Taraf'ın teorisyenlerine

Çocukluğumda Metin Akpınar ve Zeki Alasya'nın Devekuşu Kabare oyunlarının kasetlerini dinlemek en büyük eğlencelerimden biriydi.

"Deliler" oyununda "Konya mitinginden az sonra 12 Eylül'den az önce" delirmiş ve 8 yıl sonra Özal'ın Araplı, liboşlu yağma günlerinde hastaneden çıkmış yaşlı bir adamın torunlarıyla karşılaşması da konu edilirdi. Erkek torunu ticarete atılmıştı. Konuşması yarı İngilizce yarı Arapça bir garip Türkçe'ydi.

Metin Akpınar'ın iki repliği unutulmazdı benim için.

Birisi, annenin oğlunun bir Araplarla, bir Amerikalılarla, bir bilmem kimlerle alışveriş halinde olmasından dolayı "biraz liberal, biraz muhafazakar, biraz sosyal demokrat, biraz milliyetçi" diye tanıtması üzerine "ben böyle türlü yemedim hiç hayatımda" sözüdür.

Diğeri ise, oğlanın "her şeyin başı para, gayrısı palavra, all right ve amenna" diye giden Arapçalı İngilizceli zırvalamaları üzerine anneye verdiği "sustur şunu beynimi buruşturuyor" tepkisiydi.

Nabi Yağcı'nın hafta başındaki periyodik Neşe Düzel röportajlarından sonuncusunun* bana hatırlattığı bu oldu.

Dönekliğin çok para, makam, mevki getirdiği bilinen bir şey. O da aslında döneğin hatrına değil, mücadeleye atılmak isteyenlere gözboyamacılıktır. Bu işlerle uğraşmayın kendinizi kurtarın mesajıdır. Ancak döneğin duruşu, en azından geçmişten bir kopuş içerdiği sürece, çok önemli değildir. Olacaktır.

Ancak hem dönek olup hem de dönekliğini gizlemek gerçek ihanettir. Tasfiyecilikten başlayan bir dizi sıfatı gizlemek için hala kendine "eski genel sekreter" sıfatını yakıştıranlar ile onu bu sıfatla kullananların kayıkçı oyunu mide bulandırıcı. Bunların üzerine bir de "gizil bunaklık" hali eklenince...

Evet diyalektik içinde sentez kavramını barındırır ama her bulamaça menemen diyemeyiz. En azından düşünme eylemini beyinleriyle yapanlar için durum budur. Düşünme merkezinin omurilikten aşağıya kaydığı durumlarda ise artık her türden "ekstremin sentezi"nin mümkün olduğunu Nabi Beyefendi Neşe Hanımefenci ile hasbihalinde bizlere sunmuş sağolsun.

Taraf'ın yırtınarak kurmak istediği liberal solun teorisi mevcut kavramlarla ifade edilebilir olmuyor. Bu kavramları bozmak gerekiyor. Bu arada elbette ve illa ki tarihi de bozmak gerekiyor. Ama bunu Altan hanedanı ile, bunak dönekler ile yapmanın sınırları var. Sınır, kişilerin uydurma yetenekleridir.

Araya iki Marx, bir sol atınca cümlelerin geri kalanının anlamlı hale gelmesini beklemek beyhude oluyor. Ferhan Şensoy'un dediği gibi, "bir Laz olarak cötümden uydurdim oni" formülasyonu ile teori çıkmıyor. Teori ile örgü örmek arasında fark vardır.

Nabi Efendi'nin soğuk savaştan, demokrasiye uzanan incileri arasında sola biçtiği rol Ahmet Altan'ı da pek heyecanlandırmış. O da bu teorik açılma, saçılmaya katkısını "kol emeğinin, bedeni çalışmanın" sonunu ilan ederek döşenmiş köşesine.** Herhalde bakanın "iş arıyarak işsizlik sorunu yaratıyorlar" vecizesinden de etkilenmiş. İnsanların işsiz kalmak tercihini yaptıklarına vardıramamış sözü. Utanmış değildir, sınırına gelmiştir.

Yüzde 16'lık resmi işsizlik rakamından bedeni çalışmanın sonunun geldiğini görmek, yorumlamak gene de bir iştir. İşsizliğin artışından işçiliğin bitişini çıkarmak ile reisten demokrasi havarisi çıkarmayı becermekten farklı değildir. Ama "liberal ekonomiye kazandırılacak "insani" bakış" da az şey değildir.

Sözcükleri yanyana getiren herkeste anlam arayamayız. Zaten düşünme ve anlatma sadece sözcükleri yanyana getirmek de olmamaktadır.

Beynimizi buruşturmalarına izin veremeyiz.

H.Murat Yurttaş

* Neşe Düzel, Pazartesi Konuşmaları, Taraf, 13-14 Nisan 2009

** Ahmet Altan, Yoksulluk ve Sol, Taraf, 17 Nisan 2009