Uluslararası Tugaylar 85. yaşında: ¡No pasarán!

'Uluslararası Tugaylar, bugün hâlâ enternasyonalizmin, halkların kardeşliğinin, anti-faşizmin ve komünistlerin fedakarlığının belki de en güçlü simgesi olarak hafızalarımızda bir köşe taşı...'

Onur Küçükarslan - Barselona

İspanya Komünist Partisi liderlerinden Dolores Ibárruri (La Passionara), Halk Cephesi hükümetine karşı faşist darbe girişiminin başladığı gün olan 18 Temmuz 1936’da yaptığı ünlü konuşmada, tarihe geçecek ¡No pasarán! (Geçemeyecekler!) sloganını kullanmıştı. Uluslararası Tugaylar ise bu tarihten tam iki ay sonra, 18 Eylül 1936’da Komünist Enternasyonal’in çağrısı ile kuruldu. Aktif olduğu iki yıl içerisinde onlarca ülkeden onbinlerce komünistin emek verdiği ve saflarında çarpışırken düştüğü Uluslararası Tugaylar, bugün hâlâ enternasyonalizmin, halkların kardeşliğinin, anti-faşizmin ve komünistlerin fedakarlığının belki de en güçlü simgesi olarak hafızalarımızda bir köşe taşı, eşsiz ve onurlu bir referans...

Kuruluş

Madrid’deki Halk Cephesi hükümetinin faşist darbeye hazırlıksız yakalandığını söylemek yanlış olmaz. Darbeyi bastırmak için orduya güvenemeyen, CNT ve UGT sendikalarına üye olan militan işçileri ise sürmekte olan devrimci süreci hızlandıracağı endişesi ile silahlandırmakta tereddüt eden hükümet başkanı Santiago Casares Quiroga darbe girişiminin ertesi günü istifa etmek zorunda kalmıştır. Yerine geçen ​​José Giral militan işçileri silahlandırmaya razı olsa da, işçilere teslim ettiği altmış bin silahın sadece beş bini kullanılır durumdaydı. Buna rağmen komünist işçilerin oluşturduğu “Antifaşist İşçi ve Köylü Milisleri” Madrid’deki faşist güçlerin merkezi olan garnizonu basarak ve yoğun bedel ödeyerek ilk darbe operasyonunu durdurmayı başardı. Bu milisler, daha sonra tüm İç Savaş boyunca çok önemli bir askeri ve siyasi rol oynayacak olan ünlü Beşinci Alay’ı oluşturacaktır. 

Bu gelişmeler karşısında Franco kuvvetleri güneyden, Mola kuvvetleri ise kuzeyden Madrid üzerine yürüyüşe geçti. İç Savaş’ın ilk aylarında düzenli ordunun fiili olarak dağılması üzerine sosyal demokratların ağırlıklı olduğu hükümet güçlerinin paniklediğini, direnişin ise temel olarak örgütlü işçiler ve komünist milisler tarafından yürütüldüğünü görüyoruz. Komünist Parti, Halk Cephesi hükümetinde azınlık konumunda olsa da (13 bakanın sadece ikisi Komünist Parti üyesiydi) İç Savaş boyunca silahlı direniş güçlerinin yaklaşık olarak yüzde 90'ını kontrol edecektir. Bu da Komünist Parti’nin hızla büyümesine ve siyasi etki alanını sahip olduğu parlamenter temsilin çok ötesinde genişletmesine vesile olmuştur. 

İşçi ve köylü milisleri Fas’tan getirilen askerlerle desteklenen gerici faşist orduları büyük bedeller ödeyerek yavaşlatsalar da, gerek deneyimli subay eksikliği gerekse cephane yoksunluğu sebebiyle etkili sonuç almaları imkansızdı. Yine de direnişin ilk aylarındaki bu kahramanlık, Madrid’in faşistlere karşı yaklaşık 3 yıl tutunabilmesinin de koşulu olacaktır. 

Bu nesnelliği gözlemleyen Komünist Enternasyonal çok erken bir tarihte, darbe girişiminden hemen iki ay sonra, komünist partilerin İspanya’daki direniş güçlerini desteklemek ve faşist güçlere karşı silahlı mücadeleye katılmak için gönüllü toplamasını önerecektir. Fikrin Fransız Komünist Partisi’nin önemli liderlerinden Maurice Thorez’e ait olduğu söylenir, FKP aynı zamanda Uluslararası Tugaylar’a en çok gönüllü gönderen örgüt olacaktır. Sovyetler Birliği Savunma Bakanlığı’nın da yardımıyla Paris’te bir askere alma merkezi oluşturulmuş, efsane Yugoslav partizan Jozep Tito gönüllülerin İspanya’ya girişini organize etmekle görevlendirilmiştir. Operasyonun başında ise Sovyet albay Karol "Walter" Świerczewski bulunmaktadır.

Faşist İtalya ve Almanya Franco güçlerine her alanda aktif destek sunarken, Sovyetler Birliği de İspanya’daki Halk Cephesi hükümetine ve direniş güçlerine muazzam silah, lojistik ve hava desteği sağlamıştır. Hem cephe savaşı hem de gerilla savaşı alanında yetkin Sovyet generaller, fiili olarak cumhuriyetçi güçlerin askeri önderliğini yürütmüştür. Sovyetler Birliği lideri Josef Stalin Ekim ayında İspanya Komünist Partisi önderi José Díaz’a yazdığı açık mektupta, İkinci Cumhuriyet’in zaferinin sadece İspanya’nın değil, tüm “ilerici insanlığın” zaferi olacağını ilan ederek tüm ülkelerden komünistleri anti-faşist saflara davet edecektir. Japonya’dan Arjantin’e, Güney Afrika’dan İrlanda’ya 60 bine yakın komünist bu çağrıya yanıt vermiş, sınıf kardeşleri ve yoldaşlarıyla omuz omuza destan yazmak için İspanya yollarına düşmüştür...

Bileşim

Komünist Enternasyonal’in çağrısına yanıt vererek İspanya’da savaşmaya gelenler arasında Fransız komünistlerinin yanı sıra, faşizmin iktidarda olduğu Almanya ve İtalya’dan komünistlerin ağırlığı dikkat çeker. Bu kadrolar, faşizmin İspanya’da yenilmesinin halklarının kurtuluşu açısından kritik önemde olduğunu kavramışlardır. ​​Almanlar’ın “Thaelmann Taburu”, İtalyanlar’ın “Gastone Sozzi Taburu”, Fransızlar’ın “Paris Komünü Taburu” İç Savaş’ın ilk günlerinde kurulmuş enternasyonalist silahlı direniş gruplarıdır. Savaşçıların üniformalarını da Fransız Komünist Partisi temin etmiştir. 

Sovyet Rusya’da sürgünde bulunan ve askeri deneyimi olan yüzlerce Alman da Tugaylar’a katılmıştır. Askeri strateji açısından direniş ordularına çok değerli katkıları olacaktır. 

Tugaylar’da ağırlığı olanlar arasında pek çok farklı ülkeden gelen Yahudiler, Tugay güçlerinin yaklaşık olara dörtte birini oluşturmuşlardır. Polonyalıların “Naftali Batya Taburu” hatırlanabilir.

3 binden fazla ABD’li komünistin çarpıştığı ve yüzlerce siyahinin yer aldığı “Abraham Lincoln Taburu” Pete Seeger’ın şarkılarında ölümsüzleşmiştir. İç Savaş deneyimi bulunan İrlandalılar Tugaylar’ın önemli unsurlarından olmuştur. Balkan ülkelerinden gelen komünistlerin oluşturduğu “Dimitrov Taburu” da güney cephesinde yararlılık göstermiştir.

Başarılar

Uluslararası Tugaylar’ın ilk önemli başarısı cumhuriyetçi güçlerin zaferi ile sonuçlanan Madrid Savaşı’dır. Her ne kadar toplam gücü kırk bin olan direniş güçlerinin yaklaşık onda biri enternasyonalist savaşçılardan oluşsa da, savaş deneyimi olmayan İspanyollara (İspanya Birinci Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmıştır) deneyimleri, fedakarlıkları ve stratejik üstünlükleri ile çok önemli askeri ve moral destek sunmuşlardır.

Kasım 1936’da Sovyet General Kleber önderliğinde 1300 kişilik Uluslararası Tugaylar güçlerinin Madrid’deki faşistlerin merkezi Casa de Campo’ya yaptığı baskında Fas güçleri başarıyla bertaraf edilmiş, ancak direniş kuvvetlerinin üçte birini bu kritik muharebede düşmüştür. 

19 Kasım’da müttefik anarşist milislerin geri çekilmek zorunda kaldığı Madrid Üniversite yerleşkesini ele geçiren ve Alman Nazi kuvvetleri tarafından korunan milliyetçi güçlere 11. Tugay öncülüğünde başarılı ve yine çok kayıp verilen bir taarruz gerçekleştirilmiş, bu yenilgi sonrası faşistler Madrid’e doğrudan saldırı fikrinden vazgeçip kuşatma stratejisini benimsemek zorunda kalmıştır.

13 Aralık’ta Madrid kuşatmasını daraltmaya çalışan onsekiz bin kişilik milliyetçi güçler de Sovyet General Pavlov öncülüğündeki Sovyet zırhlı birlikleri tarafından püskürtülmüş, Ocak 1937 ayında Madrid’e varan Alman Thaelmann Taburu devam eden çarpışmalarda tamamen yok edilse de Madrid teslim edilmemiştir. Faşist ordular Madrid’e ancak İç Savaş’ın sonunda girebilecektir. 

Uluslararası Tugaylar, İspanya Cumhuriyet Ordusu konsolide olduktan sonra stratejik ve zorlu operasyonlarda cephenin ilk hattında öncü görevler üstlenmeye devam etti. Ayrıca cumhuriyetçi güçlerin hava kuvvetleri, ABD’li, İngiliz ve Sovyet pilotların uçurduğu Sovyet uçaklarından oluşturulmuştur. 

İç Savaş’ın ilerleyen sürecinde uluslararası savaşçılara İspanyolca öğrenme zorunluluğu getirilmiş, 23 Eylül 1937’de ise Uluslararası Tugaylar “İspanyol Yabancı Lejyon”una entegre edilmiştir.

Çözülüş

Madrid Savaşı’nın ardından komünist güçlerle, anarşist ve Troçkist milisler arasındaki gerginlikler hızla büyümüştür. Ağırlıklı olarak Kuzey İspanya’da üstlenen ve Fransa sınırının kontrolünü elinde bulunduran anarşist güçlerin ilk aşamada Uluslarası Tugaylar’ın ülkeye girişine engel olmaya çalıştığı biliniyor. İşçi sendikaları CNT ve UGT'de önemli bir ağırlığı olan, taktik olarak seçimlerde Halk Cephesi’ni destekleyen ancak hükümetin ve yeni oluşturulan İspanyol Cumhuriyet Ordusu’nun kontrolüne girmeyi reddeden anarşistler, ülkedeki direniş güçlerinin merkezileştirilmesi ve tek bir karargahtan yönetilmesi fikrine karşı çıktıkları için direnişin ve koordinasyonun zayıflamasında pay sahibidir. 

Gerilimler özellikle 1936 yazından itibaren fiili olarak işçi milislerin kontrolünde olan ve hükümetin fiili olarak iktidarı yitirdiği Katalonya’da yaşanmıştır. Kolektivizasyonların yaşandığı bu süreçte anarşistler kendi polis teşkilatını oluşturmaya çalışmıştır. Anarşistlerin Mayıs 1937’de Barselona’da Halk Cephesi hükümetine karşı örgütlemeye çalıştığı genel grev ve bir dizi sabotaj ve suikast girişimi bardağı taşırmış, Halk Cephesi güçleri ile anarşistler arasında 3 gün süren kanlı bir karşı karşıya geliş yaşanmıştır. Komünist Parti bu kalkışmayı “ihanet” olarak değerlendirmiş ve ilişkiler bir daha düzelmemiştir.

Liberter ve liberal unsurların Sovyetler Birliği’nin direnişteki rolüne dair itirazları ile cumhuriyetçi İspanya’ya silah ambargosu uygulayarak fiili olarak Franco’nun arkasında duran Fransa ve İngiltere’yi kazanma girişimlerinin Uluslararası Tugayları zor durumda bıraktığını söyleyebiliriz. İşbirlikçi Fransa ve İngiltere emperyalistleri bu süreçte koşul olarak Uluslararası Tugaylar’ın tasfiyesini dayatmış, cumhuriyetçilerin son taaruzu olan ve enternasyonalist savaşçıların kahramanca direndiği Ebro Savaşı’nın en kanlı günlerinde cumhuriyetçi hükümetin başkanı Juan Negrin Uluslararası Tugaylar’ın dağıtılması kararını Milletler Cemiyeti toplantısında duyurmuştur. Negrin hükümeti bu kararla Alman ve İtalyan güçlerinin ülkeden geri çekileceğini ummuş, ancak yanılmıştır. 

Karar sadece cumhuriyetçi güçleri askeri ve moral açısından zayıflatmakla kalmamış, Almanya ve İtalya’ya geri dönemeyecek olan komünist ve Yahudi savaşçılar ile, başka bir ülkede savaştıkları için vatandaşlıktan çıkartılan diğer pek çok ülkeden direnişçi için de ölüm fermanı anlamına gelmiştir. Ülkelerine geri dönemeyen pek çok direnişçi ya Sovyetler Birliği’ne ya da tarafsız ülkelere sığınmış, bu kadrolar çok geçmeden başlayacak olan İkinci Dünya Savaşı sırasında partizan mücadelesinin önderleri olmuş ve pek çoğu 1941 sonrasında Kızıl Ordu’da subay olarak savaşarak hayatlarını faşizme karşı bitmek bilmeyen onurlu bir mücadelede yitirmişlerdir.

Uluslarası Tugaylar’da savaştığı bilinen son enternasyonalist, Marsilya doğumlu Josep Almudéver Mateu geçtiğimiz Mayıs ayında 101 yaşında hayatını kaybetti. Sayısı altmış bini bulan Uluslararası tugay savaşçılarının yirmi bini ise İspanya topraklarında yatıyor... 

Hatıraları önünde saygıyla!

Josep Almudéver Mateu

NOT: İspanya İşçileri Komünist Partisi (PCTE) geçtiğimiz aylarda Uluslararası Tugaylar’ın öyküsünü ve tarihsel değerini işleyen bir kitap yayınladı. “Bajo una sola bandera. Las Brigadas Internacionales y el internacionalismo proletario” (Tek bir bayrak altında. Uluslararası Tugaylar ve proleter enternasyonalizmi) isimli kitaba katkı koyan pek çok komünist parti arasında Türkiye Komünist Partisi de bulunuyor.