Recep Tayyip İvedik'e...

29 Mart'a yaklaştıkça, Türkiye'deki siyasal gelişmeler ve Türkiye üzerine yapılan kurgularla, siyasal söylemler arasındaki mesafe sürekli açılmaya başladı. Daha doğrusu siyaset, şirazesinden çıkarıldı ve para-pul, yolsuzluk temelli kişiselleştirilerek magazinleştirildi. Toplumsal ilgi, büyük ve bütünlüklü siyaset yerine, bu zemine kaydırıldı. Her şeyin bu denli magazinleştirildiği bir ortamda sistemin kendisinin aklanması kaçınılmaz.

Örneğin Ankara'da siyaset, İ. Melih Gökçek'in şımarıklığı ve yolsuzlukları üzerine oturtulup, Karayalçın'ın şımarık olmadığı üzerinden kurulursa, siyasal akıl yerine apolitik psikolojizmin altında ezilirse, bu olgunun yaratacağı tek sonuç, kötü olan ne varsa, hepsi kötülerin işidir ve sistem aslında pir-ü paktır.

Toplumsal ilgi, siyasetin doğasından ve gerçeklikten koparılıp, kişiselleştirilip magazin masalarının mezesi haline getirildiği bir ortamda, her gün yeni magazin bombalarının patlatılması kaçınılmazdır ve bunların alıcısı hazırdır.

Sabahları gazeteleri açtığınızda, göz attığınız gazetenin siyasal meşrebine uygun manşetten verilmiş magazin bombalarına odaklanırsınız.

Mehmet Sevigen CHP'nin Dişli'si midir? Keçiören belediye başkan adayının seks kasetinde neler vardır? Başkan öncesinde iki rekat namaz kılıp, memleket için hayır dualar ederek mi amelini gerçekleştirmiştir? Kadir Topbaş damadına ne tür fırsatlar yaratmıştır? Kılıçdaroğlu ne kadar dürüsttür? SSK'yı batırmış mıdır? AKP'li Buca belediye başkanı ya da CHP'li Alaçatı, Güzelbahçe belediye başkanları malı nasıl götürmüşlerdir? Saymakla bitmez...

Peki, bu yazılıp çizilenler aynı zamanda düzenin deşifre edilmesine yönelik önemli argümanlar değil midir? Nasıl kullanıldığına bağlı. Gerçekten kapitalizmin doğasındaki hırsızlığı, ahlaksızlığı ve çürümeyi göstermesi açısından çok da önemli. Ancak, sisteme yönelmedikçe, ki basının ve siyasetçilerin dilinde bunu görmek mümkün değil, toplumsal çürümeyi ve kokuşmayı sıradanlaştıran, kokuşmuşluğu kabul noktasına taşıyan bir işleve oturtulmuş olur ve sistemin kusurlarını ört bas etmeye yarar.

Örneğin, Sabah Gazetesi'nde bir köşesi olan ve bu köşesine yazı diye kısa kısa notlar gönderen Emre Aköz, her türden gayri meşruluğun, hırsızlığın ve ahlaksızlığın toplumsal kabul haline gelmesine ilişkin duygularını hiç gizlemeyen bir not göndermiş köşesine. Yazı başlığı:

"Halk temizi sever, çalışkana oy verir" *

Yazının başlığı devamını anlatıyor. Karşı karşıya getirilmeyecek iki değer, "temizlik"( dürüstlük) ve "çalışkanlık" Emre Aköz tarafından karşıtlık ilişkisi ile sunuluyor. Sonrası malum:

"Bana inanmıyorsanız, araştırma şirketi A&ampG'nin sahibi Adil Gür'e kulak verin:
'İnsanımız çok dürüst birini istemez yerel yönetimlerde.
...
Şunu sorduk birkaç kez: Namuslu, çalışkan dürüst ama temel bir başkan mı istersiniz, yoksa iş yapan ama amiyane tabirle 'götüren' bir başkan mı?
Seçmenlerin büyük bir kısmı 'götürse de çalışan başkanı isterim yeter ki hizmet gelsin' diyor"

Emre Aköz'ün alıntıladığı araştırmanın ne kadar objektif olduğunu bilemeyiz ama ne olursa olsun toplum vicdanının ve adalet duygusunun sistem tarafından ne hale getirildiğinin ipuçlarını veriyor. Toplumun kahir ekseriyetinin bu hale getirilişi üzerinde gerçekten uzun uzun düşünülmeli. Düşünmek yetmez, adalet duygusunu ve toplumsal vicdanı ayağa kaldırmanın yollarını mutlaka yaratmak zorundayız. Yoksa E. Aköz ve benzerlerinin bu kokuşmuşluğu ve kabulü zil takarak kutlamasını kahrolarak izlemek zorunda kalırız.

On yılardır, sistem tarafından kuşatılıp bu hale getirilmiş bir toplumda yaşıyoruz. Yine bugün gazetelerde övgüyle verilen bir haber kimimizi kızdırmış, kimimize de şaşırtmış olabilir ama bu da bizim gerçekliğimiz. Haber şu: Cuma günü gösterime giren Recep İvedik-2'yi üç günde 1 milyon iki yüz bin kişi izlemiş. Ayrıca Facebook'da 50'den fazla "Recep İvedik" sayfası açılmış ve şu ana kadar bu gruplara 190 bin kişi üye olmuş. Doğal olarak Recep İvedik (Şahan Gökbakar) bu teveccüh karşısında esmiş gürlemiş. Facebook'da amele kaynıyor, asosyal abazanlar giriyor türünden lafları savurmuş ortalığa. Facebook'da kimler var kimler yok konumuz dışı. Ama Recep İvedik küstahlığı bizi ilgilendiriyor. Sözünü ettiği "amele" Arapça "amel" sözcüğünden gelir ve işçi anlamında kullanılır. Şımarık bir snobun küstahça ve pervasızca işçilere hakaret edebilmesinin, bu rahatlığın nedenleri önemli. Recep İvedik-1 gösterime girdiğinde, Radikal'de sanırım Türker Alkan (?) köşesinde bir anıştırmayla Recep Tayyib Erdoğan'la Recep İvedik'i konu etmişti yazısında. Aşağı yukarı şunları söylemişti. Başbakan'ın "ananı da al git" dediği bir ülkede Recep İvedik filmine bu ilgi anlaşılır bir durumdur.

Toplum bu denli çürütülmüşse, toplumsal vicdan ve adalet duygusu bu denli tefessüh etmişse şaşırmamak gerekir. Başbakan,"ananı da al git" derse, "ayaktakımı" derse, ülkenin aydınlarına küfrederse, Şahan Göbakar da, küstahlık yapma hakkını görür kendinde.

Evet, görünen o ki, kapitalizm bütün araçlarını seferber ederek bu çürümeyi her gün yeniden üretiyor. Ayrıca toplumsal çürüme denilen olgu, kapitalizme karşı mücadelemizin önünde en önemli engellerden birini oluşturuyor. Toplumu dönüştürmenin belki de en önemli ayağı bu. Bunu başarmak zorundayız, elimiz mecbur.

İşimiz zor ama çaresiz değiliz, daha iyi örnek olmalıyız, daha çok çalışmalıyız... Her anlamıyla büyümeliyiz.

*18-02-2009 Sabah Gazetesi

Ali Önder Öndeş