‘Türkiye düzeninin laiklik sorunu’

TKP Kayseri İl Örgütü'nde yapılan toplantıda, toplumun laiklik arzusu ve düzenin bunu yönetme çabasının yarattığı yeni tehditler ele alındı.

Haber Merkezi

TKP Kayseri İl Örgütü'nde Doç. Dr. Nevzat Evrim Önal'ın katılımıyla "Hilafetçi - Türkçü gerilimi: Çelişki mi, yönetme planı mı?" konulu bir tartışma gerçekleştirdi. 

Nevzat Evrim Önal konuşmasına yakın geçmişte yaşanan üç olayı hatırlatarak başladı. Bunlar, Suudi Arabistan'da oynanacak olan Süper Kupa final maçının son anda iptal edilmesi, 1 Ocak günü İstanbul Galata Köprüsü'nde yapılan ve hilafetçi bir gövde gösterisine dönüşen Filistin mitinginin ardından hilafet bayrağı taşıyan bir kişi ile bu bayrağa öfkelenen bir genç arasında çıkıp büyüyen kavga ve Diyarbakır Kulp'ta bir imamın Cuma namazı hutbesinde hayatını kaybeden askerlerle ilgili kısmını ile kaymakamın önce hutbe sırasında sözlü olarak müdahale etmesi, devamında ise müezzin odasında imamı tartaklamasıydı.

Önal bu üç olayın, gerçek toplumsal gerilimlerin yansıması olduğunu ancak bir yandan da bu gerilimlerin yerleşik düzenin içinde, hatta büyük ölçüde siyasi iktidar bloğunun içinde tutularak sürdürülme çabasının göstergesi olduğunu söyledi. Nevzat Evrim Önal bu gerilimin kaynağının "Türkiye'de sermaye düzeninin genel olarak cumhuriyet, özel olarak da laiklik sorunu olduğunu" vurguladı.

Solun iki travması

Önal laikliğin, tüm dünyada "ideolojik haritanın solunda" yer aldığını, sağın ise esasen muhafazakâr ideoloji ile laikliğin karşısında konumlandığını söyledi. Buradan devamla Önal, Türkiye'de bu konuda bir tuhaflık olduğunu, tuhaflığın ise solun iki travmasından kaynaklandığını dile getirdi. Birinci travmanın 12 Eylül darbesi ve devamında devletin resmî ideolojisi olarak Türk-İslam sentezinin belirlenmesinin aynı anda solun toplumsal alanını ve laikliğin düzen içerisindeki rolünü daraltması olduğunu dile getiren Önal; ikinci travmanın ise 1990'larda ve 2000'lerin ilk 10 yılında liberalizmin etkisinden kurtulamamış ve laiklik konusunda liberal tezlere teslim olmuş olmasını söyledi. Bu ikinci dönemde solda "tarikat ve cemaatlerin sivil toplum örgütleri, dinselleşmenin ise demokratikleşme olduğunun zannedildiği" ve "solun 1923 cumhuriyeti ile hesaplaşmaya girişen liberalizmin peşine takıldığını, laikliği devletin baskı aygıtının bir parçasından ibaret görmeye başladığını" vurguladı.

Bu iki travmanın ardından, Türkiye'de solun laikliği temsil etme yeteneğinin zayıfladığını söyleyen Önal, yalnızca Türkiye Komünist Partisi'nin bu süreçte tavizsiz bir laikliği sürekli savunduğunu ifade etti.

Sağ laikliğe vaziyet ediyor

Önal sözlerine, bütün bu sürece rağmen Türkiye'de toplumun laikliğe sahip çıkmak konusunda çok güçlü bir direniş gösterdiğini, bunun da düzen açısından büyük bir sorun olduğunu vurgulayarak devam etti. "Halkın laiklik özleminin ve laikliğin devlet katından kovulmuş olmasından kaynaklanan öfkesinin liberalleşen sosyal demokrasi tarafından kapsanamadığını" ifade eden Önal, "öte yandan Gezi Direnişi'nin bu öfkenin ne denli kitlesel ve düzen açısından tehlikeli olduğunu gösterdiğini" vurguladı. Bu yüzden düzenin, laiklik konusundaki toplumsal hassasiyeti başıboş bırakamayacağını söyleyen Önal; "önce İyi Parti, ardından Zafer Partisi'yle birlikte ortaya çıkan seküler milliyetçi siyasetin toplumdaki yaygın laiklik hassasiyetinin en azından bir kısmının adresi haline getirilmeye çalışıldığını" dile getirdi.

"Yeni Osmanlıcılığın bir unsuru olan hilafetçilikle, bunun karşısında konumlandırılan ırkçı sekülarizm arasındaki gerilimin, sermaye düzeninin laiklik sorununu yönetmek için başvurduğu yöntem" olduğunu vurgulayan Önal, "bu yöntem bir yanda Türk halkının onurlu biçimde savunduğu laikliği ırkçılık gibi alçak bir ideolojiyle kirletmeyi hedeflemekte, diğer yanda Türkiye toplumunun göçmen sorunu ve Kürt sorunu gibi fay hatlarına dinamit döşemektedir." dedi.

Bu durumun, solun laikliği geri kazanmasının ne denli acil bir görev olduğunu bir kez daha hatırlattığını vurgulayan Önal, "Türkiye Komünist Partisi'nin ve Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi'nin bu konudaki tereddütsüz hamlelerinin öncü niteliğinde olduğunun ve mutlaka güçlendirilmesi gerektiğinin" altını çizdi.

Kürt hareketinin makas değişikliği  

Önal sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu denklemde, 1923 cumhuriyetiyle onu reddetmeye dayalı bir hesaplaşmaya giren bir diğer faktör de Kürt milliyetçiliğidir. Geçmişte bu konuda liberal bir çizgi izleyen Kürt milliyetçiliği, son dönemde Selahattin Demirtaş'ın geçtiğimiz iki ay zarfındaki savunmasında çerçevesini çizdiği, Abdullah Öcalan'ın 2013 Nevruzunda okunan mektubundaki 'islam bayrağı altında ortak yaşam' vurgusunun devamı niteliğindeki Kürt-İslam sentezci pozisyon benimsemiştir. Bu hem Kürt hareketine AKP ile yeni bir müzakere kapısı açmakta, hem de seküler ırkçılığa yeni bir beslenme alanı sağlamaktadır. Bu gelişme Türkiye açısından son derece tehlikelidir. Türk ve Kürt milliyetçiliğinin sivil kitle tabanlarını da içerecek biçimde bu şekilde birbirinin karşısına konacağı bir düzenek, Türkiye'nin en temel toplumsal fay hatlarından birine dinamit döşemek, sonra da bu fay hattında biriken enerjiyi kontrollü patlamalarla tahliye etmeye kalkışmak demektir."

Önal buradan devamla, "Kürt milliyetçiliğinin en naif çerçevede dahi 'solcu" olarak tanımlanamayacak hale geldiği bu ortam, Türkiye soluna yıllardır kaçtığı bir görevi hatırlatmaktadır. O görev, Kürt emekçilerinin sınıfsal bir eksende örgütlenmesi ve Kürt emekçiler üzerinde Kürt milliyetçiliğinin etkisinin zayıflatılmasıdır." dedi.

Yönetme iddiası ve işçi sınıfının sözcüsü olmak

Önal konuşmasının son bölümünde Türkiye Komünist Partisi'ni bugün tanımlayan iki temel unsur olduğunu söyledi. Bunlardan birincisinin Türkiye'yi yönetme iddiası, ikincisinin ise Türkiye işçi sınıfı adına konuşma, onu temsil etme iddiası olduğunu dile getiren Önal, sözlerini "TKP bu iki göreve de hazırdır. Yerel seçim çalışmalarımıza yükselttiğimiz komünist belediyecilik vurgumuz ve Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi'nin kuruluşunda üstlendiğimiz rol bu iddiamızın göstergesidir. Türkiye işçi sınıfını daha fazla yoksullaşmaktan da Türkiye'yi dağılmaktan da kurtaracak olan, bu iddianın gerçeğe dönüşmesidir." şeklinde tamamladı.