WUSHU da ‘yeni normale’ dahil mi?

Spor branşlarında var olan skandallar bir bir ortaya çıkarken,  Wushu Federasyonu’nda yaşanan olaylar tartışılmayı sürdürüyor. Spora yapılan gerici müdahaleler sonucunda, neredeyse tüm spor branşlarında kirlenmenin doruklarına ulaşıldığı da artık yeni bir gerçek.

İsmail Sarp Aykut

Wushu, Çin kültüründe bir savunma sporu olarak öne çıkıyor. Saldırının da aslında içerisinde var olduğu, akrobasi ve balenin de kullanıldığı bir spor dalı olan Wushu, 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’nde bir gösteri sporu olarak da öne çıkmaya başlıyor. Çok yaratıcı bir spor dalı olan Wushu’nun gelişiminde önemli uğrak noktaları var. Yüzlerce stil, içerik ve tarz olarak değişim, federasyonun kurulması, olimpize olma ve son tahlilde dünya çapında yaygınlaşma aşamaları sadece Wushu’ya özgü şeyler değil. Bu, tüm spor branşlarında tarihsel gelişimin basamaklarını da oluşturan notlar arasında yer alıyor. Kimi noktalarda Doğunun milli kültürünü yansıtması, Çin’in geleneksel ve kültürel yapısını resmetmesi ve uygulamalı dövüş tekniklerinden niteliksel olarak ayrışması sporu farklı kılan özelliklerden. Ancak burada, bir noktanın özellikle öne çıkarıldığı görülüyor. Wushu’nun ‘beden ve ruhun uyumunu’ sağlayan bir spor branşı olarak görülmesi anlaşılan o ki siyasi iktidarın da ilgisini çekiyor. Yeterince popüler olmaması, bir gizlilik de sağlıyor nasılsa…

Ruhunu çok bilmesek de Wushu beden faaliyetlerinin, sportif estetik ve egzersiz açısından bir karşılığı var. Wushu’ya gösteri niteliği nedeniyle olumsuz yaklaşanlar olsa da asıl gösteri sporda değil; siyaset arenasında gerçekleşiyor. Çin savunma sanatının genel adı olan Wushu’nun ‘beceri’ anlamındaki Kung-Fu ile olan organik ilişkisi de biliniyor. Ancak bizde bu beceri Wushu’da değil, Wushu’yu kılıfına uydurmakta vücut buluyor. Yoksa Wushu, öz itibariyle kültürel bir oyundur, nesiller boyunca dönüşerek bu zamana kadar gelmiştir ve bir kültürün mitini ortaya koyar. 

Wushu’nun aşikâr olan, ‘düz anlamında’ bunlar yer alıyor.

Wushu mu suçlu?

Hiçbir spor branşının tarihsel geçmişi, yalnızca o branşın dönüşmesi ve yıllar içinde biçimlenmesi olarak okunamaz. Çünkü spor dalını yalnızca ona ait kavramlardan ibaret görüp, onun içerisinde olduğu toplumsal ve siyasal koşulları ihmal ederseniz, onun gerçek içeriğini ve kime hizmet ettiğini anlamakta güçlükler yaşarsınız. Türkiye’deki Wushu Federasyonu’nun skandallarını anlamak için buna mutlak bir gereksinim var. Bu skandallar Wushu’ya özgü değil, ama Wushu ile yeni bir içerik kazanmış durumda. İşte, Wushu sporunun Türkiye içerisindeki yeniden üretimine ve içerisinde olduğu toplumsal koşullara baktığınızda gördüğünüz ile iktidara baktığınızda ortaya çıkan tablonun aynı olması, Wushu’nun kendine has problemi değil. Bu, başlı başına bizim sorunumuz ve içinde sıkıştığımız piyasacı ve gerici koşulların başlıca sonucu olmayı sürdürüyor. 

Son durumları artık bir skandal olarak adlandırmak mı gerekir bilinmez ama TWF başkanvekilinin kızının hem sporcu hem de hakem olarak; Wushu turnuvasında annesinin ve kendisinin içerisinde yer aldığı hakem heyetinin oylarıyla birinci seçilmesi, spordaki siyasi tahakkümün sınırlarına ulaştığını gösteriyor. Normalde, hakemlik ile sporculuğun bir tercih konusu olduğu ve ikisinden birisinin yapılabileceği etik olarak bilinirken ve Wushu kurallarına göre, bir sporcu hakemlik görevi yaptıktan sonra bir yıl içinde herhangi bir turnuvaya katılamıyorken, kuralsızlaştırmanın bu denli açık seçik yapılması, siyasi rant mekanizmasının adeta spor branşı ya da federasyon satın almaya kadar gidebileceğini de gösteriyor.

‘Hakem ya da maç satın almak’ mefhumunun bile ruhuna Fatiha okunuyor!

Bedeni anladık da ruhunuzda ne var? 

Wushu ya da başka bir spor dalının kişiler nezdinde önemsiz ya da bilinmez oluşunun bir anlamı yok. Wushu’daki tablo, gerici siyasetin kendisine ‘spor alanları’ yarattığını ve oradan nemalandığını gösterirken, bırakılan boşlukların nasıl da gericiler eliyle doldurulduğunu tekrar tekrar göstermiş oluyor. Gerçekleşen olaya daha derinlemesine girildiğinde ise bir siyasi girdap ile karşılaşılıyor. Wushu Federasyon başkanvekili Abdurrahman Akyüz’ün kızının siparişle şampiyon ilan edilmesi, aile bireylerinin hakem kadrolarına bile göz dikmesi bize ne anlam ifade etmeli? Dahası da var. Yerel seçimler döneminde AKP’ye doğrudan destek sunan, insanları fişleyip, alevi sporcuları dışlamak la suçlanan, zamanında da Necmettin Erbakan’ın koruması olan Abdurrahman Akyüz’ün kişisel Wushu tarihi burada düğümleniyor. Bizdeki Wushu, bir savunma sanatından ziyade agresif ve siyasi yapısıyla dikkat çekiyor. 

Aynı sitelerinin girişindeki ‘Üstat’ Necip Fazıl’ın sözünü vermeleri gibidir tarihleri: “Bekleyin görecektir duranlar yürüyeni, Bekleyin doğacaktır solmaz pörsümez yeni”…

İşte bedenle ruhun uyumu tam da burada yakalanıyor. 

Wushu, şu anda bir spor branşı olmaktan ziyade bir ‘parti teşkilatı’ olarak işlev görüyor ve spor üzerinden kara propaganda yaygınlaştırılıyor. Ancak bu ne Wushu ile alakalı, ne de bir spor dalı buna hizmet için sıraya giriyor. O yüzden, spor dalları ciddi bir ‘ele geçirilme’ halinde ve  teker teker kaybediliyor.

Siyaset, boşluklara doğar. Spor da siyasetin kurumlarından birisidir ve üzerine bina edilir. Manzara, ortadadır. Dikkatler futbola çekilirken, Etnospor ile Osmanlıcı hülyalar parlatılırken, yolsuzluklar işlemekte; turnuvalar öncesi şampiyonlar ilan edilmekte ve kimileri kendi maçına hakem olarak atanmaktadır.

Suçlu, Wushu ya diğer spor branşları değildir.

Sporun ‘yeni normali’ budur; eskisidir, aynıdır ve anormaldir.

Ama bizim geleceğimizde buna yer yoktur ve bununla mücadele edilmelidir.