Eğitimde sömürünün adresi: Özel okullar

Özel okul çalışanı öğretmenlerin anlattıkları, sömürünün boyutunu gözler önüne seriyor. Maruz kaldıkları mobbing ve üstlerine yüklenen angaryalardan, öğrencilere vermek zorunda bırakıldıkları yüksek notlara kadar yaşadıklarını soL'a anlatan eğitim emekçileri K.T. ve C.Y., sömürünün önüne geçmek için örgütlenmek gerektiğinin önemini vurguluyorlar.

soL Haber - İstanbul

AKP hükümeti döneminde eğitimde birçok değişiklik oldu. Bunların başını çeken gericileşmenin yanı sıra piyasalaşma da tam gaz devam etti. Özellikle son yıllarda özel okul sayılarında yüzde 100'lere varan artışlar yaşandı ve sadece İstanbul’da 2017 itibariyle özel okul sayısı devlet okulu sayısını geçti.

Hükümet cemaatle ahbap olduğu dönemlerde eğitimin sınavlara hazırlık kısmının tamamına yakınını Gülen Cemaati'nin dershane, yayınevi ve özel okullarına teslim ederken, Cemaatle kavganın başladığı 2013 ve sonrasında yavaş yavaş farklı yandaş sermaye kuruluşlarına bu pastadan daha fazla pay verilmeye başlandı. Son olarak 15 Temmuz sonrası Cemaat'e ait tüm özel kuruluşlar kapatılırken yerlerine hükümete yakın yeni cemaatler ve sermaye kuruluşları geçmeye başladı.

Gülen Cemaati'nin önemli sermaye birikimini sağladığı “eğitim sektörü” yandaşların ve AKP cenahının öyle iştahını kabarttı ki başta Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan ve damat Berat Albayrak olmak üzere onlarca sermaye grubu bu sektörde paylarını almak için öne atıldı.

Bir örnek verecek olursak 2016 yılında Doğa Koleji ismiyle bilinen özel okullar zinciri AKP’ye yakınlığıyla bilinen Metal Yapı Konut’un sahibi Ömer Saçaklıoğlu tarafından satın alındı. Ömer Saçaklıoğlu bir dönem "FETÖ"den gözaltına alınan Kadir Topbaş’ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı’nın da ortağı olarak biliniyor.

Daha birçok örnek ve araştırmaya konu olabilecek eğitimin piyasalaşması sürecine biz de bu sektörde çalışan emekçilerin gözünden bakmak istedik. soL’a konuşan özel okul çalışanı öğretmenlerin anlattıkları sömürünün boyutunu gözler önüne seriyor. Halen bu sektörün içinde olan ve bu kurumlarda çalışmaya mecbur bırakıldıklarını belirten eğitim emekçilerinden C.Y. matematik öğretmeni, 6 yıl KPSS’ye hazırlanmış. Bu süreçte ücretli öğretmenlik ve dershane öğretmenliği de yapmış son iki yıldır da özel bir kolejde çalışıyor.

K.T. ise 2 yıldır bu kurumlarda çalışıyor ve öğretmen olarak kamuda çalışmanın imkansız hale getirildiğini söylüyor. OHAL’le birlikte gelen yeni sistemden dolayı KPSS’den yeterli puan almış olmasına rağmen mülakatlarda elenmiş bir tarih öğretmeni…

Kaç senedir özel okulda çalışıyorsunuz?

C.Y: 2010’da mezun oldum, son iki yılı İstanbul olmak üzere toplam 8 yıldır dershane ve özel okullarda çalışıyorum.

K.T: Ben 2 yıl önce mezun oldum 2 yıldır çalışıyorum.

Neden kamuda öğretmenlik yapmayı düşünmediniz?

C.Y.: Düşündüm aslında. Her öğretmen mezun olduktan sonra KPSS’ye hazırlanır. Benim ilk sınavım 2010 KPSS, şu meşhur soruları çalınıp iptal edilen sınav. Hırsızlar atandı, o zaman cemaatle araları iyiydi. 2012'de tekrar hazırlandım, iyi de puan aldım ama kontenjan çok az açıldı. Sonra birkaç yıl daha girdim öylesine.

K.T.: Ben kazandım ilk senemde, barajın üzerinde de puan aldım ama mülakatlarda hiçbir gerekçe sunmadan elediler.

Bu mülakat da 15 Temmuz'dan sonra gelen değişikliklerden değil mi?

K.T: Evet daha birçok koşul getirdiler. Kamuya atama durumlarında 6 yıl sözleşme şartı koydular. Yani atansan bile atandığım yerde 6 yıl sözleşmeli kalıyorsun, ardından kadroya geçiriyorlar. Tabii güvenlik soruşturmasını falan geçip ataman yapılabilirse…

Yani bir anlamda özel okullara mecbur bırakıyorlar?

K.T: Kesinlikle öyle, zaten yapılan müfredat değişiklikleri ve imam hatipleştirme süreciyle vatandaş da artık devlet okullarına güvenmiyor. İmkanları ölçüsünde özel okullara göndermeye çalışıyor çocuklarını.

C.Y:  Yoksullar hariç her kesime hitap eden özel okul var sonuçta. Mesela Kadıköy’de bir özel okul daha çok Atatürkçü gibi görünürken Ümraniye’de dinci görünebiliyor. Hem de patronların görüşünden bağımsız olarak tamamen o bölgede hangi görüşten insanlar yaşıyorsa ona göre şekil alıyorlar.

Peki, biraz da çalışma koşullarınızdan bahseder misiniz?

C.Y: Çalışma koşulları çok ağır, yani öğretmenlik dediğiniz zaman insanların aklına genelde tatili bol mesaisi olmayan bir iş gelir ancak özel okullarda bu durum böyle değil. Haftanın 6 günü, günde 8-9 saat çalışmak zorundasınız ve bu çalışmadan kasıt sadece derslere girmekten ibaret değil. Sizden ekstra şeyler bekleniyor. Sözleşmeler ders saati üzerinden yapılıyor ama ders harici birçok iş yaptırılıyor.

K.T: Örneğin ben haftalık 30 saat ders karşılığı sözleşme imzaladım. Sözleşme yaparken sadece bundan bahsedildi. Normalde günde 5 saat derse girmem lazım ancak haftada 5 saat etüt ve soru çözümü yapıyorum, genellikle hafta sonları deneme gözetmenliği yapıyorum. 2 saat süren denemede aralıksız gözetmenlik yaptırılıyor. Geriye kalan mesai saatlerinde dinlenmeye falan fırsat kalmıyor. Genellikle okulun sosyal medya hesaplarında paylaşmak için ya da velilerle paylaşılmak üzere hazırlanan etkinlikleri koordine etmek, konuk davet etmek, ağırlamak, pano süslemek, fotoğraf çekmek vs. gibi işler de bizden bekleniyor.

C.Y: Bunlara ek olarak sınıf rehber öğretmenliği yaptığınız öğrencilerin velileri ile sürekli iletişim halinde olmamız gece gündüz demeden veliler aradığı zaman onları iyi karşılamamız gerekiyor. Velilerin beklentileri de çok yüksek. Veli talep ettiyse ekstra etüt yazılır, hafta sonu cumartesi çalışması neredeyse her kurumda standart haline geldi ancak çoğu zaman pazar günleri de mesai yaptırılıyor. Örneğin hafta sonu gezi olacaktır, size 2 gün önce haber verirler ve gitmek zorundasındır. Ya da bursluluk sınavı yapılır, gene pazar günü mesai yaptırılır. Hiç hafta izni kullanmadan 13 gün üst üste çalıştığımız senede 3-4 defa oluyor.

Bütün bu angaryaları yapmak istemezseniz?

C.Y: O zaman işten çıkarılırsınız. Daha doğrusu çıkmaya zorlanırsınız.

Mobbing yani?

K.T: Evet, rapor aldığı için işten çıkarılan arkadaşlarımız var. 1 haftadan fazla rapor aldı diye işi ve kurumu sahiplenmemekle suçlandı ve işten çıkarıldı. Hasta olmak neredeyse yasak zaten. Eğer bir öğretmen hasta oldu ve rapor aldıysa, onun o günkü dersleri diğer öğretmenlere dağıtılır. Bu şekilde öğretmenler birbirlerine düşürülüyor. Çünkü herkes yoğun ve ekstra ders ekstra yorgunluk demek.

C.Y: Bu şartlar kolej tarzı okullarda böyle, dershane tarzı özel kurslarda da çalışmış biri olarak oralarda da başka sorunlar var. Örneğin milli eğitim yönetmeliğinde 20 saat ders maaş karşılığı 20 saat ders ek ders karşılığı verilebilir yazmasına rağmen farklı adlarla bu ders saatleri 50, 55 saati bulan kurumlar var. Bir günde 10 saat ders demek bu. Sınıflarda oturacak masanın olmadığını sürekli ayakta olmak zorunda olduğunu da ekleyeyim…

Özel okulların yüksek not verdiği söylentileri doğru mu?

K.T: Maalesef doğru. Not satmak gibi bir şey bu. Ya da diploma satmak. Devlet okulundan disiplin cezasıyla atılan bir öğrenci özel okulda parasını ödeyerek geçirilir ve mezun edilebilir mesela.

C.Y: Nottan dolayı kimse kalmayacak diye uyarılar verilir sene başında. 50’nin altında performans notu vermek yasaktır. Veli arayıp not değiştirilmesini isterse o not değiştirilir. Yeni karne basıldığını biliyorum sırf veli notu düşük bulduğu için. Yani tam anlamıyla piyasaya teslim edilmiş durumda eğitim.

Bunun dışında eklemek istediğiniz sorunlar nelerdir?

K.T: Ben sözleşme sürecinden bahsetmek istiyorum. Sözleşmelerimizi eylül ayında başlamak üzere 1 yıllık yapıyoruz ve ertesi yıl kurum sizinle çalışmaya devam etmek isterse ikinci dönem sonuna doğru görüşme yapıyor. Eğer önerdikleri küçük zammı kabul ederseniz sözleşme yenileniyor. Mesela ben 2 yıldır bu kurumda çalışıyorum. İlk yıl yeni mezun olduğum için asgari ücretin biraz üzerinde bir ücretle çalışmaya başladım. Tecrübesiz olduğum için bu ücreti verdiler. Ertesi yıl o ücret üzerinden yüzde 10 oranında bir zam yaptılar. Haliyle bu sene gene çok az ücrete çalışmış oluyorum. Aynı işi yapan her öğretmene farklı farklı ücretler ödeniyor. Bir meslek birliği, sendika vs. olmadığı için.

C.Y: Sene boyunca öğretmenin performansıyla ilgili gizli tutanaklar tutulur. Size renk verilmez ama haziran ayına gelindiğinde sizinle çalışmayacağını söyleyebilir yöneticiler. Birçok okul kadrosunu bir önceki yıl ilkbaharda tamamlamış olduğu için işsiz kalma riskiyle karşı karşıya kalırsınız. Resmi sözleşmelerle kurumun size koşulları kabul ettirdiği gayri resmi sözleşmeler ayrıdır. Örneğin; milli eğitime verilen resmi sözleşmelerde 20 saat üzeri ek ders aldığınız yazar ancak siz 40 saat sabit ücrete anlaşmışsınızdır. Anlaştığınız ücretin sadece asgari ücret kadar kısmı sigortaya bildirilir ve o kadarlık kısmı bankaya yatar geri kalanı elden ödenir. Daha bunun gibi onlarca usulsüzlük yapılarak kârlarını artırmaya çalışır kurumlar. Mesela asgari geçim indirimi maaşınızın içindedir. Çoğu kurum kırtasiye ücretini bile ödemez öğretmenlere.

Son olarak eklemek istediğiniz neler var?

K.T: Bir sendikaya ihtiyacımız var. Toplu sözleşme yapılacak, iş tanımımız yapılacak ve çalışma şartlarımız standardize edilecek. Angaryadan kurtulmamız için bu şart. Yoksa patronlar ne de olsa boşta öğretmen çok diyerek ücretleri düşürdükçe düşürüyor.

C.Y: Örgütlenmek ve eğitimin piyasa teslim edilmesine karşı durmak lazım. Köklü bir mücadele lazım. Eğitimin özelleştirilmesine kökten çözüm bulmalıyız. Eğitim insan hakkıdır. Ve öğretmenlik de kutsal bir meslektir. Kimsenin eğitimi ve öğretmeni bu durumlara düşürmeye hakkı yok. Bir inşaat patronu bir öğretmene patronluk yapmamalı…