Bir dönem Yunanistan parlamentosunda Yunanistan Komünist Partisi adında Midilli bölgesini temsilen milletvekilliği yapan ve bugün de Uluslararası Detant ve Barış için Yunanistan Komitesi'nin başkanlığını yürüten Stavros Tassos göçmen krizi ve Midilli'deki son duruma ilişkin soL'un sorularını yanıtladı.
Moria mülteci kampındaki yangının ardından, 12 binden fazla mülteci kalacak yerinden oldu. Mültecilerin uzun bir süre yollarda ve park alanlarında gecelemek zorunda kaldıklarını biliyoruz. Şu an Midilli’deki durum nedir? Mültecilerin ne kadarı BM tarafından kurulan geçici çadır kente yerleştirilebildi?
22 Eylül 2020 itibarıyla göçmen ve mülteciler, son derece kötü sağlık koşulları altında, yeterli su ve elektrik olmadan, koronavirüs pandemisi nedeniyle sağlık açısından bir saatli bomba olan Kara Tepe kampına yerleştirildi. Yapılan 7 bin 64 test içinde, 243 Covid-19 vakasına (%3,44) rastlandı. Testleri pozitif çıkanların yaş ortalaması 24 ve hükümet sözcüsüne göre ‘‘genellikle semptom göstermiyorlar’’. Dahası, kampta bazılarının taşıyıcı olma ihtimali son derece yüksek olan ve kamp içinde serbestçe dolaşan, henüz test yapılmamış, 10 yaşından küçük 2 bin 334 çocuk bulunuyor.
Yunan hükümeti Moria’nın yerine Midilli’de kalıcı bir mülteci kabul merkezi inşa edeceğini açıkladı. Ancak hem mültecilerin hem de ada sakinlerinin buna karşı olduğunu biliyoruz. Midilli halkının hükümetin kararına yönelik tepkisi nedir? Mülteci karşıtı duyguların yükselişte olduğundan söz edebilir miyiz?
Yunan hükümetinin, hem göçmen ve mültecilerin hem de ada sakinlerinin isteklerine rağmen, kabul edilmesi mümkün olmayan AB-Türkiye anlaşmasına ve AB’nin göçmen ve mültecilerin Ege Adalarına hapsedilmesi talebine uygun olarak açıkladığı niyeti bu.
Midilli halkı, özellikle 500 binden fazla göçmen ve mültecinin adadan geçtiği 2015 krizi sırasında, göçmen ve mültecilerle dayanışmasını pek çok biçimde gösterdi. Ama büyük bir kısmı genç olan, çok farklı etnik, dini ve kültürel kökenlerden gelen, gayr-i insani koşullar altında yaşayan binlerce göçmen ve mültecinin adada kalma süresinin uzaması, kaçınılmaz olarak hem kendi aralarında hem de içlerindeki suça meyilli çok küçük bir azınlıkla esasen çiftçilerle dükkan ve ev sahiplerinden oluşan yerel halk arasında bazı çatışmalara neden oldu. Bu durum yerel halkta, mülteci karşıtı duygular yaratmak isteyen ırkçı ve faşist gruplar tarafından kullanılan anlaşılabilir bir rahatsızlık yarattı.
Mülteci karşıtı duygulara karşıt, fakat hem göçmenlerin-mültecilerin hem de ada sakinlerinin meşru çıkar ve isteklerine uygun olan şey, KKE’nin uzun bir süre önce talep ettiği gibi mültecilerin ve göçmenlerin adadan ayrılmalarına izin verilmesidir.
Yunan hükümeti aynı zamanda Avrupa Birliği’nin göçmen ve mültecilerin yükünü daha etkin bir şekilde paylaşmaya da çağırdı. Özellikle Yunan adalarını etkileyen mülteci krizinde AB politikalarını nasıl değerlendirmeliyiz?
Öncelikle, AB, ABD ve NATO, emperyalist savaşlarla ve ‘‘barış’’ dönemlerinde insanları içinde düşürdükleri sefaletle, göçmen ve mülteci akışından sorumludur. İkincisi, AB’ye girenlere maliyet-kâr hesabı üzerinden muamele etmek, bu güçlerin kapitalist doğaları ile uyum içindedir. Bu bağlamda, AB ve özellikle Almanya, 2015-16’da eğitimli ve ucuz emek gücü olan yaklaşık 1,5 milyon kişiyi aldıktan sonra, bu insanlara göçmen ya da mülteci olmalarından bağımsız bir şekilde musluğu kapattı çünkü artık daha fazlasına ihtiyaçları yoktu.
Yunan hükümeti AB'ye değil, yerel halka ve mültecilere baskı yapıyor
Sonuç olarak, göçmen ve mültecilerin AB topraklarına girmelerini engellemek, girenleriyse ‘‘kapalı’’ toplama merkezleri yaratarak Yunanistan gibi ilk giriş yaptıkları ülkede, özellikle de Ege adaları gibi ilk giriş yaptıkları noktada kapatmak istediler.
Yeni Demokrasi hükümetinin yanı sıra SYRIZA ve bütün diğer burjuva partileri bu yaklaşımı benimsedi. İstedikleri tek şey, geri kalan AB ülkelerinin de yükü üstlenmesi oldu. Bu makul ve mantıklıydı, çünkü birkaç bin göçmen ve mülteci, 500 milyonluk AB’de, okyanusta bir damla gibi olacaktı. Ama bunun bile gerçekleşmesi olası değil, çünkü Visegrad ülkeleri gibi pek çok AB ülkesi, hiç göçmen ve mülteci almayı kabul etmiyor. Hükümet bunu biliyor ve emperyalist bir birliğin iyi bir ortağı olarak, AB’ye değil göçmen ve mültecilerle yerel halka baskı yapmayı seçiyor ve ‘‘kapalı’’ kampların kurulmasında ısrar ediyor.
KKE’nin mülteci sorununda Midilli halkına mesajı ne?
Midilli halkı beş yıldır göçmen-mülteci sorunundan ve son dönemlerde de koronavirüs pandemisinden mustarip.
Göçmen-mülteci sorunuyla ilgili olarak, Moria kapatılmalı ve ister açık olsun ister kapalı hiçbir yeni toplama kampı kurulmamalı. Bütün göçmen ve mültecilerin Midilli’den ayrılmasına izin verilmeli ve sağlık protokollerine uygun olarak anakaraya ulaştırılmaları, gidecekleri ülkeler için gerekli evraklar gelene kadar geçici olarak, insani güvenlik ve hijyen koşullarının sunulduğu yerlerde konaklamaları sağlanmalı. Göçmen ve mültecilerle dayanışma sergilenmeli ve bütün ırkçı ve faşist gruplar yalıtılmalı. Zarar gören bütün ada sakinlerinin zararları eksiksiz olarak tazmin edilmeli.
Koronavirüs salgını içinse, hem göçmen ve mültecilere hem de ada sakinlerine, özellikle sağlık ve eğitim sektörleri ile büyük işyerlerinde çalışanlara hızla toplu test yapılmalı. Pozitif vakalar, 14 gün karantinaya alınarak tekrar teste sokulmalı. Kamusal Sağlık Sistemi acilen gerekli personelin alınması ve altyapının geliştirilmesiyle güçlendirilmeli.