Basıyorlar tokadı Ağca'ya...

Duydunuz mu, vaktiyle Yazıcıoğlu, Ağca'yı tokatlamış, yanından kovmuş. Ne aklı selim adammış, gördünüz mü? Ağca’yı tanımayız etmeyiz, hiç de hoşlanmayız demeçlerinden geçilmiyor ortalık. Faşist hareket, bir maşayı, şimdi de "aklayıcı" olarak kullanma derdinde...

Cezaevinden çıktığından bu yana, faşist tetikçi Mehmet Ali Ağca medyanın yoğun ilgisine mazhar oluyor. Nereye gitti, ne yedi, ne içti, kimi gördü haberlerinin gündemin ilk sıralarına yerleştirilmesi, sözde çoğu “katil gözetimindeki hafiye” muhabirlik tarzında aktarılıyor, ama sonuçta, kamuoyu nezdinde, tıpkı magazin ünlüleri gibi, “halka mal olmuş kişilerin özel hayatı merak edilir” düsturuyla önemli bir figüre dönüştürülerek kanıksatılıyor, normalleştiriliyor.

Cezaevinden çıkışında, kimlerin omuzlarında, muzaffer bir komutan edasıyla gövde gösterisi yaptırıldığı, zırvalamalarının ulumalarla karıştığı yeterince ayan beyan değilmiş, geçmişi ve ilişkileri bir sırmış gibi, önce MHP, sonra BBP tarafından “valla biz tanımayız etmeyiz, yanına bile yaklaşmayız” tavırlarıyla rol kesilmesi de, deşifre edilmiş militanlara geleneksel vefasızlıklarının bildik örneklerinden biri olarak siyaset sahnesine çıkması gecikmedi tabii.

Bunlardan son örnek, “Muhsin Yazıcıoğlu, Ağca’yı tokatlamıştı” haberiyle manşetleri süsledi. Büyük Birlik Partisi sakarya İl Başkanı Reşat Usturbelli, bu “şok açıklama”yı yapmıştı yapmasına, ama, kurduğu cümlelerde at izinin it izine karıştığı nedense fark edilememiş, başlığa çıkan bölüme odaklanılmıştı. Gördünüz mü Yazıcıoğlu’nu, BBP’yi, Ağca’ya şey etmiş, bakın MHP de, ülkücülerine uzak durun talimatı vermiş vesaire edebiyatı ayyuka çıkıyordu devamında.

Ağca’yı da, Yazıcıoğlu’nu da yakından tanıyan bir ülkenin medyasındaki bu habere, önce Usturbelli’nin açıklamalarını esas alarak biraz yakından bakalım.

Ağca, Abdi İpekçi’nin katili olarak, cezaevi firarisiyken, 12 Eylül darbesi sonrası kaçak yaşayan Muhsin Yazıcıoğlu’nu, arkadaşlarının bile bilmediği bir adreste kaçak yaşarken ziyaret etmiş. Böyle diyor Usturbelli. “Nasıl olmuşsa bulmuş” diye de şaşkınlık ekiyle söylüyor bunu. ne enteresan gerçekten, nasıl bağ kurmuş ki? Sanki cezaevinden kaçıran ekip içinde Abdullah Çatlı da varmış, Çatlı’yı “kılına zarar gelirse, serbest bırakılmazsa Türkiye’yi yakar yıkarız ” naralarıyla cansiperane tehditler savurarak sahiplenen, arkasından kahramanlık menkıbeleri düzen “kanka” Yazıcıoğlu’ymuş gibi, nereden bulmuş yerini Ağca acaba? Ortak cinayetlerin, katliamların beyni Yazıcıoğlu’na nasıl ulaşmış, hayret!

Şöyle olmuş besbelli: Kapı çalmış gizlendiği yerde, Yazıcıoğlu bir açmış, aa, karşısında Ağca! “Keşke geleceğini haber verseydin, çay koyardım” da demiş mi, bilmiyoruz…

Usturbelli devam ediyor… Ağca, “ben konsey üyelerinden birini, mesela Kenan Evren’i, hatta daha iyisi Nurettin Ersin’i öldüreyim diyorum, ne dersin?” diye danışıyor hiçbir ilişkisi bulunmayan Yazıcıoğlu’na. Sohbet işte. O da, Ağca’ya basıyor tokadı. Buraya kadar olan her şey unutuluyor bu andan sonra, ne muhterem adamdı Yazıcıoğlu destanı başlıyor. Devrimci gençler, aydınlar, Maraşlar, Çorumlar için sırt sıvazlayan el, cunta için tokata dönüşüyor, ne gam!

Sonrası malum. Standart satış işlemi. Ağca maşaydı, kullanıldı! Ama biz mangal maşasından başkasına el sürmedik… Cinayet ve katliamlarda kıdemleri Ağca’yı çömez bırakacaklar, bu zavallı piyonla “ilgisizlik” üzerinden cilalanacak ve toplum da bunu yutacak… Hayırlısı…