Tekstil işçileri anlattı: En büyük sorunumuz güvencesiz ve esnek çalışma

Sömürünün en yoğun yaşandığı sektörlerden biri olan tekstilde çalışan işçiler sorunlarını ve birlikte mücadelenin gereğini Patronların Ensesindeyiz Ağı’na anlattılar. Sultangazi ve Bayrampaşa'da çalışan üç işçinin anlattıkları tekstildeki sömürünün boyutlarını gözler önüne seriyor.

soL - Patronların Ensesindeyiz

Tekstil işçileri, Patronların Ensesindeyiz Ağı’na sömürünün en yoğun yaşandığı sektörlerden biri olan tekstil sektöründe çalışan emekçilerin sorunlarını ve birlikte mücadele etmenin gereğini anlattılar. İşçilerin en büyük şikayetleri arasında güvencesiz ve esnek çalışma, özellikle cumartesi günleri uygulanan zorunlu mesailer ve özlük haklarının verilmemesi var.

Mehmet 32 yaşında, Sultangazi'de bir tekstil firmasında paket/sevkıyat bölümünde çalışıyor. 13 yıl kot yıkama işinde çalıştıktan sonra 4 yıl ara verdiği tekstil sektörüne şimdi tekrar dönmüş. Mehmet'in çalışma saatleri şöyle: "Sabah 9.00, akşam 19.00 arası çalışıyoruz. Cumartesi de 13.00'e kadar çalışıyoruz, 13.00'ten sonrası mesai oluyor."

Ayşe 27 yaşında ve Bayrampaşa'da bir triko fabrikasında çalışıyor. "11 sene oldu trikoda çalışalı, remayözcüyüm, ortalama 100 kişinin çalıştığı bir fabrikada çalışıyorum. Günde 11 saat çalışıyorum haftada bir gün iznim var, cumartesi zorunlu mesai yapıyoruz. Sabah 8.30, akşam 19.00, cumartesi günleri de 17.00'ye kadar çalışıyorum."

Ayşe ile aynı fabrikada çalışan Hatice ise 44 yaşında ve 25 yıldır trikoda çalışıyor. Hatice cumartesi günü zorunlu mesaiye kalmamayı, kıdemli olmasının da etkisiyle fabrika yönetimine kabul ettirebilmiş.

'EN BÜYÜK SORUNUMUZ FAZLA ÇALIŞMA SAATLERİ VE ESNEK ÇALIŞMA'

İşçilerin en çok şikayet ettikleri başlıklardan biri olan zorunlu mesaiyi onlardan dinleyelim.

Ayşe: "Cumartesi günü mesaiye kalmama şansımız yok, zorunlu tutuyorlar ve geçerli bir mazeretin olmadan gelmemezlik yapamıyorsun. Sadece cumartesi günü mesai olarak ödeniyor onu da banka hesabımıza yatırmıyorlar, elden veriyorlar. En büyük sorunumuz fazla ve esnek çalışma."

Mehmet: "Mesaiye kalanlar servis aracı kullanamıyor kendi imkanlarıyla gidiyorlar. Bizde de mesailer elden ödeniyor. Ayın 5'inde bir ödeme tarihi var o bankaya yatıyor, asgari ücreti banka hesabımıza yatırıyorlar kalan parayı 20’sinde elden veriyorlar. Ben de fazla ve esnek çalışma saatlerinden şikayetçiyim."

Hatice: "Normalde cumartesi çalışma yok ama öyle bir alıştırmışlar ki, gitmesen bile izin almak zorlaşıyor. Maliyeciler geldiği zaman daha önce mesai paralarını alıyoruz, elden alıyoruz deyin demişlerdi, bu sefer de banka aracılığıyla mesailerimizi alıyoruz dedirttiler. Ama mesai ücretleri banka hesabımıza yatmıyor, elden ödeme yapıyorlar."

İLK VE SON YARIM SAAT TUVALETE GİRMEK YASAK

İşçilerin fabrikada rahatsız olduğu bazı uygulamaları Ayşe şöyle özetliyor

"Çalıştığımız fabrikada havalandırmaların hiçbiri elektriklerin kaldırmadığı bahanesiyle çalıştırılmıyor. Kışın üşüyoruz, yazın yanıyoruz. Ve yaptığımız işten de kaynaklı işyerinde toza maruz kalıyoruz. Fabrikada tuvalete gitmek ilk yarım saat ve bitişe doğru son yarım saat yasak. Yıllık izinlerimizi kışın kullandırıyorlar ve doğru düzgün tatil yapamıyoruz. İş başında konuşmak yasak, boş durmak yasak. Çalışırken işle ilgili bir hata yaparsanız paydos saatinde söktürüyorlar, yani dinlenme saatimizde de çalışmış oluyoruz. Yol ücreti verilmiyor. İşyerinde tuvalet temizliğini vs. kendimiz yapıyoruz, eskiden temizlik malzemelerini de kendimiz alıyorduk.  

MÜLTECİ/GÖÇMEN İŞÇİLER

Mülteci/göçmen işçiler inşaat, tarım gibi alanlarla birlikte tekstil sektöründe de yoğunluktalar. Peki onların tekstil fabrikalarındaki durumu nedir?

Ayşe: "Bizim oraya Suriyeli işçi almıyorlar, kesinlikle almıyorlar. Türkmenistanlı, Kırgızistanlı, Özbek bunların üçü alınıyor, o da hani Türki oldukları için. Günlükçü olarak ya da normal çalışan olarak geliyorlar. Mülteciler bizlerle aynı maaşı almıyor, yaptığımız işler de aynı değil. Sigortaları olmadığı için maliyeciler geldiğinde hepsini eve gönderiyorlar. Diğer işçiler de onlara pek iyi davranmıyorlar, mesela dilini bilmiyor, konuşamıyor diye mülteci işçiye sinirleniyor, sanki kendisi isteyerek gelmiş de patronun göz bebeğiymiş kimse bir şey diyemiyormuş gibi çok sinirliler onlara karşı. Türkçeyi neden bilmiyorsun diye sinirleniyor. Kendisini konuşmaya anlatmaya çalışıyor adam, yapmaya çalışıyor bir şeyler, konuşmayı bilen yapıyor işi. Ortalama yüzde onumuz mülteci işçi."

Mehmet: "Bizim fabrikanın çalışan sayısı yüz kişi civarı, gece vardiyasıyla beraber bunun 20-25 kişisini mülteci olarak ya da kaçak yollarla gelen işçiler oluşturuyor. Türkmenistan, Suriye, Afganistan ve Pakistanlılar var. Aynı ırkçılık bizim işyerinde de mevcut, ben böyle şeye denk geldiğim zaman şöyle diyorum: ‘1950'lerde 60'larda senin teyzen, ninen, amcan Almanya'ya gittiğinde sizin şu an yaptığınızı Almanlar sizin akrabalarınıza yapıyordu, bu hoşunuza gidiyor mu?’ diye soru işareti bırakıyordum. Bir de orada savaş var, onlar keyfinden gelmedi. Orada yoksulluk var, açlık var, bombalar patlıyor yani bizimkiler ne için gitmişlerdi sırf para kazanmak için ama bunlar ne için geldiler savaştan kaçıyorlar, aramızdaki farkı görün, ona göre davranın. Mülteciler kötü koşullarda çalıştırılıyorlar, sigortasızlar, uzun saatler çalıştırılıyorlar, angarya iş çok yaptırıyorlar. Mesela çöptür, yıkamada şey vardır, yıkamaların kanalları vardır temizlenmesi gerekiyor, ilk başta onlar gönderiliyor. Eskiden bu işlere Kürt işçileri gönderiyorlardı, şimdi mülteci geldiği için ülkeye şimdi ne kadar pis iş, angarya iş varsa Suriyeliler, Pakistanlılar yapıyor.” 

İŞÇİ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

“Tekstilde bazı meslek hastalıkları oluyor, özellikle kotun tozu veya kumlamada çalışan, taşlama bölümünde çalışan, zımparada çalışan, kimyasalla fashion bölümünde boya tabancasıyla çalışanlar. Burada çalışanlar 5-10 yıl sonra meslek hastalığına yakalanıyor, ciğerlerden rahatsızlıklar başlıyor. Bu durumu canlı olarak görmek isterseniz, kot yıkama fabrikalarının önüne gidin, orta yaş üstü çalışan herhangi birine sorun, eğer uzun soluklu çalıştıysa muhakkak ciğerlerinden bir hastalığı veya nefes darlığı vardır. 

İlaç hazırlama bölümünde çalışan arkadaşlar kotun yıkama aşamasında kullanılan kimyasal ilaçları hazırlarlar. Kimyasal işinde çalışan arkadaşlar asitle uğraştıkları için daha çabuk hastalanıyor veya iş kazası geçiriyor. Hipo denilen kimyasal ilacı hazırlayanların, kimyasalın tırnağının çeyreği bile etmeyecek damlası tenlerini yakabiliyor, gözünü yakabiliyor. Bu işyerlerinde iş güvenliği falan yok, işçiler korumasız ve maskesiz çalışıyorlar. 

Uzun mesai saatlerinde çalıştığımız için ağır yük arabalarını çekerken ciddi problemler yaşıyoruz. Sağlıklı insan 30-35 kg aralığında yük kaldırabilecekken genellikle 50 kg’lık yük arabalarını çekiyoruz. Bu durum boyun fıtığı, bel fıtığı ve bel ağrılarına sebebiyet veriyor. Genç işçi olsan dahi bu rahatsızlıklar kısa sürede kendini gösteriyor.

'AZ SAYIDA İŞÇİ ÇALIŞTIRILIYOR'

Son olarak ileteceğim diğer bir durum ise az sayıda işçi çalıştırma meselesi. Taşıma bölümünde çalışıyorum, kurutmadan çıkanları biz paketleriz, paketlemeden de dağıtıcı araçlara yüklemesini yaparız. Yani anlayacağınız kurutma, paketleme, yükleme işleri hepsi bizim üzerimizde. Yüklemecilerin ayrı kişiler olması lazım, biz paketi yaparız, sevkıyat elemanının farklı olması lazım.” 

Ayşe: “Ütü pakette çalışan bir kadın vardı, hamile, izin almış ustabaşından oturarak çalışmak için. Patron otururken gördüğü için işten çıkardılar. Ama haklarını aldı mı bilmiyorum.”

'YAN YANA GELMEYE BAŞLADIK'

Mehmet: “Genel olarak işyerlerimizdeki çalışma şartlarının ne kadar kötü olduğundan ve işyerlerimizdeki problemlerden bahsettik. Ancak umutlu ve mutlu olmak için çokça nedenimiz var. Son zamanlarda bizim gibi düşünen arkadaşlarımızla yan yana gelmeye ve bu sorunları nasıl çözebilirizi konuşmaya başladık. Tekstil sektöründe çalışanlar uzun süreli olarak aynı işyerinde çalışmazlar, bugün Sultangazi’de çalışan yarın Güngören’de işbaşı yapabilir ve bu konuştuğumuz problemler ortak problemimizdir. Amacımız daha çok işçi arkadaşımızla yan yana gelip ve bu sorunları ustabaşı ve patronların karşısında yan yana durarak konuşmak.”