Yargıtay Başsavcısı kadın cinayetleri için 'İdam cezası gelsin' dedi, KDK'dan yanıt geldi

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Şahin, kadın cinayetleri için "Cezası idam olmalı” dedi. KDK, "Ortaçağdan kalma yöntemleri savunacağına, kolluk ve adli mekanizma etkin hale getirsin" yanıtını verdi.

Burcu Günüşen

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin, dün CNN Türk’e yaptığı konuşmada, yargıyla ilgili gündemde olan konularla ilgili soruları yanıtladı.

Kadın cinayetlerine ilişkin de konuşan Şahin, "Kadın cinayetlerinde verilen ceza en ağır ceza ağırlaştırılmış müebbet. Eskiden bunun karşılığı idamdı. Bana göre suçu ispat edilenin cezası idam olmalı" diye konuştu.

Kadın cinayetlerine verilen cezalar hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna Şahin, şu yanıtı verdi:

Verilen ceza en ağır ceza ağırlaştırılmış müebbet. Eskiden bunun karşılığı idamdı. Suç işlerken kimse ağırlaştırılmış müebbet var diye işlemiyor. İstanbul sözleşmesi ile cinayetlerin ilgisi yok. Sözleşme varken de işleniyor, yokken de işleniyor. Yeteri kadar cezası var.

Hatta bana göre suçu ispat edilenin idam cezası olmalı diye düşünüyorum. Bazı suçlarda idam olmalı. Hamile kadını sayısız bıçak darbesi ile katleden bir insana ağırlaştırılmış hapis yerine, idam olmalı. Ağırlaştırılmış müebbet caydırıcı olmuyor.

'İslamcı ve milliyetçi siyaset kendi  ajandası için kadınları kullanıyor'

Şahin'in bu sözlerine Kadın Dayanışma Komiteleri'nden (KDK) yanıt geldi.

Şahin'in açıklamalarını soL'a değerlendiren Kadın Dayanışma Komiteleri Sözcüsü Serap Emir, İslamcı ve milliyetçi siyasetin kendi siyasi ajandasını hayata geçirmek için kadınları kullandığına, araçsallaştırıldığına işaret ederken, "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ortaçağdan kalma yöntemleri savunacağına, suçun önlenmesi için kolluk ve adli mekanizmaları etkin hale getirmeyi denesin ve yargılama süreçlerinin hakkaniyetli olmasını sağlasın" ifadelerini kullandı.

Emir, konuyu şöyle değerlendirdi:

"İdam cezasının geri gelmesi tartışması sağ siyaset tarafından ara ara alevlendirilen, ve genellikle de toplumsal adalet duygusunun en çok yara aldığı kadın cinayetleri üzerinden yapılan bir tartışma. Hatta yalnızca tartışma değil, aynı zamanda seçim dönemlerinde yine sağcıların seçim vaadi. Son seçimlerde bunun örneğini mecliste 4 eşli vekili olan Yeniden Refah Partisi’nde gördük. Muhalefette ise destekçileri Saadet Partisi ile sınırlı değil, Akşener’in de 2019’da işlenen Emine Bulut cinayeti sonrası “AKP idam teklifini hazırlasın, biz imzalayalım” dediğini not düşelim. 

Sağ siyasetin tüm bu idam desteği, ve bunu kadın cinayetleri üzerinden meşrulaştırma çabaları bize bir şeyler anlatıyor. İlk olarak, yine İslamcı ve milliyetçi siyasetin kendi siyasi ajandasını hayata geçirmek için kadınları kullandığını, araçsallaştırıldığını görüyoruz. Toplumsal vicdanın en çok sızladığı gündem kullanılarak idam meşrulaştırılmaya çalışıyor. Bu kapı bir kez açıldığında bunun sadece kadın katilleriyle sınırlı kalmayacağı, AKP’nin düşman ceza hukuku elinde yeni bir silaha dönüşeceği şüphe götürmez. Şimdi bu tartışmanın bir kez daha, üstelik de ülkedeki suçları soruşturmakta en yetkili makam tarafından açılmasının son günlerdeki şeriat tartışmalarıyla, açılan hilafet bayraklarıyla ilgisi olduğu akla geliyor. Çünkü tam da modern devlet öncesi, Ortaçağ ve Şer’i hukuka ait bir uygulama idam cezası. Suçun önleyiciliğine bir etkisi olmadığı gibi, caydırıcılığının da düşük olduğu hakkında sayısız bilimsel araştırma var. 

'Şiddetten koruyacak mekanizmalar etkin bir şekilde işletilse bu kadınlar hayatta olabilirdi'

Kadın cinayeti davalarının toplum vicdanını en çok yaralamasının sebebi, koruma kararlarının korumaya yetmediği kadınlar, iyi hal ve haksız tahrik indirimleri, alt sınırdan verilen cezalardır. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun geçtiğimiz günlerde açıkladığı verilere göre, 2023 yılında katledilen 315 kadının 28’ini haklarında koruma kararı olduğu halde öldürülüyor, 30’u boşanma aşamasında olduğu eşleri tarafından öldürülüyor. Suçun gerçekleşmesinden önce kadınları şiddetten koruyacak mekanizmalar etkin bir şekilde işletilse, bunu sağlayacak bir toplumsal sistem olsa bu kadınlar hayatta olabilirdi. Ancak buradaki eksiklikler tartışılmıyor, idam tartışılıyor. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ortaçağdan kalma yöntemleri savunacağına, suçun önlenmesi için kolluk ve adli mekanizmaları etkin hale getirmeyi denesin ve yargılama süreçlerinin hakkaniyetli olmasını sağlasın. 

'En başta eşitlikçi ve laik bir toplumsal sistem gerekli'

Son olarak gerek sağ siyasetin gerekse de devletin yargı makamının başındaki isimlerden birinin kadın cinayetlerini önlemek gerekçesiyle idamı savunması, bizlere kadına yönelik şiddeti önleme konusunda ellerinin ne kadar zayıf olduğunu gösteriyor. O kadar ki cezalandırma politikası dışında önerebilecekleri bir politika yok. Kadına yönelik şiddetin son bulması için en başta eşitlikçi ve laik bir toplumsal sistem, ve eşitliği garanti altına alacak politikalar gerekli. Oysa kadına yönelik şiddeti önlemeye dönük tüm politikalar, sağ siyasetin dünyasına ve bu dünyada kadının yerine uymuyor."