Türkiye’de 8 Mart: İlerici kadınlar susturulamaz

Ülkemizde ilk kez 1921’de düzenlenen 8 Mart önce yasak ve baskılarla engellenmeye, sonra ideolojik müdahalelerle içi boşaltılmaya çalışıldı. Hiçbiri işe yaramadı.

Nida Yaren Yılmaz*

Bu yıl 8 Mart’a yine bir yerel seçim gündeminin gölgesinde ve kadınların hayat koşulları gittikçe zorlaşırken giriyoruz. Seçim gündeminde kadınların mücadelesi de aritmetik hesaplar ve pazarlıklarla gölgede bırakılmaya çalışılıyor.

Kadınlar artan yoksullukla, işsizlikle, esnek çalışma, artan sömürü ve mobbingle boğuşuyor. Dinci gericiliğin düzen siyaseti aracılığıyla yaygınlaştırılması, açıkça şeriat çağrılarının yapılması kadınlara yöneltilmiş gerici şiddeti körüklüyor. AKP’nin Türkiye Yüzyılı’nın kadınlara sunduğu Türkiye, bir günde 8 kadının katledildiği bir ülke oldu.

Mücadele kadınlar için bu denli yaşam meselesi haline gelmişken, 8 Mart’ın kadın mücadelesi açısından anlamı da tartışma konusu olmaya devam ediyor.

8 Mart’ı “emekçi” kökeninden koparmaya çalışan liberal kimlikçilere karşı da, kadın mücadelesi kisvesi altında ayrımcılık yapmaya zemin yaratmaya çalışan ırkçılara karşı da 8 Mart’ın kökenini ve Türkiye topraklarındaki tarihsel yolculuğunu hatırlatmanın gerekli olduğunu düşünüyoruz.

Emekçi kadınların çifte bayramı

Çar’a karşı sokağa döken Petrogradlı kadın işçiler, 23 Şubat (8 Mart) 1917

8 Mart’ın kökeni, yaygın anlatıdan farklı olarak 1857’de New York’ta yakılan tekstil işçisi kadınların hikayesine dayanmıyor. Hatta böyle bir olayın yaşandığına dair ortada hiçbir kanıt veya belge yok.

Kaynaklar 1917 yılında Petrograd’lı kadın işçilerin ekmek ve barış talebiyle sokaklara dökülmesine işaret ediyor. Eski Rus takvimine göre 23 Şubat, miladi takvime göre 8 Mart günü, kadın tekstil işçilerinin savaşa ve açlığa karşı sokaklara dökülmesi, Çar’ın devrilip Geçici Hükümet’in kurulmasıyla sonuçlanan Şubat Devrimi’nin fitilini ateşliyor. Paris Komünü’nden sonra bir kez daha, kadınlar yeni bir ileriye atılımın öncüleri olarak tarih sahnesine çıkıyor.

Tarihte ilk Ulusal Kadınlar Günü 1909 yılında Amerikalı sosyalistler tarafından kadınların oy hakkı talebinin yükseltileceği bir gün olarak Şubat ayının son Pazar günü ilan edilmiştir.

Bu günün uluslararası alanda tanınıp kutlanmaya başlamasıysa 1910 yılında Kopenhag Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansı’nda olacaktır. Alman Sosyal Demokrat Partisi’nden Luise Zeitz ve Clara Zetkin’in önerileri üzerine konferans her yıl “Dünya Kadınlar Günü”nün kutlanmasını karar altına alır.

Dünyanın birçok ülkesinde kadınlar bu çağrıya kulak vermiştir. Çarlık Rusya’da, savaştan ve yoksulluktan yorgun düşmüş kadınlar ilk kez 2 Mart 1913 günü barış talebini yükselttikleri bir eylemle bu günü kutlar. 1921 yılındaysa Petrograd’lı kadın işçilerin ayaklanmasına ithafen 8 Mart tarihi saptanıp emekçi vurgusu eklenmiştir.

Düzen cephesinin 8 Mart’a ilgisi Soğuk Savaş döneminde başlıyor ve 8 Mart’ın Bolşevik kökenini saptırabilmek için 1857 mitine ilk defa bu dönem rastlanıyor. Bu konuda bir diğer girişim, Birleşmiş Milletler’in 1975 yılında 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” ilan etmesiyle geliyor.

Sonuçta 8 Mart günü, emekçi kökeninden saptırıldığında yılın 364 günü kadın çalışanlarına mobbing uygulayan, gericiliğe çanak tutan patronların bile “kutlayabileceği” bir güne dönüşüyor.

İlerici Kadınlar Derneği: Emekçi kadınların umut ve cesaret kaynağı

Türkiye’nin mücadele tarihinde, Osmanlı’dan itibaren kadınlar hep saflardaydı. Kadın mücadelesinin ilk kez toplumsallaşmasıysa, 1970’li yıllarda gerçekleşti. 3 Haziran 1975’te İlerici Kadınlar Derneği kuruldu. TKP öncülüğünde kurulan derneğin ilk başkanı Beria Önger oldu. İKD programatik olarak TKP çizgisini benimsiyordu. Yani emekçi kadınların mücadelesini savunuyor, kadının kurtuluşunun bütün insanlığın komünizmle kurtuluşundan bağımsız olamayacağını söylüyordu.

Dernek, kadınların mücadele aracıydı. Bildirilerin hazırlanmasından matbaada çoğaltılıp dağıtılmasına, eğitim çalışmalarından dernek lokallerinin temizliğine kadar bütün gündelik faaliyetler İKD üyesi kadınlar tarafından yapılıyordu.

1979 yılına gelindiğinde derneğin 33 şube ve 35 temsilciliği, ülke genelinde 15 bine yakın üyesi vardı. İKD tarafından çıkarılan “Kadınların Sesi” dergisinin tirajı 30 bine yaklaşmıştı.

İlerici Kadınlar Derneği eşit işe eşit ücret, doğum izinlerinin birleştirilmesi ve uzatılması, emekçi kadınlara kreş hakkı gibi emekçi kadınların hak taleplerinde bulunduğu birçok buluşma, kampanya ve yürüyüş düzenledi. Faşist barbarlığın ve savaş çığırtkanlıklarının yükselmesine karşı “Evlat Acısına Son”, “Askeri Üslere Karşı” imza kampanyası, “Füzelere Hayır” kampanyası gibi birçok kampanyayla barışı ve insanlığı savundu.

İKD’li kadınlar, mülakatlarında “İKD’nin kendilerine güven duymalarını sağladığını ve mücadele azim ve cesaretlerini arttırdığını” söyleyeceklerdi.

Memlekette 8 Mart

“Faşizm Anaların Siperini Aşamaz!”, 8 Mart 1979, Diyarbakır

Türkiye’de bu mücadele günü ilk defa Ankara’da 1921 yılında TKP’li iki kız kardeş Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova tarafından bütün zor koşullara rağmen kutlanmıştır. Ancak 8 Mart’ın kentli, köylü emekçi kadınlara yaygın bir şekilde ulaştırılması yıllar sonra İKD tarafından başarılacaktır.

Derneğin kuruluşunu 8 Mart 1975 tarihinde duyurmayı hedefleyen İKD, kuruluş hazırlıkları yetişmeyince bu yılın 8 Mart’ını Şişli Dostlar Tiyatrosu’nda 500 civarında kadının katılımıyla kutladı. Bu toplantı, 1980 yılına kadar her yıl daha fazla kadının katılımıyla daha fazla yerde yapılacak kutlamaların başlangıcıydı.

1976 yılında İKD, 8 Mart’ın kadınlar için resmi tatil ilan edilmesi konusunda girişimlerde bulundu ancak sonuç alamadı.

İKD yalnızca büyükşehirlerde değil, kasabalarda, köylerde, yani örgütlü olduğu her noktada 8 Mart’ı gündem etmiştir. 1977 yılında 16, 1978 yılında 30’u aşkın il ve ilçede kutlamalar yapılmıştır. 1979 yılında ise 8 Mart tüm haftaya yayılarak kutlanmıştır.

Yapılan buluşmalarda 8 Mart’ın öneminden söz eden konuşmalar yapılıyor, aydın ve sanatçıların katılımıyla çeşitli eğitim ve kültür sanat etkinliklerine yer veriliyordu. Vietnam, Angola, İran, Bulgaristan, Yunanistan, Sovyetler Birliği gibi ülkelerden konuklar davet edilip kadınların uluslararası dayanışması yükseltiliyordu. Yapılan buluşmalar bazen salon toplantıları, bazen yürüyüş, gösteri, kent meydanlarına pankart asmak, işçi kadınların işyerlerinde yemekhaneleri süslemesi veya yakalarına karanfil takması gibi çeşitli formlarda düzenleniyordu. 1979 yılında yalnızca İstanbul’da yapılan toplantıya 7 bin kişinin katılması kutlamaların yaygınlığı hakkında fikir verecektir.

‘Bugün biz sesimizi yükseltiyor, biz muhtıramızı veriyoruz’

İlerici Kadın Hareketi Durdurulamaz: İKD Açılmalıdır, İstanbul ve İzmir’den Ankara’ya Yürüyüş, 17 Temmuz 1979

1980 yılı 8 Mart’ına gelirken sıkıyönetim komutanlığı tarafından İKD resmi olarak kapatılmış ve her türlü gösteri ve yürüyüş düzenlenmesi yasaklanmıştı. Kadınların faşizmin baskılarına, yasaklara, hayat pahalılığı ve eşitsizliklere karşı haykırıyordu:

“Bugüne dek bu ülkeyi yönetip bu hale getiren IMF’ciler, holdingler, para babaları halkımıza muhtıra verdiler. Artık sıra biz emekçi kadınlarda. Bugün biz sesimizi yükseltiyor, biz muhtıramızı veriyoruz.”

İKD’li kadınlar Arjantin’deki Plaza de Mayo protestolarından esinlenerek 8 Mart günü tüm yurtta beyaz eşarplı eylemler düzenlemeye karar verdiler. İzmir’de 50 kadın gözaltına alındı, İstanbul’da beyaz eşarp takmak sıkıyönetim tarafından yasaklandı. Sıkıyönetimin bütün engelleme çabası ve baskılarına rağmen beyaz eşarplı kadınlar durdurulamadı. Mahallelerde, pazar yerlerinde “İKD Yaşayacak” ve “İlerici Kadın Hareketi Engellenemez” pankartlarıyla eylemler düzenlendi. Bildiriler dağıtıldı, pullar atıldı. 50’yi aşkın işyerlerinde işçi kadınlar 8 Mart’ı kutladılar. İşyerlerinde 8 Mart komiteleri oluşturuldu, toplantılar düzenlendi, bazı işyerlerinde kadınlar yemekhaneleri ve panoları süslediler. Kadınlar grevdeki işçiler ve siyasi tutukluları ziyaret ederek mücadele ve dayanışma gününü taşıdılar. İlerici kadınlar, gururla taşıdıkları beyaz eşarplarıyla IMF’cilere, holdinglere, para babalarına boyun eğmediklerini gösterdiler.

Eşit ve aydınlık bir ülke emekçi kadınların omuzlarında yükselecek

44 yıl sonra bugün, 1980 darbesi ve onun devamcısı AKP iktidarının patronlarla, tarikatlarla el ele vererek ülkemizi getirdiği noktadayız. Emekçi kadınlar yılın diğer bütün günleri patronlara, gericilere karşı sürdürdüğü mücadeleyi bugün daha da yükseltiyor.

Görüyoruz ki burjuvazi 8 Mart’ı emekçi kadınlardan çalıp kendisi için kullanışlı bir aparat haline dönüştürmek istiyor. Holdingler sosyal medyadan duygusal mesajlar yayınlıyor, işçi kadınların eline bir gül, bir indirim çeki tutuşturup geçmek istiyorlar. Hatta bir gazeteci 8 Mart vesilesiyle röportaj yapmak istediğinde mikrofonu emekçi bir kadına değil eski TÜSİAD başkanı patron kadın Ümit Boyner’e uzatmayı tercih ediyor. Boyner uzun uzun nasıl kadınlara istihdam yarattıklarını, derneklere fonlar verdiğini anlatıyor. Cumhuriyet burjuvazisinin Cumhuriyet için elinden geleni yaptığını söylüyor. Kendisinin pandemi döneminde fırsatçılık yaparak mağazalarında çalışan işçilerin çalışma saatlerini arttırıp maaşlarını gasp ettiğinden bahsetmek, TÜSİAD’ın Cumhuriyet’i yıkan ve ülkemizi patronlar ve tarikatlar için dikensiz gül bahçesine çeviren AKP ile işbirliğinden bahsetmek aklına gelmiyor.

8 Mart’ın kökenine, ismine dair tartışmalar eskimiş olsa da, tartışmanın tarafları ve temsil ettikleri hala günceldir. Bir tarafta patronlar, hilafet sevdalıları, faşistler, Cumhuriyet düşmanları diğer tarafta ilerici, emekçi kadınlar, komünistler diğer tarafta. Ve emekçi kadınlar olarak nasıl yaşamlarımıza, bedenlerimize, memleketimize sahip çıkıyorsak mücadele günümüze de sahip çıkacağız. Eşit ve aydınlık bir ülkeyi hep birlikte kuracağız!

* Bağcılar Kadın Dayanışma Komitesi (KDK) üyesi