'Dar Ayakkabıyla Yaşamak' (Arzu Kır)

Sırp oyun ve senaryo yazarı, diplomat Duşan Kovayeviç tarafından yazılmış ve Türkçe’ye çevrilmiş sanırım üçüncü oyun Dar Ayakkabıyla Yaşamak. İlki “İntiharın Genel Provası,” ikincisi ise “Profesyonel.” Gerçi, 2012-2013 sezonunda oynayan ve benim sonunda izlediğim “Dar Ayakkabıyla Yaşamak”, meğer İBB’de 2011-2012 sezonunda oynayan “İntiharın Genel Provası” ve “Buluşma Yeri” ile birlikte bir “üçlü”ymüş!

Evet, 21 Ocak 2013 gecesi İBB, yani nam-ı diğer İstanbul Büyükşehir Belediyesi (Şehir) Tiyatroları’nın (yıkılan-yeniden yapılan) Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ndeydim. O buz gibi, kimliksiz, parlak taşlarla kaplı beton “Kongre Merkezi”nde. Bu gece “Dar Ayakkabıyla Yaşamak” ile varlığından haberdar oldum, Duşan Kovaçeviç ve 21 dilde kapitalist yağmaya yaptığı hizmetlerinden. Kendisine sorarsanız, “varoluşla oyun oynamak” yaptığı! Türkiye kapitalizminin 2. Cumhuriyeti’nin kurucusu AKP Hükümeti eliyle yıkılan ve yeniden yapılan Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ne, 2. Cumhuriyet ile son derece uyumlu bir oyun “Dar Ayakkabıyla Yaşamak”. Bir yazar. Bir diplomat Duşan Kovaçeviç. Postmodern mimari, postmodern sanat. Ne de uyumlu. Nasıl kaçırmışım, daha önce haberdar olmamışım bu oyundan ve diplomat yazardan! Kahırlandım! Daha perdenin açıldığı anda bir dia gösterisi ile izleyiciyi şaşırtıyorlar. Arka arkaya kapitalizmin yeryüzünü, insanı ve doğayı sürüklediği dramlar hızla akıyor perdede... Tüm salon nefesini tutmuş izliyordu! Benim gördüğümü onlar da görmüştü! Belki de görmemişti! Bu ideolojik bir oyundu! Bu katliam, savaş ve felakete dönüşen doğa olaylarının kapitalist toplumlarda yarattığı sonuçların arasında Stalin Yoldaşın yüzünü gördüm bir an, ardından yine bir sürü dram, trajedi derken Sovyetler Birliği, akıyor, arka arkaya görüntüler, salonda çıt yok, herkes büyülenmiş gibi gözünü kırpmadan izliyor saniyenin bilmem kaçta kaçı hızla akan görüntüleri, kaçırır yoksa! Felaket görüntüleri içine yerleştirilen insanlık tarihinin kazanımlarının kaynağı, emeğin iktidarı Sovyet yurdunun kurtarıcısı, insanlığı faşizm belasında kurtaran bir işçi sınıfının öncüsü Stalin’i, hayatını hiç tanımadığı insanların mutluluğu için sosyalist iktidar mücadelesine adayan Che’yi ve Sovyetler’den sonra hala tek başına emperyalist kapitalist sisteme direnen Sosyalist Küba’yı, Fidel’i bu bütünselliğin içinde kavraması gerekiyor izleyicinin. Alman faşizminin efsane ismi Hitler’le özleştirebilmesi için Sovyetlerin ve dünya işçi sınıfının öncüsü Stalin’i, Che’yi ve Fidel’i. Bu oyun, bu kurgu, bu dramaturgi tesadüf değil. Örgütlü, bilinçli ve çok ustaca! Diplomat yazar kadar başarılı, reji ve dramatoloji! Sovyet sonrası dönemde, Yugoslavya yıkıldıktan sonra fark edilmiş, hem yazmış hem diplomatlık yapmış. Kimine göre Sovyetler Birliği çözülmeden önce yıkıldı Yugoslavya, parçalandı siyasal birliği, emperyalizm tarafından “kendi kaderini tayin hakkı” tanınan, devletçiklere beşik oldu üzerinde barış içinde bir arada yaşanan ülke. Kimine göre, büyük dönüşüm yaşadı Yugoslavya! Biz, ilk düşünceyi paylaşıyoruz. Duşan Kovaçeviç, ikinciyi.

“Dar ayakkabıyla yaşamak”, başladığı gibi hızlı ilerliyor. Öyle hızlı ki, grevdeki işçilerin işçi sınıfının iktidar, eşitlik, özgürlük mücadelesinde bir örneği olmayan “açlık grevi”nin “sanal”, yani uydurma olduğu gerçeğini gözden kaçırabilirsiniz. Ya da, “açlık grevinde” ki işçilerin, siyasi bir bakış açısından yoksun, kendiliğinden, örgütsüz, sınıflar-üstü “direnişlerinin”, sıradan bir “dedikodu” ya dönüşmesini kanıksayabilirsiniz. Direnişin “ölüm”le sonlanacağını, gerçek mutluluğun “öte dünyada” olduğunu, 1 Mayıs’ların sonsuza dek (nafile) süreceğini öğrenir, içselleştirir, gayet mutlu evinize dönebilirsiniz. Ertesi gün direnişteki işçileri gördüğünüzde ne kadar “gereksiz”, ne kadar “önemsiz” ve kim bilir ne kadar “kirli”, ne kadar “bireysel” bir iş yaptıklarını düşünürsünüz. Ve bu işçilerin, direndikleri fabrikayı “uçurabileceklerine” inanırsınız. Bu yağma düzeni başka türlü nasıl devam ederdi ki? Eğer bu düzeni değiştirmek istiyorsanız, direneceksiniz ama öyle açlıktan ölerek değil, inadına yaşayarak, inadına birlikte yaşayarak, işçi sınıfının sosyalist iktidarına dek. Dünyanın bütün işçileri birleşin!