Dava değil, utanç tablosu

Dev-Yol davası, yargının, sivil ve askeri mahkemelerin tartışıldığı bir dönemde, darbe dönemi davası olarak önümüzde duruyor.

soL (HABER MERKEZİ) 12 Eylül'ün tanınmış Sıkıyönetim Başsavcısı Hakim Albay Nurettin Soyer, emekli olduktan sonra, 1987'de Hürriyet'e verdiği röportajda, Devrimci Yol davasıyla ilgili olarak şöyle demiş: "pek çok sanıkta, gördükleri işkenceler sonucunda ortaya çıkan sakatlık ve hastalıkların hala sürmesine, bu konuda bazı sanıklar için verilmiş doktor raporları ya da revir işlemleri bulunmasına rağmen, cezaevi yöneticileri ve sıkıyönetim komutanı Recep Ergün tarafından işkenceci polisler hakkında soruşturma açılmasının engellendiğini tüm engellemelere rağmen açılan davalarda ise, işkenceci polislerin ceza almasını önlemek için mahkemelere baskı yapıldı."

Melih Pekdemir'in de savunmasında belirttiği gibi, "Emniyet müdürlüklerinde 90 gün süren işkenceli sorgulamalar... Ankara Devrimci Yol Davası ile ilgili olarak 1980-82 yılları arasında yürütülen soruşturmalar sırasında, gördüğü işkence sonucu ölen 4 Devrimci Yol üyesi..."

Anlatılanlar 12 Eylül faşizminin bildiğimiz yanları... Devrimci Yol davası böyle bir dönemde başlıyor.

***

8 Ekim 1982 tarihinde, Ankara 1 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi'nde, 574 sanıkla başlayan davada sanık sayısı birleştirilen dosyalarla birlikte 723'e çıkıyor. Karadeniz, Akdeniz, Ege, İç Anadolu ve Marmara'da kırk civarında Devrimci Yol davası açılıyor. Sanık sayısı, Ankara Devrimci Yol davasında 1000, Artvin'de 898 ve Fatsa'da 900. 36 davada, 251'i kadın olmak üzere, toplam 4403 sanık yargılanıyor.

Sıkıyönetim Mahkemesi, 17 Temmuz 1989'da, 7 kişi hakkında idam, 39 kişi hakkında ömür boyu, 346 kişi hakkında 2 ile 20 yıl arasında değişen ağır hapis cezaları veriyor. Sanıkların çoğu, 8 yıldır tutuklu bulunuyordu.

Aradan tam 6 yıl geçiyor.
1995'de, başkanlığını Sabih Kanadoğlu'nun yaptığı Yargıtay 11. Ceza Dairesi, sanıklardan 23'ü hakkında verilen cezayı az bularak ölüm cezası verilmesi doğrultusunda yerel mahkemenin kararını bozuyor. Sabih Kanadoğlu, bugün ise "elbette şimdiye kadar sonuçlanmalıydı, bunun şimdi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğunu söylemek mümkün" diye demeç veriyor.

İkinci dava
Sıkıyönetim Mahkemeleri'nin kapanmış olması nedeniyle, dava 1996'da Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlıyor. Dava yaklaşık 6 yıl sürüyor. ikinci yargılamada sanıklardan 22'si hakkında önce idam cezası verildi. Sanıkların iyi hallerini ve bazı sanıkların yaşının küçük olmasını dikkate alan mahkeme, cezada indirime gitti.

Dosyalar kayboluyor
Dava Yargıtay'da iken 275 klasör kayboluyor. Yargıtay, idam cezasının kaldırılmış olmasını dikkate alarak kararı ikinci kez bozuyor.

Üçüncü dava
2005'te Ağır Ceza Mahkemesi'nde üçüncü kez başlayan dava, 3 Ekim 2006'da karara bağlandı. Mahkeme, 20 sanık hakkında ömür boyu hapis, 2 sanık hakkında da 16 yıl 8 ay hapis cezasına karar verdi.Yargıtay, "Savunma haklarının kısıtlanması ve bazı tanıkların da dinlenmediği" kanaatini dile getirerek kararı bozdu.

***

Davanın 1 numaralı sanığı olan ve daha önce beraat eden Oğuzhan Müftüoğlu, yaptığı açıklamada, "Türkiye 12 Eylül askeri idaresi döneminde yapılmış olan bir anayasayla idare ediliyor. O zaman hazırlanmış olan siyasi partiler yasasına göre idare ediliyor. O zaman hazırlanmış siyasi partiler yasasına göre seçilmiş kişiler kendilerine verilmiş koşullar altında devam ediyorlar. Kendilerinden önceki dönemi reddetmediler, 12 Eylül dönemini reddetmediler. Bugün sahte darbe karşıtlığı yapıyorlar, sahte demokratlık yapıyorlar. Oysa kendileri 12 Eylül'ü bütünüyle reddetmedikçe, 12 Eylül darbesinin mirasçısı sayılır. Türkiye 12 Eylül dönemi ile hesaplaşacaksa 12 Eylül dönemindeki bütün hukuksal yargısal süreçleri ortadan kaldırmalıdır" diyor.

Devrimci Yol davasının, 12 Eylül Anayasası himayesinde, askeri ve sivil mahkemelerin bilinçli ve uyumlu bir işbölümüyle günümüze kadar uzamış olduğu belirtilirken, gündemde bulunan "sivil olan iyidir" anlayışını savunanların faşist 12 Eylül Anayasası'nın toplumsal ve siyasal hayatımızı otuz yıl boyunca nasıl da değiştirdiğinin yanıtını vermeleri gerektiği söyleniyor.