedi. Tabanca ve tüfek dayadı. Eğer gazetecilerin önünde konuşmazsan seni vururum dedi.

- Gazeteciler neredendi?

- Bilmiyorum yaklaşık 10 tane, kameraları almışlar.

Cisreşşuğur’da görüştüğümüz Suriyeliler katliamdan önce Türkiye-Suriye sınırındaki mayınların bir kısmının temizlenerek geçiş koridoru oluşturulduğunu öne sürdü. Biz olaydan sonra katliamların yapıldığı binalar ve çevrelerinde çok sayıda Türk, İtalyan mali fişek gördük. Bunların katliamı gerçekleştirenlere ne şekilde ulaştığı/ulaştırıldığı muamma.