TÜSİAD’ın 'eğitimde tarikatlara itirazı' yalnızca samimiyetsizlik mi, yeni bir gerilim işareti mi?

TÜSİAD Başkanı’nın açıklamasını soL’a değerlendiren TKP PM üyesi Nalçacı “Milliyetçi-Hilafetçi çelişkisini sermaye sınıfının güncel çıkarlarından ayrı düşünmek mümkün değil” dedi.

Haber Merkezi

Patronlar kulübü TÜSİAD dün İstanbul’da olağan genel kurulunu yaptı. TÜSİAD Başkanı Orhan Turan yeniden genel başkan seçilirken, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi başkanlığına ise Tuncay Özilhan'ın yerine Ömer Aras getirildi.

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan’ın genel kuruldaki konuşmasında eğitimde tarikat ve cemaat yapılanmalarını eleştirmesi ve laiklik vurgusu dikkat çekti.

Eğitimde bilimin yol göstericiliğine sığınılması gerektiğini söyleyen Turan “Bu sistemde cemaat ve tarikatlara da siyasetle ilişkilendirilen yapılara da yer olmaması gerekir” dedi.

Beyin göçünün önlenmesi gerektiğini söyleyen Turan "Üniversite çağına kadar binbir emekle yetiştirdiğimiz gençlerimiz parlak beyinler olarak başka ülkelere kaptırıyoruz” ifadesini kullandı.

Turan genel kurulun sonunda teşekkür konuşmasında da AB’ye entegrasyon sürecini destekleyeceklerini söyledi, “laiklik, hukuk devleti, tarafsız ve bağımsız yargı, ifade özgürlüğü, çağdaş eğitim anlayışını” geleceğin teminatı olarak gördüklerini kaydetti.

TKP PM üyesi Nalçacı: Suç ortakları

TKP PM Üyesi Erhan Nalçacı

Türkiye Komünist Partisi (TKP) PM üyesi Erhan Nalçacı, TÜSİAD Başkanı Turan’ın açıklamalarını soL’a değerlendirdi. 

Türkiye’de laikliği ortadan kaldıran ve gericiliğe mahkum eden siyasi tercihlerde TÜSİAD sermayesinin suç ortaklığına işaret eden Nalçacı, öte yandan devlet içindeki tarikatlara ilişkin olası çatlaklara bakılması gerektiğini dile getirdi.

Nalçacı "milliyetçi-hilafetçi çelişkisi"ni sermaye sınıfının güncel çıkarlarından ayrı düşünmenin olası olmadığını vurguladı.

'Sermaye egemen sınıf olarak kendi devletinin daha düzgün işlemesini ister'

“Bir yerde sermaye sınıfının bugün devletin içine yerleşmiş tarikat ve cemaatlerden rahatsız olmasını anlayabiliriz” diyen Nalçacı bugün artık bütün bakanlıklar ve devlet dairelerinin tarikatlar tarafından paylaşılmış olduğuna dikkat çekti.

Devlet hiyerarşisindeki bürokratların devletin resmi hiyerarşisinden çok kendi şeyhlerine ve holding haline gelmiş tarikatın CEO’suna bağlı olduklarını dile getiren Nalçacı “Oysa sermaye egemen sınıf olarak kendi devletinin daha düzgün işlemesini ister. Ayrıca cemaat holdingleri haksız bir rekabete de neden oluyor” dedi.

Orhan Turhan’ın beyin göçünden şikayet etmesine ilişkinse Nalçacı “Bir süredir tek nedeni gericilik değilse de, Türkiye sermayesi büyük ölçüde beşeri sermaye kaybına uğruyor” ifadesini kullandı.

Öte yandan Türkiye’de laikliği ortadan kaldıran ve gericiliğe mahkûm eden siyasi tercihlerde TÜSİAD sermayesinin oynadığı rolün unutulmaması gerektiğini vurgulayan Nalçacı “AKP’nin tasarımı ve yönetime gelmesi sadece ABD emperyalizminin değil Türkiye sermaye sınıfının da tercihiydi” dedi.

AKP olmasaydı... 'Koç TÜPRAŞ'ı rüyasında görürdü'

Nalçacı “Kamu mallarının yağmasına dayalı sermaye birikimi ancak halkın dini inançlarını suiistimal eden bir parti tarafından başarılabilirdi. Örneğin, Koç grubu Türkiye’nin en büyük sanayi tesisi olan TÜPRAŞ’ı rüyasında görürdü ancak. Orhan Turhan’ın şikâyetlerinde bazı gerçekler varsa da, TÜSİAD bu yağma rejiminin sorumluluğunu ve AKP’nin 22 yıllık halk düşmanı iktidarının suçlarını paylaşıyor” diye belirtti.

İçinde bulunduğumuz ve boyutları artacak iktisadi krize bağlı emekçi halkın yoksullaşması ve ayaklanmasına karşı tarikatların bir tampon rolü oynayacağına işaret eden Nalçacı, bunu TÜSİAD’ın hesaplamamasının da mümkün olmadığını ifade etti.

Erhan Nalçacı “Bütün bu samimiyetsizliğe rağmen devletin içindeki tarikatların varlığına ilişkin gerilime ve çatlakların çıkma olasılığına bakmalıyız. Milliyetçi-Hilafetçi çelişkisini sermaye sınıfının güncel çıkarlarından ayrı düşünmek mümkün değil” dedi.