Haziran'dan öğrenmek zor mu? - 2 (Özenç K. Demir)

Kolektif bir yoğunlaşma,düşünme ve eyleme döngülerinde geçen “insan”la sosyalistlerin ilişkilenmesi gerektiği ve bu ilişkilenmenin bir siyasal ve sınıfsal bağlamda kudret vadeden bir düzlem olarak proleter kamusal alan tahayyülünü ortaya koymak gerektiğinden ilk yazıda kısaca bahsetmiştik.

Siyasallaşmış bir proleter kamusal alan tahayyülünü görünür ve değerlendirilebilir kılmak için en son yaşanan ODTÜ “otoyol projesi ve şantiyesi” olaylarıyla ilgili bir değerlendirme yapmalıyız. ODTÜ ve 100. Yıl halkını fiziki olarak etkileyen “otoyol” projesi ODTÜ’nün Ormanı’nını yok ederek “Milli İrade Köprülü Kavşağı” olarak son biçimini aldı. ODTÜ bileşenleri ve 100. Yıl halkının mücadelesi, sebatkar tavrı, fiziki cüreti çok kıymetliydi. Lakin bütün bu ögeler siyasal bir tavırdan uzak kaldıkça, daha çok bu sebata ve fiziki cürete atıf ön plana çıkarılmış oldu. “ODTÜ direniyor idi, Deniz Gezmiş’in diktiği ağaçlardı onlar ve ansızın o ağaçların içinden çıkan Deniz yumruğu vuracaktı.” Burada siyasal bir tavır alınması çok zor değildi, ama bu siyasal tavrın diğer toplumsal kesimlerle çakışacak bir başlık halini alarak ilerlemesi gerekiyordu. Siyasal iktidarın yönelimlerini, toplumsal kesimin yönelim ve belirlenimleri ile değerlendirip yaşanan saldırıyı, saldırı anındaki fotoğrafın tüm Türkiye’nin “Şantiye Türkiye”, ”Köprülü Kavşak Cumhuriyeti” olduğunu göstermeliydik. Direnme/mücadele etme/yeni bir ülke kurma zeminini oluşturmadan yani mücadele zeminini oluşturmadan mücadele motiflerine sarılmanın bir anlamı olmayacağını fark etmemiz gerekirdi

Burada üç temel eksiklikten bahsetmek mümkün birincisi siyasal olaylara tarihsel bir bakış sergilenemiyor. İkincisi, siyasal olayların, sosyal boyutla ilintisini ve bu ilintinin siyasal iktidar tarafından yumuşak/kırılgan olanları hakkında bir akıl yürütülemiyor. Üçüncüsü, mücadele zeminlerimiz kolaycı, mitlere dayalı ve mistifikasyonlarla yüklü söylem ve pratiklerle inşa etmeye çalışılıyor.

Bu eksikliklerin esas çıkış noktaları, karşı koyulduğu söylenen “gücü” tarif etmedeki farklılıklar ve bu tariften kaynaklı çeşitlenen mücadele biçimleri/hatlarıdır.

Burada sosyalist solun iki yaklaşımından söz ederek devam edelim. Kabaca söyleyecek olursak birinci yaklaşım “burjuva siyasete yanıt üreterek, o alana dair söz söylemenin emekçilerin/ezilenlerin meseleleriyle ilintili olmadığını ve dolayısıyla inşa edilecek siyasal hattın sosyal talep ve mücadelelerle belirleneceğini “ ifade ediyor. Diğer yaklaşım ise Türkiye siyasetindeki kırılmaların ve bu alana dair emekçilerin/sosyalizmin sözünü söylemenin ve bu doğrultuda mücadele etmenin elzem olduğunu ifade ediyor. İkinci yaklaşım alanının başlangıç noktası açısından önemli ve ilerletici bir zemin olduğunu düşünüyorum, Sol Cephe’nin başlangıç noktası da budur zaten. Ama başlangıç noktası açısından, gelişme ve sonuçlanma evrelerine dair bir projeksiyonumuz olmalı, bu da başlangıç noktasının olmazsa olmazıdır.

Gelişme ve sonuçlanma evrelerine dair neler söylenebilir. Burada üstte bahsedilen birinci yaklaşımla ilişkilenerek, bu yaklaşımı siyasallaştırarak devam edebiliriz. Bu basit bir sentez veya “gel ortayı bulalım “ türü saf bir yaklaşım değil. Bu yaklaşım, emekçilerin/ezilenlerin kolektif eyleminin siyasal zemini ile toplumsal zemini arasındaki ilişkileri daha içsel/ilintili gören, Haziran İsyanı’nı ise “Neoliberal Otoriteryanizm” ve Türkiye’de neoliberalizmin ideolojik kompozisyonuna ve siyasal temsilcisine yöneldiği yönünde değerlendiren bir yaklaşımın sonucu olarak görülmelidir. Bu yaklaşım ile beraber solun önünde yeniden yorumlanılması düşünülen bir çerçeve var. Sınıf ve siyaset ekseninde 4K (Kent, Kürt, Kadın, Kızılbaş) dinamiklerini/ başlıklarını yeniden düşünmek gerekiyor.

Türkiye’de soldan akacak siyasetin zeminini ve toplumsal kesimlerini belirttik. Sınıf ve siyaset ekseninde bu meseleleri ele almak için “proleter kamusallıklar ve bu kamusallıkların siyasallaşması” temelinde ilerleyen bir mücadele öne sürülmelidir. Atlanmaması gereken nokta ise aşınan ve kendi tarihsel zeminiyle çelişen burjuva kamusal alanlar yeniden tanımlanır ve dönüştürülürken tam da bu tanımlamanın kendisine ve dönüşüme itiraz/isyan noktasında “proleter kamusallıkları ve bu kamusallıkların siyasallaşması” dediğimiz mücadele başlayacaktır.

Bu noktada bu “proleter kamusallıkları ve bu kamusallıkların siyasallaşması” ile 4K dinamiklerini/başlıklarını sınıf ve siyaset eksenli düşünme meselelerinin birbirini besleyecek bir biçimde tartışılarak ele alınması gerektiğini belirtmeliyim.

Sol Cephe için tartışmaya ihtiyacımız var. Çünkü siyasal ayrışmada mide bulandıran/tiksindiren her şey memlekette onlarda. Bizim ise en önemli avantajımız şu “İnsan bizim safımızda”. Dolayısıyla Sol Cephe başka olmalı, Sol Cephe başka olacak. Ama ortaklaştırarak mücadele edecek. Çünkü herkesin bir başkasına anlattığı hikayelerin değil, herkesin bir başkasının hikayesinde kendini bulduğu öykülerdir Haziran. Meşruiyet zeminini de farklı toplumsal grup ve kesimlerin ortak mücadelesini besleyen de zannımca budur.