Soner Yalçın: Delilleri bulacaklarını biliyorlardı

Dün Odatv davasında savunmasını yapan Soner Yalçın, özellikle polisin, kendilerinin ev ve ofislerini basmadan önce hangi delilleri bulacağını bildiği tezini işledi.

Yalçın, "Soru soran, arayan, kovalayan gazeteciyi bekleyen maalesef sadece acıdır. Hakikate tutkuyla bağlı, dürüstlüğünden taviz vermeyen gazeteci bizim ülkemizde ya işsiz bırakılır, ya hapse atılır ya da katledilir" dedi.

Odatv operasyonuna iki önemli ismin karar verdiğini, bunların İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer ve Özel yetkili savcı Zekeriya Öz olduğunu belirten Yalçın, operasyondan hemen sonra polis müdürü Yılmazer ve Savcı Öz'ün görevden alınmasının tesadüf olmadığını bilecek kadar gazetecilik deneyimi olduğunu belirtti. İki isim de Gülen cemaatine yakınlıklarıyla tanınıyor.

Polis evimi basarken mahkemenin elinde ne deliller vardı?
Soner Yalçın, savunmasının ilk kısmında en çok bu soru üzerinde durdu. Yalçın, iki sene önce kendisi hakkında alınan dinleme kararını örnek verdi.

Yalçın "266.277 sicil nolu bir polis memuru 13 Mayıs 2009 tarihinde, İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne bir rapor yazdı. Raporda Tuncay Güney’in 3 Şubat 2001 tarihinde ( ki doğru tarih 2 Mart 2001 olacak, üstünkörü yapılan iş daha ilk cümlesinde sırıtıyor! ) yakalandığını ve benim hakkımda bazı ifadeler verdiğini, 8 yıl sonra hatırlayıvermişti! Niye 8 yıl sonra?" sorusunu sordu.

Polis, raporunda Tuncay Güney'in anlatımına göre Cem Ersever'le görüşen Soner Yalçın'ın Veli Küçük'ün talimatıyla Aydınlık'a gittiğini yazmıştı. Oysa Tuncay Güney ifadelerinde böyle demiyor, Cem Ersever'in Veli Küçük'ün talimatı üzerine Soner Yalçın'la görüştüğünü iddia ediyordu. Yani polis, okuduğunu anlamadığı (ya da kasten yanlış anladığı) için dinleme kararı istemişti. Üstelik polis, raporunda hem Tuncay Güney'in verdiği ifadenin tarihini yanlış yazmış, hem de Soner Yalçın 2000'e Doğru dergisinde çalışmasına rağmen Aydınlık yazmıştı.

Yine aynı polis raporunda polis, Yalçın'la ilgili AKP eski milletvekili Turhan Çömez’e yönelik yapılan aramada ele geçirilen bir dijital dokümandaki bir notu da aktardı: "Güneydoğu’ya istihbarata, UGA (Ulusal Güvenlik Ajansı) üyesi Soner Yalçın gidiyor. Katledilen masum Kürt ve Alevi halklarının sorunlarını dinliyor. Diyarbakır’da bulunan (Olağanüstü Hal Bölge Valisi) Ünal Erkan ile görüşüyor. Erkan, SY’ye 'siz bulaşmayın' deyince, SY Erkan’ın yüzüne tükürüyor ve kapıyı sertçe vurup bölgeden ayrılıyor."

Ulusal Güvenlik Ajansı diye bir şeyi hiç duymadığını, Ünal Erkan'la da hiç görüşmediğini belirten Yalçın, o yıllarda bir gazetecinin Ohal Valisi'nin suratına tükürdüğü iddiasının absürd olduğunu vurguladı. Yalçın, raporda son olarak Ünal İnanç ve Erhan Gürsel'le yaptığı ve Yalçın Küçük'ün Barış Pehlian'la yaptığı ve Ergenekon'la alakası olmayan telefon görüşmeleri tapelerinin eklendiğini belirtti.

Soner Yalçın, elde dişe dokunur hiçbir delil yokken o dönemde dinlenmeye başlamasını, Odatv'de Ergenekon sürecine karşı yaptıkları haberler ve kendisinin Hürriyet'te Gülen cemaatine karşı yazdığı yazılara bağladı. Yalçın, kendisinden birkaç gün sonra da Nedim Şener'in dinlenmeye başlamasının tesadüf olmadığını belirtti.

Polis görüşmeleri ancak Halk TV meselesi çıkınca tape etmiş
Ardından 15 Mayıs 2009'dan itibaren mahkeme iki defa 3 ay, üç defa da 1 aylığına dinleme kararını uzatıyor. Soner Yalçın, bu arada kendisiyle ilgili bir şey bulunması bir yana, 2009 yılındaki 116 telefon tapesinin sadece 4'ünün 2009'da yapıldığını, polislerin 37 görüşmenin içeriğini 2010'da, 75'ini ise 2011'de çözdüğünü belirtti. Soner Yalçın, bu tapelerin büyük çoğunluğunun yapıldığı Kasım 2010'un da, kendisinin Halk TV'yi satın almaya çalıştığına dair Bugün gazetesinde Adem Yavuz Arslan'ın haberinin hemen arkasına denk geldiğine işaret etti.

Baykal komplosu için hukuk zorlaması mı?
Ancak bu görüşmelerden hiçbir şey çıkmadı, dinleme sona erdirildi. Ardından, 17 Ocak 2011 tarihinde 272.389 sicil nolu komiser İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne rapor yazarak yine Yalçın'ın telefonlarının dinlenmesini talep etti. Fakat burada bir hukuksuzluk var. 10. Ağır Ceza Mahkemesi, iki gün sonra Yalçın'ın telefonununun 3 ay süreyle dinlenmesine karar veriyor. Fakat daha önce de dinlendiği ve hiçbir şey çıkmadığı için, yasa gereği 3 ay dinleme kararı almak hukuksuz. Bu nedenle 2 Şubat'ta 14. Ağır Ceza Mahkemesi, bu kararı geçersiz ilan ediyor.

Ancak asıl skandal burada ortaya çıkıyor. Mahkeme normal koşullarda 2 Şubat'tan itibaren 1 aylık dinleme başlatabilecekken, geriye dönük olarak karar alıp, dinlemeyi 19 Ocak'tan başlamış gibi gösteriyor. Soner Yalçın, bu hukuksuzluğu zorlamanın altında, 26 Ocak'ta İklim Bayraktar ile kendisinin Deniz Baykal'a yönelik taciz iddiasını konuştukları telefon görüşmesinin kullanılmak istenmesinin yattığını savundu.

'Polis delil bulacağını biliyordu'
Soner Yalçın, polisin elinde yeterli delil olmadığı halde, çok ses getireceğini bilmesine karşın 14 Şubat'ta kendi evini basmasının altında evde "bir şeyler bulacağını" bilmesinin yattığını savundu. İstanbul Organize Suçlarla mücadele Şube Müdürü Nazmi Ardıç’ın arama ve el koyma kararında "örgütün kontrolüne girmeyen siyasileri yıpratmak" lafına dikkat çeken Soner Yalçın, burada kastedilenin muhtemelen Deniz Baykal olduğu, oysa kendilerinin İklim Bayraktar'ın iddialarını ciddiye almadıklarını ve hiçbir haber yapmadıklarını, "ikna için varan 2" ifadesinin geçtiği "virüslü belgenin" de henüz ortaya çıkmadığını söyledi ve "Emniyet müdürü gelecekten haber veriyor" dedi.

Yalçın, hem polis amirinin, hem de Zekeriya Öz'ün arama ve el koyma kararlarında "dijital verilerin CMK 122 ve 134'üncü maddelere göre incelenmesi gerektiğini" özel olarak vurgulamalarının da "aman dijital verilere dikkat" anlamına geldiğini ileri sürdü.

'Polis kitap meselesini nereden biliyor?'
Soner Yalçın, 18 Haziran 2009'da Doğan Kitap'ta kendisinin kitaplarının editörü olan Tunca Arslan'la telefon görüşmesi kayıtlarına da dikkat çekti. Görüşmede sadece "Kitap yaz diyecekler" ifadesinin büyük harflerle yazıldığına dikkat çeken Yalçın, bu tarihte henüz "Nedim, Ahmet Hanefi bayrama kitabı yetiştirin gibi absürt yazıların bulunmadığını" belirterek, bunun kuşku uyandırdığını belirtti. Yalçın, "Mesele benim açımdan çok açık…Plan belli… Polis, savcı ne bulacağından emin" dedi.

24 saatte nasıl buldular?
Yalçın, 14 Şubat'taki operasyonda polisin toplam 35 ayrı bilgisayar harddiski, 1906 CD-DVD, 3095 DVC kaset, 471 mini, DV kaset ve 21 VHS kasete el koyduğunu belirterek, "Bunlar arasından becerikli polis 24 saat içide, sanki eliyle koymuş gibi, milyonlarca dosya içinden bu virüslü word dosyalarını buluverdi " dedi.

Bu oyunu bilirkişi raporlarının bozduğunu belirten Yalçın, "Eğer biz gazeteciysek, iyi birer gazeteciysek bu emniyet teşkilatı içine sızmış cemaatçi iftiralar atölyesini ortaya çıkarırız. Bunu sadece bu dava için suçsuzluğumuzu kanıtlamak için değil toplumsal barış için yapmalıyız. Çünkü bu cemaatçiler 'diyalog' 'uzlaşma' diye nefretten oluşan bir hava yarattılar ülkemizde. İktidar ve güç uğruna hiçbir şeyden çekinmeyen, ona ulaşabilmek için herkesi ezip geçen, tek tek dövüşmekten korkan, gizlice arkadan vurma planları yapan pusu atan entrikacı bir insan tipi yarattılar" dedi.

'Bu kirli komployu kimin kurduğunu biliyorum'
Kendilerine bu kirli komployu kimin kurduğundan emin olduğunu söyleyen Yalçın, "Bakınız Odatv iddianamesi kimleri sanık yapmıştır. Nedim Şener: “Ergenekon Belgelerinde Fethullah Gülen ve Cemaati” kitabını yazdı. Ahmet Şık: “İmamın Ordusu” kitabını yayına hazırlıyordu. Hanefi Avcı “Haliçte Yaşayan simonlar” kitabını çıkardı. Yalçın Küçük kitaplarında Fethullah Gülen’i konu etti. Odatv haber sitesi cemaat haberleri yaptı hep. Benim son kitabımın adı bile tavrımı netleştiriyor. “Bu Dinciler o Müslümanlara Benzemiyor.” Keza iddianameye göre Kozinoğlu cemaatle ilgili Odatv’ye sözüm ona Rusya ve Özbekistan’da okullar, tutuklamalarla ilgili bilgi verdiği için tutuklanmıştı. Operasyonun amacı, hedefi belli değil mi? Bu tezgahı kuranların kimler olduğu belli değil mi?" dedi.

(soL - Haber Merkezi)