Marx’ın hayaleti Türkiye’ye hiç mi uğramaz?

Büyük basının köşe yazarları Occupy Wall Street eylemleriyle birlikte yine "Marx'ın hayaleti"ni görmeye başladı. Peki, Enerji Bakanı "mesai saatlerini alacakaranlıkta başlatalım" önerisi getirirken, bu zevat neden hiç Marx'ı hatırlamaz? Marx'ın hayaleti hep Avrupa'nın, Amerika'nın üzerinde mi dolaşır?

Finansal balonun patlaması neticesinde dünya çapında iktisadi kriz başladığında Time, Economist gibi kapitalist sistem ve emperyalist merkezlerle bağları tartışılmaz dergiler Marx’ın kapitalizme ilişkin öngörülerini, kriz değerlendirmelerini kapaklarına taşıdılar, dosya konusu olarak ele aldılar. Benzer şekilde marksizmden sarımsak görmüş vampir misali kaçan liberal yazarlar, Marx’ın hikmetli sözlerini bir bir alıntılar oldu.

Türkiye’de de durum değişmedi. Zaten pek çoğu özgün bir üretim yapmak şöyle dursun mümessillikten, papağanlıktan bir adım öteye gitmeyen gazete köşecileri Avrupa’da ve Amerika’da yükselen öğrenci ve işçi hareketlerini, neredeyse bunalım olarak adlandırılabilecek iktisadi koşulları analiz etmek için Marx’a referanslar vermeye başladı. Piyasa dinine yürekten inanan bu liberal müminler için bile Marx, aslında, kapitalizme ilişkin bilimsel analizlerinde oldukça haklıydı, kapitalizmin krizsiz yaşayamayacağını en iyi o anlamış, en önce o dile getirmişti.

Şimdi ABD’deki toplumsal adaletsizliğe muhalefet eden “yüzde 99” ya da “işgal” hareketi gündeme oturduğu için yeniden Marx’tan alıntılar yapılmaya başlandı. Bunların son örneğini de Milliyet’in liberal sosyal-demokratı Derya Sazak vermiş.

Sazak’a göre Marx’ın 1858’de New York Daily Tribune için yazdığı kriz makalesi bugün ABD’de ve Avrupa’da yaşananları çok iyi anlatıyormuş, ABD’deki sosyal adalet eksikliği nedeniyle başlayan hareketlenme en iyi bu perspektifte anlaşılabilirmiş. Sazak herhalde bu fikirlerinde ne kadar samimi olduğunu göstermek için yazının yarısından çoğunu bu Marx alıntısına ayırmış. (*) Burada da durmayan Derya Sazak, yazısını Komünist Parti Manifestosu’nun ilk cümlesine atıfla bitirmiş: “Avrupa’nın üzerinde Marx’ın hayaleti dolaşıyor!”

Çok yaratıcı!

Ama sormak gerekiyor: Bu zevatın Türkiye “analizlerinde” neden Marx’a rastlamak pek mümkün olmuyor?

Enerji Bakanı, çalışma saatlerini alacakaranlıktan başlatalım önerisi getirdiğinde neden bu zevattan kimsenin aklına Marx gelmez de “Avrupa’nın tembellikten ötürü içine düştüğü kriz” gelir?

Erdoğan, “işsizlik yapısal değil, sanal ve insani bir sorun. İşadamları ben nasıl daha fazla kazanırım derken orada insanımızın sömürüsü emek sömürüsü yapılıyor” dediğinde, bu zevattan bir kişinin “Başbakanım bu sizinkisi içi kof bir popülizm değilse düpedüz cahillik. Yapısal değil derken tarif ettiğiniz kapitalizmin özü, yapının ta kendisi yani” deyip işsizlik ve emek sömürüsü ile mevcut düzen arasındaki rabıtayı Marx’a referansla çözümlediğini gördünüz mü?

Gazeteleriniz işsizlik bitiyor diye manşet attığında da Marx “yedek işgücü ordusu” ve onun işlevselliği hakkında yazdıklarına dayanarak bunun ne kocaman bir yalan olduğunu anlatabilirdiniz ama fırsat olmadı herhalde, değil mi?

Patronlar, ekonomi bürokratları ikide bir “aynı gemideyiz” dediğinde de mi toplumsal sınıflardan, yaratılmak istenen birliktelik illüzyonundan, egemenlerin kendi çıkarlarını toplumun çıkarı gibi sunmak zorunda olduğundan bahseden Marx gelmez aklınıza?

İş cinayetlerinde hayatlarını kaybeden emekçileri -konu etmezsiniz de köşelerinizde, hani Marx sevdanızdan ötürü- gazetenizin iç sayfalarından birinde gördüğünüzde, Marx’ın kârı insan hayatının önüne koyan bu sistemin emekçilerin kanını nasıl emdiğini de pek güzel anlattığını ve bunu böyle yapmadan yaşayamayacağını anlattığını yazmak da mı zor gelir?

İnsanların akın akın cemaatlere koşmasını alkışlamaktan yorulup soluklandığınızda dinin sömürüyü perdeleme, emekçilerin acılarını dindirme gibi toplumsal işlevleri üzerine Marx’ın dediklerine binaen bir kaç söz edebilirdiniz yahut tarikatların paylaşım ilişkilerindeki muazzam asimetriden beslendiğini yine Marx’tan afilli cümlelerle anlatabilirdiniz ama o sırada da meşguldünüz anlaşılan.

Yeniden soralım o zaman bu Marx denen nur yüzlü sakallının hayaleti hep mi Avrupa’nın, Amerika’nın üzerinde dolaşır, Türkiye’ye hiç mi uğramaz?

(*) Derya Sazak’ın yaptığı aktarım çarpıtılmış, yarım yamalak bir çeviriye dayanıyor. Örneğin, “Gerek ülkede, gerek Amerika da gerekse Avrupa’nın kuzeyindeki ticari kriz” ifadesini Derya Sazak “Gerek Britanya’da gerekse Kuzey Amerika’daki son kriz” biçiminde çevirmeyi uygun görmüş. Bir devrimcinin bilimsel çalışmalarını yontarak ondan Nostradamus çıkarmak için böyle ufak çarpıtmalar gerekiyor.