“NATO kafa” Engin’e

Rasmussen'in NATO Genel Sekreterliği'ne itiraz eden aslanlara övgü, Olli Rehn'in bu kahramanlığa AB tehdidiyle cevap vermesinin kınanması ve tabii Obama'nın ülkeyi sevindirik eden ziyareti... Köşe yazarlarının, genellikle de üçü bir arada kalemlerine doladıkları bunlardı. Seçim analizlerini "derinleştirme"ye ve Muhsin Yazıcıoğlu'na ağıt yakmaya devam edenler de az değildi.

Dikkat çekici bir nokta, yazarların, bu konuları ele alırken, alışık olunmadık derecede açık ifadeler kullanmalarıydı. AKP hükümeti bu efelenmeden dolayı övülürken, Rehn'e çatılırken, Obama hayranlıkla kucaklanırken, "seçmen"in kabulleri takdir edilirken, Yazıcıoğlu'nun elindeki kan yalanırken, "şahika"ya varıldı. Öyle ki, "emperyalizmin siyahı beyazı olmaz" diyerek Obama'nın Türkiye'ye dayatacaklarını dile getiren bir Fatih Çekirge, bu ayrıksılığıyla öne çıktı.

Bu kadar net ifadeler, karşı-yazıları, sanılanın aksine güçleştirir hep. Örneğin, Zaman gazetesinin bir köşesinde, artık nekrofilinin hezeyanına dönüşmüş bir Yazıcıoğlu güzellemesine, "işin aslı şu ki" diye bir karşılık verilemez. Ya da, Obama'nın, ABD'ye yönelik tepkilerin haksızlığını açığa çıkardığı minvalli yalakalıklara, "uşaklığın bu kadarına yuh!"tan öte tek satır yazmak içinizden gelmez. Genelleme yapmak yanlış tabii, bu bende böyle sonuçlar doğuruyor diyeyim. Yanlış olduğunu bilsem de, açıkçası, Rasim Ozan Kütahyalı konusunda da böyle mesela. Eleştirmek, dalga geçmek, yanıtlamak filan değil, sadece bir tenhada kıstırmayı ummakla sınırlı tepkim...

Bu haleti ruhiyede dolanırken, Engin Ardıç iyi geldi. "Nokta" dergisindeki "İzlenimler"iyle "yaygın dolaşım"a girdiğinde, malumatfuruşluğu sarmalayan mahir üslubuyla satır aralarına pisliği gömmekteki becerisi pek eksilmedi bugüne kadar. Sabah gazetesindeki köşesinde, Reich'in "Dinle Küçük Adam"ına nazire olması muhtemel "Dinle Orta Yaşlı!" başlıklı yazısında, NATO meselesine değiniyor Ardıç. Ama, kendi üslubuyla. Hakkını teslim edelim, zeki adamdır. Bu nedenle, yazı boyunca, neresi fikir beyanıdır, neresi ironidir, ironiyle beyan edilen fikir nedir ya da fikrinin ironikliği mi sırıtmaktadır, anlayana aşkolsun. Tarihinde örneği çoktur, "sen bunu nasıl dersin" diyenlere, "ironiyi anlamamışsın salak" "şuradaki göndermenize bayıldım" diyenlere, "o benim gerçek fikrim keriz" diyebilme kıvraklığının bütün yollarını yazılarına sindirebilir.

Bu da öyle bir yazı. Bir yandan NATO'ya karşı mücadele edenlerin tezlerini, bir yandan, herhangi bir ayırıcı işaret taşımadan bu tezleri izleyen Amerikancı, anti-komünist karşı-tezleri hemhal ettiği yazısında, şöyle cümleler var. "Bir yandan da KGB bastırıyordu tabii, Türkiye'de 'NATO'ya hayır' kampanyalarının ardında KGB ve onun gizli ya da açık maşaları vardı! Bize 'Amerika'nın kucağından kalkalım da Rusya'nın kucağına mı oturalım' diye soruyorlardı, 'hayır, hiçbir kucağa oturmayalım, ayakta duralım' diyorduk." Hadi bakalım. KGB'nin bastırdığını, maşalar eliyle kışkırttığını söyleyen, aynı zamanda "Rusya'nın kucağına mı oturalım" diye soran taraf, NATO'cu cenah olsa gerek de, yazının girişindeki "Hepimiz NATO'ya karşıydık, çünkü bizi 'Amerikan uşağı' etmişti"deki tırnak ve yazının devamı göz önüne alınınca, sonundaki ünlem işareti bir ironiye delaletse de, acaba KGB maşalığına ilişkin sözler Ardıç'ın mı diye de düşünülüyor yani.

Ailesinin de işin içine katıldığı, "bir vehime hayatını harcayan bunak"lar kuşağının etkisiyle "şapşal solcu"luğu sürdüren ve yer yer kendisini de alicenaplıkla kattığı devrimci bir kuşağa öfkesini kusarken, acınacak bir hale yuvarlanmanın tahammül mekanizması olan, kaçınılmaz ironiye sığınmak istediğinde, her şey bulanıyor.

"Stalin denilen psikopat, zaferden sonra Batı'ya uyuzluk etmeseydi, barış koşullarına uysaydı, zıtlaşmasaydı, soğuk savaşa çanak tutmasaydı, NATO kurulur muydu? Hayır. Biz bunu göremiyor, suçu hep Amerika'ya atıyorduk..." İroni canım ironi! Yoo, Engin Ardıç fikriyatı!

" 'NATO'dan çıkalım' demekle pat diye çıkılabileceği 'zehabına' kapılmıştık. Devrim patlayacaktı, Amerika buna izin verecekti, NATO'ya tekmeyi basacaktık, Amerika buna da izin verecekti, iş bitecekti... Bu yanılgıya son olarak kapılanlar şimdi Silivri ilçemizde zorunlu ikamet halindeler!" İroni canım ironi! Yoo, Engin Ardıç fikriyatı!

"Bulunduğumuz bölgeyi, Endonezya gibi 'ücra bir köşe' sanıyorduk... Burada 'bağlantısız olunabileceği' hissine kapılmıştık... Yugoslavya olabilirdi, önemli bir devlet değildi, biz olamazdık. Her şeyden önce, kendi gücümüzün, kendi önemimizin de farkında değildik! Solcularımız burayı Vietnam, Cezayir falan gibi gariban bir sömürge, ya da Küba gibi bir ada sanmıyorlar mıydı?" İroni canım ironi! Yoo, Engin Ardıç fikriyatı!

"Savaşın çıkmayacağını, yani soğuk savaşın bir sıcak savaşa, bir Üçüncü Dünya Savaşı'na dönüşmeyeceğini, 'nükleer terör' dengesinin iyi kurulmuş olduğunu ve bunun en büyük güvence olduğunu göremiyorduk." İroni canım ironi! Yoo, Engin Ardıç fikriyatı!

İşte böyle bir şey üslup mahareti. Engin Ardıç'ı adamdan saydırır! Hani, eskiden sakızlardan çıkan, o oynattığınız, ileri geri ışık açısını değiştirdiğiniz zaman öndeki görüntünün ardından başka bir görüntünün belirdiği zımbırtılar gibi. Bir noktada kesilmek zorundadır ama bu sıvışma noktalarını haiz satırlar.

"NATO'ya bizi 'karşıdevrimcilerin' soktuklarını düşünüyor ve Celal Bayar'dan da nefret ediyorduk. Onun, İnönü'yle iktidar devir teslimi sırasında, 'NATO'ya niçin girmediniz paşam' sorusuna, İnönü'nün 'aldılar da girmedik mi Celal Bey' diye cevap verdiğini bize anlatmamışlardı!... Bize İnönü'yü 'solcu' diye tanıtan alçaklar bize en büyük kötülüğü etmişlerdi!" Çözümleyin bakalım. Bize İnönü'yü solcu diye tanıtmaları dolayısıyla, NATO'ya girmemek solculuk, girmek 'karşıdevrimcilik' sanmıştık diyerek , "şapşallığımıza" gönderme mi yapıyor, yoksa alçakların bize solcu diye yutturduğu İnönü, aslında NATO'yu istiyormuş, yani solcu değilmiş mi diyor? Hangisini seçerseniz seçin, bu zeki adama, 'ti' fırsatı verirsiniz.

"Size, 68 ve 78 kuşaklarının başlarına gelen bütün belaların çıkış noktasını, özünü, temelini anlattım" diyor yazısının sonuna doğru. Yok artık, işte bu ironidir canım!

Peki ne yapacağız yani, bu tür yazıları karşısında bu engin birikimin? Yazı-tura mı belirleyecek ne dediğini. Yoo, geneline bakacaksınız hayatının ve külliyatının. Göreceksiniz ki, tek satır ironi yoktur ortada. NATO'ya karşı çıkmayı sürdüren "şapşal"lara kin vardır.

Bunu görmek için, birinci çoğul şahıslı cümlelerini, birinci tekile çevirmeniz gibi bir formül, işe yarar. Bu yazısının sonundaki cümlelerine uygulayın hemen:

"Bilmiyorduk, görmüyorduk, düşünmüyorduk, atıp tutuyorduk. Bu yüzden burnumuz da boktan kurtulamadı."

(Aman çok kızar ha, o 'na to', bu NATO değil, ironi, ironi!)

Asaf Güven Aksel