Der Spiegel 'Cehenneme git Erdoğan' haberine sahip çıktı

Der Spiegel'in "Cehenneme git Erdoğan " haberi, AKP'lilerin tepkisine mazhar olmuştu. Dergi, eleştirilere yanıt vererek, haberinin arkasında durdu.

AKP'lilerin, Von Hasnain Kazım imzalı habere, Twitter'da kullandıkları "Cehenneme kadar yolun var, Der Spiegel" hashtagi ile tepki göstermesi üzerine, Der Spiegel gelen tepkilere yanıt niteliğinde #ScherDichZumTeufelDerSpiegel başlığı ile ikinci bir haber yayınladı.

Hasnain Kazım, yayınladığı ikinci haberinde, yanlış bir şey yapmadığını, bir işçinin tepkisini dile getirdiğini, otoriter Erdoğan hükümetinin maden katliamına ilişkin hesap vermektense, Somalı bir gence şiddet uyguladığını söyledi.

Der Spiegel, internet sayfalarında bu haberin Türkçe çevirisine de yer verdi. İşte o haber:

"Bir maden faciası Türkiye'yi sarsıyor, madeni işleten firma yetersiz açıklamalar yapıyor, hükümet uygun olmayan tepkiler veriyor. Faciadan kurtulanlar ve madende yaşamlarını yitirenlerin yakınları öfkeli. Erdoğan taraftarları eleştirilere öfke ile yanıt veriyorlar - ve SPIEGEL ONLINE'da bundan payını alıyor.

Soma artık bütün dünyada tanınıyor. Çünkü oldukça fazla basın mensubu bu hafta Türkiye'nin batısında kalan bu ilçeden dünyaya haber geçtiler. Bunu, yapacak daha iyi bir isleri olmadığından değil, bilakis Soma'da haber değeri olan trajik olaylar yaşandığından yaptılar. Gazeteci araştırır, bilgi verir, sınıflandırır, analiz yapar ve yorumda bulunur.

Soma'da hafızalara kazınan sahneler yaşandı. Salı günü yasanan patlamanın ardından peşpeşe cesetler kömür ocağından dışarı çıkarıldı. Resmi rakamlara göre 302 maden işçici hayatini kaybetti. (17 Mayıs tarihi itibarıyla Enerji Bakan Yıldız'ın yaptığı açıklamaya göre 301 kişi bu faciada hayatını kaybetti). 284 naaş şu ana kadar madenden çıkarıldı, 18 işçinin hala yer altında olduğu tahmin ediliyor. Hiç kimse onların hala hayatta olabileceğine ihtimal vermiyor.

Düzinelerce naas aynı anda topraga verildi, mezarliklarda katlanılması zor sahneler ortaya çıktı. Aynı durum ebeveyn, çocuk ve kardeşlerin yakınlarını tespit ettikleri morglarda da söz konusuydu. Bu tür olaylarda her zaman olduğu gibi, bir yandan ölenlerin yakınlarıyla konuşmak, diğer yandan onların yaşını daha da ağırlaştırmamak, acılarını daha da artırmamak isteyen biz gazeteciler kendimizi hassas bir durumun içerisinde bulduk.

Hükümete öfke
Birçok gazeteci ağlayan bir adamın ya da kendini kaybetmiş bir kadının üzerine üşüştüklerinde insanların şunu söylemesini bekledim: Yeter, artık yeter! Ancak bunun yerine anlatmaya ve yanıtlarını bugüne kadar hala almayı bekledikleri sorular yöneltmeye başladılar.

İnsanlar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hükümetine öfkeliler. Böyle bir facianın nasıl olabildiğini, uzun zamandır talep edilen güvenlik önlemlerinin neden alınmadığını, güvenlik standartlarına neden uyulmadığını bilmek istiyorlar. Ancak iktidar sahipleri bu soruların yanıtlarını hala veremediler. Örneğin böyle bir facianın gerçekleşmemesi için şu ana kadar neler yaptıklarını ya da yeniden yaşanmaması için ne yapmayı düşündüklerini hala söylemediler.

Bunun yerine Erdoğan birçok insanin acımasız olarak gördüğü bir konuşma yapıyor. Bunun yerine Erdoğan'ın bir danışmanı bir göstericiye tekme atıyor ve samimi olmayan bir özürle yetiniyor. Bunun yerine Erdogan'in bir gençle iteleştiği videolar ortaya çıkıyor. Bunun yerine ölü sayılarının gerçeği yansıtmadığını söylemelerinin ardından maden işletmecisi Soma Holding maden işçileri ve kurtarma ekiplerine gazetecilerle konuşma yasağı getiriyor. Ne mutlu ki hepsi bu yasağa uymuyor."

Bir maden işçisi bana şunu söyledi: "Böyle bir şeyi şimdiye kadar hiç ağzıma almadım ama Erdoğan için söylemek istiyorum: Cehenneme git Erdoğan!"

Bu alıntı benim yazdığım bir yazının da başlığı oldu. Bu durum bazı Türk medya kurumları ve blog yazarlarının bu eleştiriyi bana yamamak için bulunmaz bir fırsat sunmuşa benziyor. Alıntının başında ve sonunda yer alan tırnak işaretleri özenle görmezden geliniyor ve ben, yani gazeteci, bu sözü Erdoğan için kullanmış oluyorum. Başbakan Erdoğan taraftarları bir karalama kampanyası başlatıyorlar.

Birkaç bin e-Posta, Facebook yorumu ve Tweet bana ulaşıyor. #ScherDichZumTeufelDerSpiegel hashtagi altında Erdogan taraftarları Twitter üzerinden Almanca ve Türkçe öfkelerinin gemini çözüyorlar. Twitter kullanıcısı bir bayan maskeli ve silahlı bir kadın fotoğrafının üzerine "Bu raket benden Merkel'e" ve "Der Spiegel vuruluyor!!!" diye yazıyor. Başkaları kendilerinin hazırladığı ve Merkel'i Nazi üniforması giymiş halde SPIEGEL kapak sayfasında gösteren resimler gönderiyorlar. Bütün bunların bir "Yahudi oyunu" olduğunu iddia ettiklerinden kapak sayfasına bir de Davut Yıldızı yerleştiriyorlar. Diğerleri ise hashtagi retweet etmekle yetiniyorlar.

Nazi gecmişi ve NSU katliamları Almanya'yı işaret etmek ve benim "yeterince pislik içinde" olduğumu ve bu nedenle Alman gazetecilerin Türkiye'deki konulara eleştirel yaklaşmamaları gerektiğini dile getirmek için kullanılıyor. Birbirleriyle hiç ilişkileri olmasa da olaylar birbirleriyle karşılaştırılıyor.

Alışageldik küfürlerin ötesine gecen ve gazeteci olarak maruz kaldığım bu sert suçlamaları nasıl anlamam gerekiyor? Hafızamda hala ölen maden işçileri ve kulaklarımda onların yakınlarının ağıtları çınlarken bu suçlamaların üstesinden nasıl gelmeliyim? Ne oluyor Allah aşkına? Bir İngiliz ve bir Amerikan meslektaşım da yaşadıkları benzer düşmanlıkları anlatıyorlar. Onlar da ne yapacaklarını bilemiyorlar. Yaptığımız haberler yanlış mıydı?

Yanıtımız çok açık: Hayır!

Bizi eleştirenlerin kullandıkları ses tonu Erdoğan'a sadakatle bağlı olanların Gezi protestolarında yürüttükleri ve yabancı gazetecilere ülkeyi bölme ya da yıkma suçlaması yönelttikleri kampanyayı hatırlatıyor. Türk gazeteciler hükümetteki Ak Parti'nin sosyal paylaşım ağlarında bu tür mücadeleleri yürütmek için "6 bin kişilik bir ordu" kurduklarını haberleştirmişlerdi. Bu haberlere göre özellikle gençlerden oluşan bu ordu, eleştiri yönelten medya kurumlarına karşı sistematik olarak mücadele vermek için eğitildi. Böyle bir ordunun olduğunu gösterir bir belge yok ancak hem Türk hem de yabancı gazetecilerin belirttiği üzere, yürütülen kampanya yöntemi bu meselenin tamamen planlı götürüldüğünün ipuçlarını veriyor.

Türkiye değişmeye başlıyor
İster yas tutan maden işçilerinden, ister gazetecilerden isterse Almanya Cumhurbaşkanı'ndan gelsin Türkiye'de zenginlere ve iktidar sahiplerine eleştiri yöneltilmesi istenmiyor. Türkiye'ye yaptığı ziyarette demokrasinin karşı karşıya kalabileceği tehlikelerden bahsettiğinde Almanya Cumhurbaskani Joachim Gauck'a da bu hissettirildi. Ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı, resmi bir törende Erdoğan'ı eleştirdiğinde Başbakan Erdoğan yine kontrolünü kaybetti ve öfkeyle salonu terk etti.

Erdoğan ve taraftarları ülkenin Gezi protestolarından bu yana değişiyor olduğunu fark ediyorlar. Bu protestolara kadar insanlar hiyerarşiyi sorgulamamaya, devlet otoritesini -üstelik biat edercesine- olduğu gibi kabul etmeye alışıklardı. Otoriter hakimiyet kabul görüyordu. Bu her ne kadar yurt dışında Türkiye'nin son yıllarda elde ettiği ekonomik başarıların parıltısı nedeniyle fark edilmese de hep böyleydi.

Gezi protestoları başarısız olarak görülebilir, en azından kalıcı bir değişikliğe yol açamadı. Erdoğan yolsuzluk skandalları, YouTube ve Twitter yasağına rağmen yerel seçimlerde elde ettiği başarı nedeniyle sarsılmadan koltuğunda oturuyor. Ancak Gezi bir şeyi net olarak ortaya koydu: Türkiye'de her ne kadar küçük de olsa eleştiri yöneltmemeyi kabul etmeyen bir grup insan mevcut.