10 Ekim’de, Saat 10’da… Bir Kez Daha Öldük…

Özlem Ergüz Koç

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

*Bu yazı  geçtiğimiz haftanın devamı olarak okul kaygısı ile baş etme yazısı olacaktı, ancak ülke gündemi buna izin vermedi.

Çocuklarımız çok televizyon izliyor, tablette çok vakit geçiriyor şikayetlerinin artması ile birlikte, bu konuda neler yapılabileceğini sevgili Gülperi Putgül Köybaşı  yazmıştı. Ben de bir başka açıdan bakayım olaya, televizyon ve tabletten nasıl faydalanabileceğimizi yazayım, çalışan ve o ekran karşısında geçirilen 1 saate çok ihtiyacı olan ebeveynlere azıcık faydam olsun diye oturmuştum bilgisayarımın başına. Tam bu konuyla ilgili ne araştırmalar yapılmış, kimler ne demiş diye internette dolanıyordum ki, ekranıma bir twitter bildirimi düştü; “Ankara’daki Barış Mitinginde bomba patladı, ölü ve yaralılar var”

Sabah başlayan kabus gün boyu sürdü, tek tek ölülerimiz saydık. Listelerde korka korka yakınlarımızın ismini aradık, bulamayınca utana utana oh dedik, ama sevinemedik. Nasıl sevinelim ki, tek amacı barış diye haykırmak, yurduna, insanlığa barışı getirmek olan 128 insan yok artık. 400 civarında can da hastanelerde yaşam savaşında.

Lanetler okundu, gözyaşları döküldü, toplantılar yapıldı, kararlar alındı, hesap sorma yeminleri edildi, kişisel profillerimiz karalar bağladı. Ya sonra? Buna birazdan geleceğim.

Herkes televizyonlarını kapadı değil mi, çocukları yanına gelince? Zaten yaygın medya olayı tüm açıklığıyla vermiyor ama yine de çocuklarınızın duymalarını, görmelerini istemediniz değil mi olanları? Hem psikolojileri bozulmasın diye, hem de nasıl açıklayacağınızı bilemediğiniz için.

Haklısınız, henüz çok küçükler. Neler olup bittiğini, kimin neden böyle bir şeyi yapabileceğini anlayamazlar. O dehşet görüntüleri görmelerine hiç gerek yok, koskoca insanlar, bizler sarsıldık, gözümüze uyku girmedi. Bunlarda hemfikirim elbette.

Ama ben diyorum ki;

Bu çocuklar, bireyselliği öven, sadece bireysel mutluluğu ve çıkarları öne çıkartan, güçlüyü haklı gösteren, zengini mutlu ve güçlü gösteren çizgi filmler de izlemesinler. Bu çocuklar, kişisel kariyerin, toplumsal barışın önüne konulduğu filmler de izlemesinler. Buna da dikkat edelim, hem de çok dikkat edelim.

Ve;

Bu çocuklar kardeşliğin, sevginin, dayanışmanın güzelliğini anlatan çizgi filmler izlesinler lütfen. Mücadele etmenin, birlikte hareket etmenin önemini, güçlünün salt güçlü veya salt zengin olduğu için kazanan olmak zorunda olmadığını, eşit ve adil yaşamanın mümkün olduğunu bilsinler, görsünler filmlerden. Dünyadaki birçok savaşın petrol ve dolayısıyla para temelli olduğunu anlatamayabilirsiniz ama doğayı katletmeden nasıl enerji elde edilebileceğini anlatabilirsiniz. Haberlerin egemen güçlerin çıkarları doğrultusunda yalan yanlış yapıldığını anlatamayabilirsiniz belki ama reklamların onları kandırmak için tasarlandığını gayet güzel anlatabilirsiniz.

Ya sonra demiştim ya… Kendimizi kandırmayalım artık, daha çok yaşayacağız bu acıları. Çekip gitmek değilse çözümünüz, kalıp neler yapabileceğimize bakalım. Kendi sosyal medya köşemizden ağlamanın bir faydası yok. “Kendimi geçtim, evladımın geleceğinden endişe ediyorum” diyen çok kişi duydum. Gelecek henüz gelmedi, geleceği bugün belirleyecek. “Bugün ne yaptığın” veya “yapmadığın”...

Umuda ihtiyacım var diyenleri de duydum, umutsuzum diyenleri de… Umudumuzu yitirmemenin tek yolu, umudu birlikte diri tutmak, umudu birlikte yeniden üretmektir. Ya bizi kanla boğmalarına izin vereceğiz, ya da başımızı dik tutup, el ele, omuz omuza verip bu bataklığı hep birlikte kurutacağız.

Tercih sizin…

Ankara Katliamı'nda yitirdiklerimize ve güzel gözlü çocuğumuza sözümüz yeni bir ülke olsun.