Sektör emekçileri anlatıyor: Turizm 'patladı' mı?

22 Haziran-18 Temmuz tarihleri arasında Antalya'ya gelen turist sayısı 1 milyon 200 bin dolaylarında. Turizm patronlarının yüzü gülerken sektörde çalışan emekçilerin durumu nasıl?

Haber Merkezi

İki yıla yaklaşan pandemi süreci, dünya genelinde emekçi sınıflar için yaşam koşullarını daha da zorlaştırdı, işsizlik ve yoksulluğun artmasına neden oldu. İlk vakanın görülmesinin üzerinden bir buçuk yıl geçen Türkiye için de bu süreç farklı ilerlemedi. Emekçiler bir taraftan kendilerine dayatılan ücretsiz izinlerle boğuşurken, diğer yandan kısa çalışma ödeneği adıyla dağıtılan sadaka niteliğinde bir gelirle geçinebilmenin yollarını bulmak zorunda bırakıldı.

Pandemi sürecinden en çok etkilenen sektörlerden bir tanesi hiç kuşkusuz turizm sektörü. Halihazırda sezonluk olarak çalışan, yılın en az 4 ayını işsiz olarak geçiren turizm emekçileri, pandemi sürecinde daha uzun süreli işsizlikle karşı karşıya kaldılar.

Turizm gelirlerinde 2020 sezonunda yaşanan düşüş doğrudan bu sektörde çalışan emekçilere yansıdı, kısa süreli çalışabilen turizm emekçileri umutlarını 2021 sezonunda yaşanacak olan artışa bağladılar.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Mayıs ayında yaptığı açıklamada ''30 milyon turist hedefimizi koruyoruz'' dedi.

Temmuz ayı ile birlikte kısıtlamaların kaldırılması ve yurt dışı uçuşların başlamasıyla turizm sektöründe bir ''canlılık'' yaşanmaya başladı.

Turizm sektöründe yaşanan bu hareketlilik Türkiye'de turizm denince akla ilk gelen kentlerden biri olan Antalya'ya da yansıdı.

Turizm Ajansı'nın 18 Temmuz tarihli haberine göre 22 Haziran-18 Temmuz tarihleri arasında Antalya'ya gelen turist sayısı 1 milyon 200 bin dolaylarında.

Rus turistlerin yoğun olarak tercih etmesi nedeniyle ''Küçük Moskova'' olarak da anılan Kemer ilçesinin belediya başkanı Necati Topaloğlu, yaptığı açıklamada ''Bayramla birlikte otellerimizde doluluk oranı yüzde yüze ulaştı. Yaz sonuna kadar 3 milyon turisti ağırlamayı hedefliyoruz'' dedi. 

Turizmdeki bu hareketlilik elbette turizm patronlarını sevindirirken sektörde çalışan emekçiler için aynı şeyi söylemek mümkün görünmüyor.

Antalya'da çalışan turizm emekçileriyle bu ''canlılığın'' iş koşullarına nasıl yansıdığını konuştuk. Gelin bir de turizm emekçilerine kulak verelim.

Temmuz ayı ile birlikte ülkeye yabancı turist girişinin başlamasıyla turizm sektöründe bir canlanma başladı. Bu canlılık hali çalışma koşullarınıza nasıl yansıdı? 

Varol: Koşullar çalıştığımız şirketlere göre değişiyor. Benim çalıştığım şirket bir nebze olsun diğerlerinden daha iyi diyebilirim. Buna rağmen fazla mesailer  ödenmiyor. Günün yaklaşık olarak 12 ila 13 saat ayakta çalışarak geçiyor ve inanın bu yine diğer şirketlere göre iyi olan yönlerinden. Bazı duyumlar alıyorum yine arkadaşlarımdan 16 saat çalıştırılan, ''İşin var dua etde çalış'' denilen arkadaşlarımız var. Koşullar iyileştirilmedikten sonra bu devran hep patrona kar olarak geri dönüyor, işçilere yansımıyor.

Oğuz: Evet turizmde canlanma başladı ama bu canlanma sadece ekonomik değil, korona pandemisinde de bir canlanma oldu. Vakalar giderek artıyor. Bu canlanmanın çalışma hayatımıza ekonomik olarak hiçbir katkısı yok, aksine daha uzun saatler calışıp daha az para kazanmaktayız geçtiğimiz senelere göre.

Emine: Bu artışla beraber daha ağır iş yükümüz oluştu ve mesai saatlerimiz olarak arttı.Ücretlerimiz aynı ve ekstra mesailerimiz de ödenmiyor, normal mesai olarak görüyorlar.

Resul: Yoğunluktan dolayı ücretsiz izin vs gibi bizi mağdur edecek bir durum yok şu anda. Aksine haftada  2 mesai ve izinler iptal ediliyor. Tamam işsiz kalmıyoruz ama çok fazla yıpranıyoruz. 

Çalıştığınız işyerinde pandemi kapsamında nasıl önlemler alınıyor? Bu önlemler sizce yeterli mi? 

Oğuz: Sözde önlemler alınıyor, pandemi odaları kuruluyor. O pandemi odalarına servis yapan personel daha fazla ücret alıyor. Bu nasıl bir düzen ki insanlar 3-5 kuruş fazla para kazanabilmek için hayatlarını hiçe saymak zorunda kalıyorlar. Biz lojmanda kalıyoruz, 1 kişilik olan odalarda 3 kişi kalıyoruz.

Varol: Önlemin sadece adı var. Maske dışında alınan bir önlem yok, onu da çalışanlar takmak zorunda. Misafirlere maske önlemi yok, sadece ateş ölçümü var onda da hepsine yetişmek imkansız. Kısacası alınan önlemler göstermelik önlemler, sadece lafta kalıyor. 

Resul: Alınan önlemler var ama ne kadar yeterli bilmiyorum. Sadece maske takma zorunluluğu var personel için. Sosyal mesafeye uyulmuyor, yoğunluktan dolayı masalar iç içe geçmiş durumda. Personel de yetersiz kalıyor bu yüzden temizliğe çok da önem verilemiyor.

Emine: Pandemi önlemleri sözde alınıyor. Herhangi bir tedbir söz konusu değil, pandemi yokmuş gibi çalıştırılıyoruz.

Kültür ve Turizm Bakanlığı bu yıl  30 milyon turist hedefi açıklamıştı. Sizce bu hedef turizm çalışanlarına nasıl yansıyacak?

Varol: Bize yansıyacak sadece iş yükü var! Çok çalışmak, daha fazla üretmek ve fazla mesai ücreti almamak olarak yansıyacak. Köle gibi sadece yemek aralarında mola vermek ve zamanla yarışmak olarak yansıyacak. Koşullar biz turizm çalışanları için hiçbir zaman iyi olmadı, olmayacak da. Bizler bir dayanışma içinde olmadığımız her an kaybetmeye ve sömürülmeye  mahkumuz.

Oğuz: Biz çalısanlara o gelen turistlerin hiçbir katkısı olamayacak çünkü 2 senedir çalışamıyoruz. Bu sene kazandığımız paralar ile sadece bu süreçte yapmak zorunda kaldığımız borçların faizini ödeyebiliriz.

Emine: Turizmdeki artış turizm çalışanlarının değil, patronların ve sermayedarların işine yarayacak. Yıl sonunda sermaye artışından emekçiler herhangi bir pay alamayacak ve ek  mesai ücretleri ödenmeyecek.

Son olarak bundan sonrası için sizce turizm emekçileri çalışma koşullarının düzelmesi için ne yapmalı?

Oğuz: Bence şu anda yapılması gereken tek şey örgütlenmek.

Varol: Birlik olmalı, tek kalmamalı, hakkını aramak için birlik ve dayanışma içinde olmalı. Bizler azınlık değiliz aslında.
Turizm emekçileri olarak yanyana, omuz omuza mücadele edersek kazanabiliriz; o zaman haklarımızı ve fazla çalışma mesailerimizi alabiliriz. Hatta artık mevsimlik işçi olmaktan bile kurtulabiliriz. Kaybedecek neyimiz kaldı ki! Açlık sınırı altında yaşamak için mücadele ediyoruz, yazın çalışıp kışın boşta kalıyoruz, yazın kasalarını doldurduğumuz patronların bizi düşündükleri yok. Kışın borçlanıp yazın geri ödüyoruz ve bu kısır döngü hep böyle devam ediyor. 

Emine: İş koşullarının düzeltilmesi, tanımlı iş, mesai saatlerinin normalleştirilmesi gerekiyor. Ayrıca fazla mesai ücretlerinin ödenmesi ve insanlara sosyalleşmek için alan yaratılması gerekiyor. Bütün bunlar ancak birlikte mücadele ederek elde edebileceğimiz haklar.