Suriye kartı seçimlere giderken AKP'yi kurtarır mı?

Çavuşoğlu'nun açıklamaları Suriye'de AKP destekli gruplar tarafından protesto edildi, AKP'nin Suriye sorunu çeşitlendi. Peki attığı adımlar seçim öncesi AKP'yi Suriye başlığında rahatlacak mı?

Özkan Öztaş

Geçtiğimiz günlerde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Büyükelçiler konferasında yaptığı açıklama, Suriye'de yıllardır yatırım yaptıkları ÖSO'cuların Şam'la görüşmesini istemeleri kendilerine büyük bir tepki olarak dönmüştü.

Gerçekleştirilen protestolar sırasında Türkiye destekli gruplar protestolar düzelemiş, Türk bayrağının yakılması görüntüleri ülkede gündem olmuştu. Protestolar sırasında Türkiye'ye ait ikonların ve sembollerin tahrip edildiği görüntüler ortaya çıkmıştı.

AKP'nin seçim yatırımı mı?

Son zamanlarda hemen hemen her siyasi gelişme seçime dönük bir perspektifle sorgulanıyor, iktidarın ne tür bir hesabının olduğu tartışılıyor.

Suriye'de yaşanan son olaylarda da akıllara gelen olgulardan bir tanesi AKP'nin seçim öncesinde, dış politikadaki atacağı adımlar ile, Türkiye'deki bazı milliyetçi grupları konsolide etme ihtimali ya da bir tur seçim yatırımı üzerinden değerlendirilmesi olmuştu.

Ancak Suriye sahasına baktığımızda işlerin bu kadar da kolay olmadığı, en azından Suriye denkleminde kendisini sıkıştıran birden fazla başlığın olduğunu görüyoruz.

Dolayısıyla da AKP'nin geçmiş dönemlerde olduğu gibi dış politikada "bir taşla iki kuş vurduğu" bir olanağı, Suriye başlığında yakalama ihtimalinin görece daha zayıf olduğu yorumları öne çıkıyor.

Bir süredir Türkiye'nin güvenlik kaygıları başlığında öne çıkan bazı gündemlerin Suriye devletinin de çıkarlarıyla örtüştüğü bir sürece girmiş bulunuyoruz.

Çavuşoğlu pandoranın kutusunu mu açtı?

Çavuşoğlu'nun 13. Büyükelçiler Konferansı'nda gelen sorulara verdiği cevaplar, Suriye başlığındaki yeni bilgiler ya da yeni açıklamalar değildi.

Türkiye dış politikası ve onun bugünkü sözcüsü Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye ve Suriye denkleminden bakıldığında uzunca sayılabilecek bir zamandan beri Suriye'deki "muhalif gruplar" ile Şam hükümeti arasında bir masa kurulması gerektiği ve bir uzlaşı ihtiyacından söz ediyor. Türkiye Astana ve Soçi görüşmelerinde de buna göre pozisyon alıyor.

O halde Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adı verilen Türkiye destekli silahlı gruplar Çavuşoğlu'nun açıklamasına neden bu denli tepki verme ihtiyacı duydular. 

Bu öncelikle Türkiye'nin uzunca bir süredir dünya kamuoyunda da gündeme gelen Suriye politikalarındaki başarısızlığıyla alakalı.

Suriye'deki cihatçı çeteler ve İslamcı gruplar açısından bakıldığında ne Emevi Camii'nde cuma namazı kılındı ne de Şam hükümeti uluslararası alandaki meşruiyetini kaybetti. 

İkinci konu ise bu Siyasal İslamcı projenin aynı zamanda uluslararası alanda da geriye düşmüş olması.

Müslüman Kardeşler hareketinin ve Orta Doğu'daki yaygın İslamcı örgütlenmenin totaldeki başarısızlığı, Suriye denkleminde de Özgür Suriye Ordusu gibi Türkiye destekli İslamcı grupların geriye düştüğü örnekleri var etti.

Suriye'de dar bir alana sıkışan bu gruplar için bir gelecek projeksiyonu çizilemiyor. Dolayısıyla da bu gruplar kaygılılar. Türkiye'nin sınıra duvar örmesi, olası bir sıkıntıda Türkiye ile Şam hükümeti arasındaki silahlı grupların sıkışması ihtimalini ortaya çıkarıyor.

Son olarak buradaki silahlı gruplar, NATO üyesi bir ülke olan Türkiye açısından, uyguladıkları icraatlarla uluslararası denklemde AKP'nin gelecekte başına daha büyük işler açmaya vesile olacak sorunlar yaratabilir. Bu da sahada AKP'nin zaman içinde bu gruplardan kurtulmayı tercih edebileceği söylemlerini güçlendiriyor. 

Erdoğan'ın Suriye'deki Kürt kartı seçimler için bir yatırıma dönüşür mü?

Gündemdeki tartışmalardan biri de Erdoğan'ın, Suriye'de Fıratın doğusunda yer alan Kürt örgütlenmeleri için bir güvenlik tehdidi tanımlanması yapması ve seçimler öncesinde Suriye'ye askeri bir hareket düzenleyerek, Türkiye'deki milliyetçi grupları konsolide ederek bir tür seçim yatırımı yapması.

Ancak hem Türkiye hem de uluslararası denklemden bakıldığında bu işin o kadar da kolay olmayacağı görülüyor.

Öncelikle AKP, Türkiye'deki Kürt emekçilerin oylarını tek kalemde silebilme lüksüne sahip değil. Seçimlerde Kürt seçmenin oylarının belirleyici bir faktör olduğu gerçeği, Suriye'ye dönük operasyonlarda AKP'nin elini güçleştiriyor. 

Diğer taraftan AKP kendi oy tabanında hiziplerin var olduğu ve milliyetçi çizgideki siyasetlerin çeşitlendiği bir düzlükte Kürt oylarını gözden çıkarma şansını yitirmiş görünüyor. Dolayısıyla bir süredir gündemde yer alan AKP'nin "İmralı kartı" Erdoğan'ın seçimleri dönük araçlarından biri olarak tarif ediliyordu.

Diğer bir konu ise Esad'ın Suriye'deki güvenlik politikaları ile AKP'nin bugün Fırat'ın doğusunda somutladığı güvenlik tehdidinin örtüşüyor olması. Yani Erdoğan'ın Fırat'ın doğusuna dönük bir askeri harekatın aynı zamanda Şam Hükümeti'nin de işine geleceği bir başka gerçek. Bu gerçeğin ise seçimlerden önce Türkiye'de kesin bir zafer ve seçim yatırımına dönüşmesi düşük bir ihtimal olarak görünüyor.

Son olarak Suriye'deki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) şemsiyesi altında örgütlenen ve merkezini Kürt hareketinin çektiği silahlı gruplar, Türkiye'nin olası bir saldırısı ihtimaline karşı bugün Şam Hükümeti ile ilişkileri arttırmış ve geçmişe kıyasla bazı noktalarda iyileşmeler sağlanmış durumda. Ve dolayısıyla böyle bir askeri harekat ihtimali Suriye'deki Kürt grupların sıkıştırmaktan ziyade Şam Hükümeti ile buluşturmaya vesile olabilir. Hatta son gerçekleşen protestolarda bazı ÖSO destekçici gruplar El Bab'taki eylemlerde, kazanımları korumak için ABD destekli SDG ile masaya oturmak gerektiğini ifade eden pankartlar taşımıştı. 

Suriye'ye dönük olası bir askeri hareket mümkün mü?

Türkiye'nin ve dünyanın içinden geçtiği dönemde bir çok noktada ve bir çok başlıkta askeri hareketlenmelerin arttığı ve bunların olası çatışmalara ve savaşlara dönüşebilme ihtimalinin yüksek olduğu biliniyor. Dolayısıyla teknik olarak Türkiye'nin Suriye'ye dönük kesinlikle askeri bir hareket düzenlemeyeceğini söylemek yanlış olacaktır. Doğru ifade böylesi bir askeri harekatın Türkiye için artılarından fazla eksiklerinin olma ihtimalidir.

Gerek Amerika gerekse Rusya bir süredir bu başlıkta verdikleri mesajlarla, Türkiye'ye bir tür kırmızı ışık yakıyor. Örnek olarak Suriye'deki güvenlik politikalarına dönük yapılan Rusya ve ya Amerika merkezli buluşmaların zaman zaman Türkiye'nin kontrol ettiği bölgelere yakın yerlerde gerçekleşmesi, Türkiye'ye dönük bir mesaj olarak yorumlanmıştı.

Türkiye'nin kontrol ettiği bölgelere yakın noktalarda gerçekleştirdiği operasyonlar belli açılardan etkili olurken diğer yandan ise henüz askeri operasyon açısından ihtiyaç duyulan zemini yaratmaya yetmiyor. Türkiye'nin olası saldırı ihtimaline karşı aynı zamanda Suriye'deki siyasi ve askeri merkezler gerekli hazırlıklarını da yapmaya devam ediyor. Dolayısıyla Türkiye'nin gerçekleştireceği askeri operasyonlar daha önce gerçekleştirdiği örneklere kıyaslan daha fazla zorlanacağı bir lokasyonu işaretliyor.

'Kardeşim Esad' süreci mümkün mü? Veya terörün akrep olduğu gerçeği

Türkiye ile Suriye arasında fiilen sonlanan diplomatik ilişkileri ve büyük ölçüde sınırlanan ticari işlemleri, masanın yeniden eskisi gibi kolayca kurulabilme ihtimalinin olmadığını gösteriyor. 

Öncelikle Şam Hükümeti açısından Türkiye, Suriye'de mevcut bulunduğu bölgelerde fiilen işgalci olarak tanımlanıyor. Türkiye'nin buralarda posta kurumları açması, hastaneler kurması ve yine inşa ettiği bir çok noktaya Türkiye'den atamalar yapması filan bir işgal örneği olarak geçiyor uluslararası anlaşmalara göre. Çünkü buradaki örnekler Türkçe tabelalar Türkçe logolar ile hayata geçiriliyor. Türkiye destekli grupların AKP'yi protesto ettikleri örneklerde PTT kurumlarını, hastaneleri ya da millet bahçelerini merkez olarak seçmesi de bu nedenle tesadüf değil.

Diğer bir konu artık sürecin AKP'nin aleyhine ilerliyor olması ve bu açıdan zaman kaybeden öznenin Erdoğan olduğu gerçeği. 

Türkiye'nin desteklediği silahlı grupların, bu desteği kaybetme ihtimaline karşı tedirgin oldukları görünüyor. Dolayısıyla da ortaya çıkan görüntüler ve gerçekleşen eylemler aslında Türkiye'nin Suriye'deki Siyasal İslamcı gruplara verdiği desteğinin boyutlarını da gösteriyor.

Her ne kadar iki iktidar arasında iletişim artıyor görünse de bu şartlar altında kısa vadede ve basit bir şekilde bir tür "Erdoğan-Esad" işbirliğinin yeniden başlama ihtimali kolay görünmüyor. Her şeyden önce Suriye, Türkiye'nin Suriye topraklarından bir an önce çekilmesini ve desteklediği silahlı gruplarla da ilişkilerini kesmesini talep ediyor.

Savaşın ilk yıllarında Türkiye'nin desteklediği cihatçı gruplar karşısında Esad'ın söylediği "Terör bir kart değildir. Kolayca cebininize koyamazsınız. Çünkü terör akrep gibidir, ilk fırsatta cebine girdiği kişiyi ısıracaktır.” cümlesi bugün sıklıkla hatırlanıyor.