İran'da tarihin en düşük katılımlı seçimi: 'Halk bu seçenekleri kabul etmiyor, meşruiyet krizi büyüyecek'

İran'da Mehsa Amini protestolarının ardından yapılan ilk seçimlerde katılım yüzde 41'de kaldı. Halkın yoksulluğa ve baskıya karşı tepkisi büyürken, iktidarın meşruiyet krizi de artık kapıda.

Can Kuyumcuoğlu

İran'da geçtiğimiz cuma günü, İslam Cumhuriyeti'nin kuruluş yılı olan 1979'dan bu yana ülkenin en düşük katılımlı genel seçimi yapıldı.

Parlamento ve Uzmanlar Meclisi seçimlerinin yapıldığı ülkede, 61 milyon seçmenden yalnızca 25 milyonunun sandığa gittiği kaydedildi. Bu, yüzde 41'lik bir katılım oranına tekabül ediyor.

Başkent Tahran'da katılım oranı yalnızca yüzde 24'te kalırken, katılımın yüzde 7 ila 8 gibi rekor düzeyde düşük oranda kaldığı bölgeler de görüldü.

İran'da Parlamento ve Uzmanlar Meclisi seçimleri geçtiğimiz cuma günü yapıldı

Bu, 22 yaşındaki Mehsa Amini'nin ahlak polisleri tarafından öldürülmesine karşı ülke genelinde yapılan protestoların ardından yapılan ilk seçimdi.

Ülke tarihinin en düşük katılımlı seçimler sonucunda Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi öncülüğündeki muhafazakar kanat parlamentoda çoğunluğu elde etti. 

Bununla birlikte, seçim bölgelerinin kimisinde adayların hiçbirinin gerekli oyu alamaması, kimisinde ise bazı adayların barajı aşamaması nedeniyle seçimler ikinci tura kaldı. Bu kapsamda, parlamentodaki 290 koltuktan 245'i ilk turda belirlenebildi.

Halk boykot etti, iktidarın meşruiyeti sorgulanmaya başladı

Reisi, seçim sonuçlarını, "muhaliflere ağır darbe olarak" nitelese de, düşük katılım oranının iktidar için şu anda bir meşruiyet sorunu yaratacağına dair değerlendirmeler oldukça yaygın.

Ülkede yapılan seçimi ve düşük katılım oranını, şu anda Giresun Üniversitesi'nin Uluslararası İlişkiler bölümünde görevli olan İranlı akademisyen Dr. Abbas Karaağaçlı'yla konuştuk.

Ülkedeki Mehsa Amini protestolarından sonra halkta seçimlere karşı muazzam bir duyarsızlık ve boykot tavrı oluştuğuna dikkat çeken Karaağaçlı, bunun yanında İran halkının artan yoksulluğa da tepki gösterdiğini ifade etti. Karaağaçlı, yönetimdeki muhafazakarların yanı sıra reformist kanada da tepki gösteren halkın, iki tarafa karşı yeni bir seçenek arayışında olmasının seçimlere katılım oranının düşük olmasında etkili olduğunu vurguladı.

Dr. Abbas Karaağaçlı

'Hükümetler meşruiyetini hep seçimlerden alıyordu'

Karaağaç ülkede yapılan seçimlere ilişkin değerlendirmesinde, İran’ın siyaset hayatında son 40 yılda kendi içlerinde muhafazakarlar ve reformistler olarak ayrılan ana siyasi akım ortaya çıktığını anımsattı. İki akımın da İslam Cumhuriyeti’ni kabul ettiğini, mevcut siyasi sistemi benimsediğini vurgulayan Karaağaç, ikisi dışındaki tüm siyasi akımların zaten geçmişte tasfiye edildiğini hatırlattı.

İran’ın siyasi sisteminin karmaşık olduğunu dikkat çeken Karaağaç, ülkede birbirlerinden bağımsız birçok kurumların, meclislerin olduğuna işaret etti. Karaağaç, ülkedeki siyasi yapıyı ve parlamentodaki muhafazakar-reformist çekişmesini şöyle anlattı:

"Başta bir dini lider Ayetullah Hamaney var. Onun birçok yetkisi var. Onun altında seçimlerle gelen 77 kişilik bir Uzmanlar Meclisi bulunuyor. Bu meclis de dini lideri seçiyor, birçok yetkisi var. Ardından 290 milletvekili olan İslami Şura Meclisi adlı parlamento var. Bu parlamento, reformistlerle muhafazakarlar arasında hep çekişmelere sahne oldu. Muhafazakarlar daha katı, baskıcıyken, reformistler liberal düşünceye daha açık olan grup. Parlamentonun ardından da yerel yönetimler geliyor. Altı üyesi din adamlarından, diğer altı üyesi hükümete yakın kurum yetkililerinden oluşan Anayasa Koruma Konseyi, seçimdeki adayları süzgeçten geçiriyor."

Bu seçimlerde daha önce görülmemiş müthiş bir boykot çağrısı yapıldığını söyleyen Karaağaç, örgütlenen boykotu ve İran hükümetinin bu alanda yaşayacağı sıkıntıyı şöyle değerlendirdi: 

"İran hükümeti, 1979’da kurulmasından bu yana meşruiyetini hep seçimden aldığını göstermeye çalışır halka. Yani, her zaman karar mercii halktır. Bu seçimde halkın büyük bir çoğunluğunun sloganı şuydu: Her bir oyda rejimin meşruiyetine katkı sağlayacaksın, oy vermeye gitme. Hükümetse halkı seçimlere katılarak, dünya kamuoyunda meşruiyetini güçlendirme çabasındaydı."

'Reformistler de yetersiz kaldı, halk seçimlerden git gide soğudu'

Şu anki hükümetin muhafazakar kanattan kurulu olduğundan bahseden Karaağaç, önceki reformist hükümetlerin yetersizliğine de dikkat çekti:

"Öncesinde Hatemi ve Ruhani döneminde hükümette reformistler vardı. Onlar da yetersiz kalmışlardı. Kadın hakları ve insan haklarıyla ilgili vaatlerle başa gelen reformist cumhurbaşkanlarının yetersiz kalması ve dini eksenden çıkmamaları onların halk nezdinde inandırıcılıklarını yitirdi.

Halk bu süreçlerde seçimlerden git gide soğudu.

İran’da seçime katılım zorunlu değil. Ancak kamu işçilerinin, seçimlere katılmamaları durumunda fişlenme durumları söz konusu. Buna rağmen seçimlere katılım çok düşük oldu."

'Sosyal medyada güçlü bir kampanya yürütüldü'

İran’da sosyal medyanın çok güçlü kullanıldığını aktaran Karaağaç, seçimlere dair sosyal medyada büyük çapta boykot kampanyası başlatıldığını kaydetti. Karaağaç, "Sosyal medyada, seçimlere katılımın Mehsa Amini protestolarından sonra verilen çok sayıda idam kararlarının onayı anlamına geleceğine dair güçlü bir kampanya yürütüldü. Seçimlere katılımın düşük olmasının birçok sebebi var. Mehsa Amini protestolarının ardından yaşananların yanı sıra ülkedeki yoksulluğun artması da katılımdaki düşüklüğün önemli bir nedeni" diye konuştu.

İran'da 2022'de Mehsa Amini'nin ahlak polisi tarafından öldürülmesinin ardından büyük protestolar gerçekleşmişti.

Halkın diğer tepkileri: Artan yoksulluk ve dışarı akan kaynaklar

İran'ın doğal kaynakları çok zengin bir ülke olduğuna işaret eden Karaağaç, "Bu zenginliklere rağmen halkın geçim sıkıntısı büyüyor. Ülkede enflasyon çok yüksek, maaşlar düşük" ifadelerini kullandı.

Karaağaç, bir yandan da İran'ın, vekalet savaşlarının yoğun olduğu ülkelerden biri olduğuna dikkat çekti: 

"Şu anda Suriye hükümeti ayaktaysa, bu Rusya ve İran’ın desteği sayesinde. İran’ın büyük bir ekonomik desteği var Suriye’ye. Tahran, Suriye’ye önemli bir askeri danışmanlık desteği de sağlıyor.

Bu, bölgede önemli bir denge sağlasa da, İran halkı mevcut kaynakların nereye gittiğine dair bir sorgulama içerisinde. Yemenli Husiler’e de İran’ın büyük bir mali desteği var. Irak’ta Haşdi Şabi’ye olan desteği de biliniyor. İran’ın bölgedeki faaliyetlerinin maliyeti çok yüksek. Bunlar ülkenin dış politikasında kritik hamleler, ancak halkın kaynakların bu alanda kullanılmasına karşı büyüyen bir tepkisi de var.

İran halkı eskiden beridir ulusal kanallarını izlemez. Bunun yerine uydular üzerinden Avrupa’dan yayın yapan mecraları izlerler. Buraların takibi dış siyasete karşı da duyarsızlığın artmasında etkili oldu.

Bu faktörler seçimlere katılımın çok düşük olmasına sebep oldu. Adayların çok düşük oyla seçildiği bölgeler var. Henüz kesin olmayan sonuçlara göre yüzde 7 ila 8 oyla seçilen adaylar var.

'Muhafazakarların artık reformistlere yüklenme bahanesi kalmadı'

Seçim sonuçlarıyla yine muhafazakar kanadın iktidara geldiğini belirten Karaağaç, "İbrahim Reisi, Hamaney’le, Devrim Muhafızları’yla tamamen aynı doğrultuda ilerleyen bir çizgide. Meclis’te de muhtemelen daha muhafazakar bir yapı oluşacak. Bunun yanında, İslami Konsey gibi yerel yapılarda da benzer bir muhafazakar çizgi benimsenecektir." diye konuştu.

Karaağaç, diğer yandan muhafazakarların bu sefer, ekonomik başarısızlıkların, işsizliklerin sorumluluğunu reformistlere yükleyemeyeceğine dikkat çekti:

"Önümüzdeki dönem ekonomik nedenlerden dolayı nükleer anlaşması meselesinde ABD’yle yeniden masaya oturulabilir. Dünya genelindeki gelişmelerden yola çıkarak, Tahran’ın Ortadoğu’da doğrudan bir askeri cephe açması da şimdilik muhtemel görünmüyor.

Önümüzdeki dönemde, hükümetin halka anlatacağı bir bahane kalmadı. Tüm yönetim araçları ellerinde artık. Diğer taraftan, idamlara rağmen halkın geri çekilmediğini gördüler. Hükümetin kırmızı çizgisi olan başörtüsü meselesini halk protestolarla aşmış oldu. Bugün Tahran’da, diğer büyük şehirlerde kadınların sokaklarda istediği gibi giyindiğini görüyorsunuz."

'İranlı kadınlar artık geri adım atmaz'

Karaağaç, Mehsa Amini protestolarının ardından kadınların artık iktidarın baskısına karşı geri adım atmayacağını vurguladı:

"Ülkede aşırı dinci gruplar hala var. Başörtüsüne dair sert açıklamalar hükümet destekçileri tarafından hala yapılıyor. Ancak bu saatten sonra İranlı kadınların bu konuda geri adım atacağını ben düşünmüyorum. Fransız Devrimi nasıl özgür ulusları ortaya çıkardıysa, Ekim Devrimi emeğin iktidarını ortaya çıkardıysa, 2023’te İran’da yaşananlar, 50 yıl sonra kadının yüzünün ortaya çıktığı bir devrimin ön ayağı olabilir. Kadınlarının bu başkaldırısının ülkede gittikçe büyüyeceğini düşünüyorum.

Hükümetin bundan sonra atacağı herhangi bir otoriterleşme adımı toplumda ters tepki yaratacaktır. Dini bu kadar anayasalaştırmalarına rağmen, halk seçime gitmedi. Gidenlerin bir bölümü de, oy pusulalarını ülkedeki baskıya ve artan eşitsizliğe dair ibareler yazarak bilinçli bir şekilde geçersiz oy kullandı. Bunun önemli sonuçları olacaktır."