Neonazilerle mücadele örneği

Neonazilerin saldırısına uğramış, onlarla hukuki zeminde mücadele etmiş ve bu şekilde cezalandırılmalarını sağlamış olan Tevfik Taş ile yaşadıklarına dair konuştuk.

Avrupa’nın çeşitli kentlerinde yaşanan Neonazi saldırıları geçtiğimiz günlerde sık sık gündeme geldi. Yaşanan olaylarda şiddetin artması ve gelen her yeni haber endişe yaratıyor. Neonaziler Toplama Kampı anmalarında kamptan canlı kurtulan yaşlı Yahudilere saldırıyor, sokakta gördükleri yabancıları kışkırtmak için sözlü tacizde bulunuyor ve bazen de keyfi şiddet uyguluyorlar. Polislerin ise Neonazi saldırılarında müdahale etmekte geç ve yavaş davranması dikkat çekiyor.

Neonazilerin saldırısına uğramış, onlarla hukuki zeminde mücadele etmiş ve bu şekilde cezalandırılmalarını sağlamış olan Tevfik Taş ile yaşadıklarına dair konuştuk. Tevfik Taş yaklaşık 19 yıldır Almanya’da yaşıyor ve Almanya’nın Hannover kentinde bir büfe işletiyor.

Tevfik Taş Almaya’da bulunduğu süre boyunca birkaç kez Neonazilerle karşı karşıya gelmiş. Bu konuda sonuçlanan ve halen sürmekte olan iki davada da taraf olmuş. Kendisi konuyu şöyle anlatıyor: “Benim yasadığım olay ya da olaylar her ne kadar birbirinden yalıtık görünse de özünde benzer içeriğe sahip. Halen sürmeke olan davanın iceriği şöyle: geçen yılın Temmuz ayının 28'inde çalıştığım iş yerine gelen iki Neonazi bilinçli olarak beni provake edecek davranışlarda bulundular. Bunun üzerine ben de kendilerini kovdum. Daha sonra beni dışarı çağırdılar belli ki bana iyi bir ders verme niyetiyle gelmişlerdi.”

Ağır hakaretler içeren bu meyden okumaya kayıtsız kalamadığını belirten Tevfik Taş dışarı çıktığını ve bir kavga yaşandığını anlattı. Kavganın sonunda Neonazilerden birinin kaçtığını diğerinin ise hafif yaralı olarak polise sığındığını anlatan Tevfik Taş sözlerine şöyle devam etti: “Asıl hikaye bundan sonra başladı. Polis Prusyalı atalarının ruhuna sadık kalarak, tümden beni haksız çıkaracak bir rapor düzenledi. Rapora göre masum gençlere şiddet uygulayan biriydim ben. Benim provoke edilmişliğimin, hakaretlere maruz kalmışlığımın hatta üstüne üstlük olay yerine daha sonra gelip, polisin varlığından cesaret bulan üçüncü neonazinin açık ve pervasız ölüm tehditlerininin de hiç önemi yoktu. Üstelik bütün bunlar polis ifadelerine hiç bir şekilde işlenmedi.

Bir kaç hafta sonra evime gelen ikinci bir polis çağrı davetinde bunu fark ettim. Israrlı çabalarım sonucu savcılık makamına iletebildiğim bu ölüm tehdidi konusu, tarafıma neredeyse jet hızıyla "araştırılarak", "yok öyle bir şey" mealinde bir savcılık mektubu ile cevaplandı.

En az bu durum kadar önemli bir diğer gelişme de geçtiğimiz Eylül ayı sonunda ev adresime gönderilen bir davetiye mektubuydu. Mektup adı WAAGE (terazi) olan ve Hannover Savcılığına bağlı ama özerk çalışan aracı kurumdan geliyordu. Davalıları uzlaştırmak için aracılık yapan ve bu şekilde dava açılmasını gereksiz kılmak için görevlendirilen kurum, benim taraf olduğum dava için de aracılık önerisinde bulundu. Uzlaşmak gibi bir talebim olmadığı için çağrıya yanıt vermedim. Bunun üzerine ikinci bir ‘hatırlatma mektubu’ aldım. Ben de sözü edilen kuruma doğrudan gidip, sözlü olarak uzlaşmak istemediğimi bildirmeye karar verdim. Gittim ve durumu özetledim. Liberal demokrasinin nimetleri üzerine duygusuz bir girişten sonra bana verilen bu ‘şansı’ geri tepmememin, olmayan suçumu hafifleteceği nasihatını dinlemek zorunda kaldım. Olayın politik boyutunun onları hiç ilgilendirmediğini fark ederek, faşist güruha karşı hem bireysel hem de toplumsal olarak direnme hakkımız olduğu gerçeğini yineledim. Şaşırdılar.

‘Şiddete eğilimli Türk’ imaji konusunda liberal masallarla eğitilmiş bu sosyal aracıların hayli şaşırmakla birlikte ayrıca kendilerine verilen polis raporunun da yalan ve saptırmalarla dolu olması karşısında aynen şu itirafta bulunduklarını da söylemeliyim: "Bugüne kadar böyle çelişkileri olan bir raporla karşılaşmadık!". WAAGE çalışanlarından dahi gerçekler gizlenmişti. Bana yönelik atılan ırkçı slogan ve hakaretlerden habersizdiler ya da habersiz görünüyorlardı. Ölüm tehdidi almam hakkındaki sözde soruşturmadan, söz düzeyinde dahi haberdar değillerdi. Dava sürüyor, belli ki liberal Alman Mahkemesi ırkçılık konulu bir davanın istatistiklere geçmesini istemiyor. Bunun yerine ya davanın ‘uzlaştırılarak’ ya da ‘şiddete eğilimli yabancı’nin üzerine yıkılarak çözülmesini istemektedirler. Çünkü imajları onların her şeyi…”

Süren davanın yanı sıra sonuçlanan bir davanın da olduğundan bahseden Tevfik Taş bir buçuk yıl süren ve geçtiğimiz ay sonuçlanan bu davada dört Neonazi gencinin yargılandığını ve üçünün hafif de olsa ceza aldıklarını anlattı. Bu davada da faşist sloganlar, tehdit, şantaj, hakaret, polisin olağan üstü nezaketsizliği, mahkemenin savsaklama girişimleri gibi unsurların yine büyük rol oynadığını söyleyen Tevfik Taş “Tüm bu süreçte etkili olan tek unsur, üç maymunu oynamamak yani duyarlılık ve mücadele” dedi.

(soL - Hannover)