Unutmanın uğultusuna şiirle direnmek ya da Adnan Azar

Haziran direnişinde “mücadeleye içeriden bakmak, emek vermek için” diyerek TKP üyesi olan Adnan Azar incelikli, gelişkin bir şiirin sıcacık gülümseyişli ustasıydı. Aramızdan ayrılalı on yıl oldu.

Emre Falay

Yaşasaydı bugünü, hayatı şiirinde neresinden tutar, nasıl yazardı diye düşündüğüm şairler var. Birinde, hangi insan sorusunda yüzünü kime dönerdi, hangi çelişkiye ve ümide yaslanarak, diye merak ederim. Bir başkasında direngen, yürekli bir haykırışı hangi imgeden türetirdi diye sorarım. Hayatın olağan akışına muzipçe nanik yapıp tüm varlığıyla aşkın peşinden koşacak gücü bulabilir miydi acaba, derim bir diğeri için.

Haziran direnişi günlerinde “mücadeleye içeriden bakmak, emek vermek için” diyerek TKP üyesi olan Adnan Azar incelikli, gelişkin bir şiirin sıcacık gülümseyişli ustasıydı. Aramızdan ayrılalı (10 Ocak 2014) on yıl olmuş. Düşünüyorum: Yaşasaydı bir uğultu gibi üzerimize boca edilen tüm sözcüklere, kavramlara, gündelik keşmekeşe ağır başlı bir sükûn içinde bakar, şiirinin biçimsel yapısını yine sükûnetle kurar, fakat onu koskoca bir ülkenin bunca hızla unutmasına, toplumun belleksizleşmesine, insanın kişiliksizleşmesine direnmenin sesi kılardı.

Bu yazı genç okura Adnan Azar’ı ve şiirini hatırlatmak, şairi unutulmanın uğultusundan çıkarıp yeniden ortak hafızamızın ve mücadelemizin parçası haline getirmek için yazıldı.

Unutmak Suları

A. Adnan Azar 1956 yılında Rize Çayeli’nde doğar. TED Kayseri Koleji’ni ve Ankara Üniversitesi DTCF Arkeoloji Bölümü’nü bitirir. Şiir ve metinleri 1976’dan itibaren E, Gösteri, Şiir-lik, Yarın, Yazko, Varlık gibi dergilerde yayımlanır. ODTÜ’deki Sosyal Bilimler eğitimini ise 1980’de yarıda bırakır.

1981 yılında yayımlanan ve 1982’de Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü’nü alan Unutmak Suları’nda öncesi ve sonrası ile 12 Eylül’ün izleri görülebilir. Şair sonrasında tüm üretimlerinde rahatlıkla görebileceğimiz üzere daha yirmili yaşlarında duru, yalın ve derinlikli bir şiir yaratımına girişmiştir.

12 Eylül önce karanlığın ve ölümün indiği bir şehirdir:

Akşam

Döner zaman
akşamın alacası iner sulara, kuytulara
karanlık odalarda
aynalardan başlar güzelliğimiz.

Bir suyun
sayısız kez ikiye böldüğü
sayısız pezevengin sokaklarında
yer beğendiği kentte de
artık akşamdır.

Çiçeklerin ve sevginin ucuza verildiği
hayatın ölümle
ve sonra birçok şeyle ödendiği
senin yaşadığın
yaşadığın her yeni gün
haracını verdiğin kentte de
artık akşamdır
artık akşamdır istemesen de!


Şair 70’li yılların ikinci yarısında yeşeren ancak şimdi yitirilen coşkulu ümidi hatırlar, okura bu ümidi hatırlatırken serzenişte de bulunur. Ve Adnan Azar şiiri buradan başlayarak muhatabını susmamaya ve unutmamaya çağırır. Çünkü insan en çok sustuğu yerden kanar:

Bir Söz Söyle

hani kuşlar kaldıracak
yangınlar üfürecekti yel
uykusuzluklar büyüyecekti hani

nerde büyük ağartı
nerde yel

bir söz söyle içinden
durma! bir gül daha düşür
karanlığa

Bir Şehrin Son Günleri

Tek susuşta sonsuza böldüğüm o şehir
hiçbir şey tutuşturmuyor artık
artık ne bir ses ne çıplak bir infilak
kalksam yalnız kendime uyanıyorum.

Suları tanıdım mı bilmiyorum
yalandı bütün sustuklarım akşamlar yalan
bir zamandı ben de yaşadım
parklar çoktan kül şimdi kuğular yalan.

Sen de dön ey yüreğim
yeni bir mevsim bul kendine
yeni bir aşk kur acemiliklerinden
beni unutma beni sev konuştur beni.

Konuştur beni
en çok sustuğum yerden kanıyorum!


Bu çağrı karanlığa karşı aydınlığın, ümitsizliğe karşı ümidin, hareketsizliğe karşı hareketin arayışıdır aynı zamanda. Geçip giden zamanın içinde varlık bulmuş, gerçekliği akılda, yürekte, bedende hissedilmiş bir arayış unutulmaya bırakılamaz. Geçmiş pek çok şeyin yanı sıra bu arayışla da hatırlanmak zorunda olduğu gibi arayış umudu yeniden türetmek için bugüne de taşınmalı, yeni bir mevsimin yeline pencereler açılmalıdır. Şair her şeye rağmen yeni bir günü arar, türküler suskunlukla boğulmasın diye bir rüzgâr gönderir uzak arkadaşlara, özne olur:

Burda Yeni Bir Mevsime

Burda yeni bir mevsime hazırlanıyor
hüznü dölleyen gün
değen gün
ölülerimizin yaşlanmayan fotoğraf yüzlerine.

Uzak arkadaşım benim
bir rüzgâr gönderdim sana
harlansın diye ateş
uyansın diye gül
ve yitip gitmesin diye türkün
suskunun öldüren soluğunda.

Ve artık zamanıdır diye yeni bir güzün
yeğin uçurtmalar uçurtmanın
göklerin sonsuz gündüzüne
bir rüzgâr gönderdim sana;
açılsın diye birer birer
bütün pencereler!


Kendisi özneleşirken okurunu da yarasını sarmaya, yarına, birken iki olmaya hazırlar:

Çoğul

Elimle değinirim sana
arar, bulur, birine gösteririm
bu köylü gecede seğiren
çete tadında sevgimi.

Bazan susarsın da hani
yankır söz aramızda
kaparım gözlerimi, gözlerin
ağan bir yıldızdaysa.

Artık hazır mısın sarmaya
yarasını öfkenin
unutmaya bu dili öğrenmeye
tenin sevincini.

Yarına hazır mısın
umuda, ışığa, karanlığa
apansız bir doğuma
çoğul’a hazır mısın!

Parçalanmış Zamanlar

Adnan Azar’ın ikinci kitabı Parçalanmış Zamanlar, ilk kitabından on altı yıl sonra, 1997’de yayımlanır. Damıtarak, hayatın hayhuyuna hapılmadan, edebiyatın gösteri dünyasından uzak durarak, dinginlik içinde yazar şair. İkinci kitabının yayımlanmasına kadar geçen yıllarda TRT’de yönetmenlik yapar; Amsterdam (RNTC), Londra (BBC) ve Berlin (SFB)’de drama çalışır. İstanbul 24 Saat ve Batık Aşklar Müzesi adlı sinema filmlerinin yönetmenliğini yapar. Batık Aşklar Müzesi 1995 Altın Koza En İyi Kurgu Ödülü’nü alır.

Parçalanmış zamanlarda unutmak ile hesaplaşmasını sürdürür. Cinnethiç isimli şiirinde “bir uğultudur unutmak” diye yazar. 90’lar Türkiye’nin aydın kırımı yıllarıdır. Adnan Azar’ı ve aynı kuşaktan pek çok şairi etkileyecek en acı olay ise Sivas Katliamı olacaktır. Bir gece önce gitmemeye ikna edemediği şair dostu Behçet Aysan’ın adı Sivas’tan sonra ne zaman geçse içine düştüğü suskunluktan olsa gerek, Yolculuk Temrinleri’nin üçüncü kısmında -Unutmak Suları’ndaki Bir Şehrin Son Günleri şiirine de göndermeyle- “hâlâ sustuğum yerden kanıyorum” der.

Unutmak varsa şairin adı yoktur. Unutmak varsa sesi yoktur. Unutmak varsa uğultu vardır tek:

Şehrin Defteri

dönüp baksam yok

yolun sonu burdan görünmüyor
sözün sonu gelmiyor dayatmıyor
şehir uyanmıyor puslu uykulardan
şehir kalkmıyor kusmuyor kusmuyor

gece yok neon yok bir uğultu
şehrin mahşer tabelaları
kimse adını hecelemiyor
kimse durmuyor burda bakmak yok

dönüp baksam adım yok
yolda olmak izmireskişehirankara
garlar yok benzin istasyonları
sesim yok sesim yok sesim yok

uğultu uğultu uğultu


Öyleyse, şairin unutmak istememesi, belleğini de sevdasını geri almak istemesi doğaldır.

Küçük Sözler III

sular geri getirsin seni bana getirsin
durulayım yüzünü bir daha unutmayayım

Yeni Zamanlar

Bir sonraki şiir kitabı için çok beklemez Adnan Azar. Yönetmenlikle birlikte şiirdeki üretkenliğini de görünür olmak kaygısı gütmeden sürdürür. Yeni Zamanlar 1998 yılında yayımlanır.

On birinci şiirinde “bize / bir ad gerek / yeni bir tarih / ve aydınlığın / bizi / kollayan yüzü” diye yazdığı Yeni Zamanlar kendini yeniden kurmaya, yeni bir sokağı bulmaya, her taşı kaldırıp altına bakmaya bir çağrı, kasırgalara dair de bir arayıştır.

20

Paul Celan
ve
ben
bir sokağı arıyoruz
Ankara’da

biri diyor ki
‘yeni bir sokak
yok
Ankara’da’

‘beni sarkaç yap’
diyor
sevdiğim bir başka
şehirli

‘taşı kaldır’
diyor
‘bakamabak
göreceksin
ayılacaksın
sana el sallayacak
kasırgalar
ve tipi’

Rüzgâr İstasyonu

2000 yılında yayımlanan Rüzgâr İstasyonu’nu kızına ithaf eder.

Rüzgâr İstasyonu

bir yıldız ağdım geceden
kalbimi kendime bağışladım
susmaz yoksa bu ses
bu şehir susmaz

bir yıldız ağdım: inceden
bir ses:
–git sen de gizil yüzünle

işte parmaklarımla yonttuğum o yazdan
çok sonra çok uzakta
saçlarına eğildim

dağıldım durdum
rüzgâların önünde
gizil yüzümle
ince yüzümle

Beyaz Ayarı

2007 yılında yayımlanan Beyaz Ayarı’nda Adnan Azar bir yandan dilin yalınlığının olanaklarını zorlarken diğer yandan bellekteki fotoğraflara, net görünmeyen ne varsa bir ayar çeker. Işık Oyunları’nın otuzuncu kısmında “dedi, unutamamak sızıyor / yaşananlardan.” diye yazan şair için unutmaya karşı tek silah, tüm zorluğuna rağmen sağaltıcı tek ilaç yazmak ve şiirdir.

Işık Oyunları - 4

ışığı, dedi, bırak
beni tuttuğun gibi, değdiğin gibi.

yer değiştirirsin çocukluğumun göğü gibi.

unutmak, dedi, ayaz gibi,
işliyor içe.

hatırlamak, dedi
ağır hastalık.

yaz, dedi, yer değiştiren ışığın altında
yaz, dedi, hatırlamadıklarını.

dağla yazarken hatıraları.

Avare Çalı (2014)

Adnan Azar yaşamının son döneminde Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara ekinde Rüzgâr İstasyonu adlı köşesinde edebiyat yazıları yayımlar. BirGün gazetesi Pazar ekinde yazar. 

Ölümünden bir süre önce tamamladığı dosyası Avare Çalı, ölümünün ardından, 2014 yılında diğer şiirleri ile birlikte “Avare Çalı ve uzaKTan” adıyla kitaplaştırılır.

Şiirinin özünü hiç değiştirmeden kimi arayışlara gittiğini görürürüz Avare Çalı’da. Bilgece, filozofça bir bakış nesir-şiir olarak karşımıza çıkar söz gelimi “rüzgâr”da:

“Rüzgâr taşır sesleri. Biz rüzgârı ilkin dilsiz sanırız; severiz; çıplaktır; sarılmak isteriz. Oysa, bilmeden kelimelere sarılmışızdır. Kelimeler geçmişleriyle yüklüdürler; bizi istemeyebilirler; bu çok ürpertici.”

Uğultu ve unutmak, bu iki metafor ise Adnan Azar şiirinin “leitmotiv”i, onun temel varlık ve oluş sorunu olarak yerlerini almışlardır. “XII. altyazılar” şiirinde “Dışar’sı uğultuydu. Çiçek bağırıyordu çingene kadınlar. / Yaşamak uğultuydu. / Ardından gök boşaldı.” diye yazar.

Ancak bu defa bir yön değişikliği mevcuttur. Şair unutmanın öznesi olan, hatırlamaya davet ettiği okur kadar unutturmanın faili ile de ilgilenmektedir artık. “soru” şiirinde “(...) Unutmak nereden geliyor / birbirimize? / Kimin malı hakikatler?” diye sorar.

Sorular özne ile ilişkilenmezse hakikat saklı kalır. Bu nedenle Avare Çalı’da Adnan Azar hatırlamaya yeni bir doğrultu kazandırır.

“soru”daki sorgulamayı “bilsem” isimli şiirinde de sürdürür:

Kim değiştirmiş bisikletimin hatırasını?
Kime eskidi bu patika?
Kim kör etti şimdi’ye bakan pencerelerimizi?
Kime doğru, bir düz iki ters örülüyor hayatlar?
Kim soydu ve süpürdü toprakların, yağmurların elbisesini?
Kime ne söylüyor Eylül’ün sesi?
Kim çalmış kendi çocukluğunun ikindisini?

Kimin elleri üstümüzde?


Akif Kurtuluş, “Avare Çalı ve uzaKTan”a yazdığı “Senin Adın ‘Unutulmak’ Olsun Hatırlanınca” başlıklı önsözde Adnan Azar için “Edebi ömrü, bu uğultu karşısında sesini aramakla geçti.” diye yazar ve ekler: “Unutmamak, Adnan için, aynı şekilde uğultuya muhalefetin en temel enstrümanıdır. (...) Kaldı ki unutmak, onun için başlı başına uğultudur.”

Unutmanın sıradanlaştığı günümüzden unutmanın uğultusuna şiiri ile direnen Adnan abiye saygıyla…