Havuzda S-400 karmaşası: Kâr/zarar hesabı, savaş ve Eylül hazırlığı...

​Türkiye'nin F-35 programından çıkarılmasından sonra iktidar kanadında S-400 değerlendirmelerinde kar/zarar hesapları yoğunlaştı. S-400'lerin Türkiye'nin zararına olduğunu iddia edenlerden "çok iyi oldu" diyenlere, "bir savaşa mı hazırlanıyoruz" diyen endişeliler eşlik ediyor... Ayrıca 'yeni parti' girişimi de gündemdeki yerini koruyor. İşte havuz…

soL - Yavuz Karamahmutoğlu

​Türkiye'nin F-35 programından çıkarılmasından sonra iktidar kanadında S-400 değerlendirmelerinde kar/zarar hesapları yoğunlaştı. Çoğu değerlendirmelerin mevcut gerçeklikten uzak olduğu görülse de havuzda S-400'ü anlama ve anlatma gündemi kapanmayacak gibi duruyor. S-400'lerin Türkiye'nin zararına olduğunu iddia edenlerden "çok iyi oldu" diyenlere, "bir savaşa mı hazırlanıyoruz" diyen endişeliler eşlik ediyor... Ayrıca 'yeni parti' girişimi de gündemdeki yerini koruyor. İşte havuz medyasında günün özeti...

BÜYÜK EKONOMİK KAYIP

Eski AKP Bursa milletvekili ve Karar gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan, S-400'lere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Türkiye'nin F-35 için parça yaptığını hatırlatan Ocaktan, "Kendi uçaklarımızı düşürmek için S-400 füzeleri mi alıyoruz?" dedi. Ocaktan, Türkiye'nin F-35 programından çıkmasının büyük bir ekonomik kayba neden olacağını söyledi.

Ocaktan'ın "S-400 flörtünün dayanılmaz cazibesi..." başlığıyla yayımlanan yazısının ilgili bölümü şu şeklide;

"Aslında, biraz da NATO’nun arkasından dolaşarak Ruslarla girdiğimiz füze flörtünün çok daha garip bir tarafı var. Şöyle ki, biz müttefiklerimizle ortak F-35 projesini gerçekleştirirken, Ruslar da bize karşı, bizim ürettiğimiz savaş uçaklarını düşürmek için roket sistemleri geliştiriyorlar, mesela S-400’ler gibi... Yani biz şimdi kendi uçaklarımızı düşürmek için S-400 füzeleri mi alıyoruz? Sizce de bu işte bir gariplik yok mu?

Belki tehlikenin farkında değiliz ama, eğer Türkiye F-35 projesinden çıkartılırsa elbette büyük bir ekonomik kayba uğrayacaktır ama esas tehlike TSK’nın savunma sisteminde oluşacak olan zaaftır. Zira şu anda Türk Hava Kuvvetleri’nin elinde bulunan F-16 savaş uçaklarının ömürleri tamamlanmak üzeredir. ABD ordusu 8 bin saati dolduran F-16 uçaklarını emekliye ayırıyor. Bizde de bu süreler dolmak üzeredir. Dolayısıyla, F-16’ların yerini alacak olan F-35’ler Türkiye için de son derece önemlidir.

Eğer ciddi bir stratejik yön değişikliği yaparak NATO’ya veda edip, Rusya’nın safında yer almayacaksak aklın ve reel dünyanın gereği neyse onu yapmak durumundayız. Evet büyük hayaller kuralım, ama gerçekliğin dünyasından kopmadan..."

HEDEF SAVAŞA HAZIRLIK MI?

Abdullah Gül'e yakın isimlerden olan yazar Fehmi Koru, bugün kendi intersitesinde yayımladığı yazısında S-400 alımıyla ilgili "Devleti yönetenler etraftan savaş kokusu alıyor, o duruma ülkeyi hazırlıyor gibi" ifadesini kullandı. Geçmişte de böyle durumlarda "Hazırlığı görmemek mümkün değildi" dedi.

Koru'nun "Etraftan fena halde savaş kokusu geliyor.. Yeni haydut devletlere doğru mu?" başlığıyla yayımlanan yazısının ilgili bölümü şu şekilde;

Hedefin yaptırımlarla zayıflatılmış İran olduğu belli de, onu tek lokmada mı yutmaya çalışacaklar, yoksa bir-iki başka ülkeyle birlikte mi?

İran’ın kolay lokma olmadığını da unutmamak gerek. O da, üzerine gelecek belayı öngörmüş, cepheyi genişletebileceği izlenimini karşı cephede yer alabileceklere vermek niyetinde. Körfez’de tanker savaşları bu yüzden.

Ülkemiz ilk büyük savaşın kaybedenleri arasındaydı; ikincisinde aynı akıbete uğramaktan başarılı diplomatik manevralarla uzak kaldı. O gün bugündür sınırları dışındaki ihtilaflara karışmama politikası izliyor ve bunu -1 Mart 2003 tezkeresi olayında yaşandığı gibi- bazen iktidarların aksi yöndeki niyetlerine rağmen sürdürüyor.

Acaba füze savunma sistemine (S-400 veya Patriot fark etmez) sahip olma arzusu o politikayı terk edebileceğinin dışa vurumu mu?

Devleti yönetenler de etraftan savaş kokusu alıyor ve o duruma ülkeyi hazırlıyor gibi.

KENDİ ÇAPINDA OYUNUN KURALINI DEĞİŞTİRİYOR

Karar gazetesi yazarı Mustafa Karaalioğlu bugünkü köşe yazısında S-400 değerlendirmesinde bulundu. Karaalioğlu "Türkiye de kendi çapında oyunun kurallarına değiştiriyor. S-400 alım kararı bunun en açık göstergesidir. " dedi.

Karaalioğlu'nun "Oyunun kuralını değiştirme'nin kuralı" başlığıyla yayımlanan yazısının ilgili bölümü şu şekilde;

Türkiye de kendi çapında oyunun kurallarına değiştiriyor. S-400 alım kararı bunun en açık göstergesidir. İstenince yapılabildiğini dünyaya gösterdi.

Riski var mı, evet ve görünen o ki benzer kural değiştirme girişimlerinden daha fazla ama sonuca ulaşmış bulunuyor. S-400 savunma sistemi karşılığında, F-35 uçaklarından mahrum olmak veya eğer gerçekleşirse yaptırım maliyetini ödemek pahasına kuralı değiştirebiliyorsunuz. İşte değişti…

Ne var ki, küçük ya da büyük fark etmez, oyunun kuralını değiştirirken aslolan kazanmaktır. Dış politikada tek kural kârlı çıkmaktır.

Kendi ifademizle “S-400 tarihi bir karar” olduğuna göre, sürecin bundan sonrasını tarihi bir ustalıkla yönetmek ve günün sonunda kâr/zarar hanesinde artı değer üretmek zorundayız. Bu tercih o zaman tarihi önem kazanmış olacaktır.

KIRILGAN BİR ZEMİNDE İLERLEMEYE DEVAM EDECEK

Yeni Şafak gazetesi yazarı Mehmet Acet'te bugünkü köşe yazısında S-400 değerlendirmesinde bulundu. Acet, "Türk/Amerikan ilişkileri kırılgan bir zeminde ilerlemeye devam edecek gibi görünüyor" dedi. S-400 anlaşmasının en önemli ayağının "ortak üretim" şartına onay verilmesi olduğunu belirtti.

Acet'in "Bü günlere nasıl geldik" başlığıyla yayımlanan yazısının ilgili bölümü şu şekilde;

S-400 anlaşmasının Türkiye için en önemli ayaklarından biri, ‘ortak üretim’ şartına Moskova’nın onay vermesi oldu. Geçenlerde Saraybosna dönüşü “Bu konuda bir sorun var mı” sorusunu yönelttiğim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Ortak üretim noktasında bizim Rusya ile sıkıntımız yok ve Sayın Putin ile bu işi ilk görüşmeye başladığımız andan itibaren bu konuda mutabakatımız var. Ortak üretime de inşallah geçeceğiz. Herhangi bir sıkıntı yok” demişti.

Meselenin bir böyle, bir de başka bir boyutu var tabii. Savunma sanayii politikasının daha öncelere dayanan bu duruşundan bağımsız olarak, bir de sürecin ürettiği bir serüven söz konusu.

2013’ten itibaren Türk/Amerikan ilişkilerinde yaşanan derin kırılmalar, ABD’nin Türkiye’yi coğrafyasında tek taraflı sıkıştırma ve cezalandırma politikalarının Rus yapımı füzelere yönelimde baskın bir faktör olmasından söz ediyorum. ABD’nin Türkiye yaklaşımı, özellikle son 6 yıldır tek taraflı dayatmalarla ilerledi. Gerçi öncesinde de öyleydi ama herkes bu kadar fark etmemiş olabilir. Önümüzdeki dönemde de, bu yaklaşım terk edilmediği sürece, Türk/Amerikan ilişkileri kırılgan bir zeminde ilerlemeye devam edecek gibi görünüyor.

"EYLÜL AYI ÖNEMLİ GELİŞMELERE SAHNE OLACAK"

Hürriyet gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın seçimlerin ardından ilk kez dinlenmeye çekildiğini duyurdu. Selvi, Erdoğan'ın bu dinlenme ile yeni döneme hazırlandığını söyledi. Selvi, Erdoğan'ın yeni kurulacak partilere karşı Erdoğan'ın iki strateji belirlediğini söyledi.

"Erdoğan ne zaman tatile çıksa kabine AK Parti kulislerinde değişim bekleniyor" diyen Selvi, Erdoğan’ın yurt gezilerinden sonra hem kabinede hem de partide mini bir revizyon yapacağını iddia etti.

Selvi'nin "Yeni dönemin siyasi kodları" başlığıyla yayımlanan yazısının ilgili bölümü şu şekilde;

"Erdoğan’ın kurulacak partileri iki noktadan hedef alması bekleniyor.

1- (Özellikle Amerikan-İngiliz tezgâhını işaret ederek) Yabancı birtakım mihrakların oyununa alet oluyorlar. Ümmeti bölecekler.

2- AK Parti döneminde cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ve bakanlıklar yaptılar. Şimdi davamıza ihanet ediyorlar, bizi sırtımızdan hançerliyorlar.

Erdoğan, yeni partileri erken doğuma zorluyor.

Eylül ayı önemli gelişmelere sahne olacak."