Emperyalizmin Afrika’yı “Koruma Hakkı”

Batılı ülkeler son birkaç yıldır Afrika kıtasıyla daha yoğun ilgileniyor. Bu ilgi, eskiden olduğu gibi, hayra alamet değil. Peki amaç ne? Sıkça dillendirilmeye başlanan "koruma hakkı" ne anlama geliyor?

Libya’nın emperyalist güçler tarafından bombalamasından önce 2011 senesinin başında yapılan Londra Konferansı aynı zamanda uluslararası müdahalelerde bir süredir kullanıla gelen “koruma hakkı” meselesinin operasyonalize edilmesinin bir vesilesi oldu.

Libya saldırısı esnasında eski defterleri kendine bir dayanak bulmak için karıştıran Sarkozy, Birleşmiş Milletler'in 1973 senesine ait uluslararası askeri müdahaleleri düzenleyen Güvenlik Konseyi kararını “koruma sorumluluğu” bağlamında yeninden yorumladı. Sarkozy, “Bütün egemenler şunu anlamalı ki, bu andan itibaren uluslararası toplumun ve Avrupa’nın tavrı hep bu şekilde olacaktır” dedi. Bu şekilde Fildişi Sahili ve Suriye hakkındaki mesajını da iletmiş oldu.

Nitekim İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, Rupert Murdoch’un Times gazetesi tarafından desteklenen “CEO Afrika” adlı zirvede, Kuzey Afrika müdahalesinin 2008 finansal kriziyle doğrudan ilintili olduğunu beyan etti. Bu sürecin Kuzey Afrika’ya mahsus olmadığını söyleyen Hague, Fildişi Sahili, Sudan ve Zimbave’nin de kendi Kaddafileri olduğunu sözlerine ekledi.

Sarkozy tarafından da dile getirilen, “koruma hakkı” ilkesi ilk defa Birleşmiş Milletler tarafından bir askeri harekât unsuru olarak Libya örneğinde değerlendirildi. Bu ilke 2005 senesinde BM tarafından, “tehdit altındaki sivilleri ve sivil nüfuslu alanları korumak” amacıyla kabul edilmişti. Şimdiye kadar, uluslararası müdahalelerde “uluslararası barışa karşı tehdit” ya da “devletlerin saldırganlık göstermesi” gibi durumlar askeri müdahale bahaneleri olarak kullanılırken, bunların yerinin “sivillere karşı vuku bulan saldırı tehdidi” ile yer değiştirmesi dikkat çekiyor.

NATO da bu yeni motife benzer bir şekilde 2010’da Stratejik Konsepti’nde değişiklik yapmıştı. Buna göre, “geleneksel olmayan tehditler” de NATO’nun kendi müttefiki her ülkenin “düşmanı” olan üçüncü ülkelere müdahalesine yetki veren ünlü 5. Madde’ye eklenecek. Bu düzenlemeye göre, pandemik hastalıklar, siber savaşlar ve doğal felaketler NATO’nun müdahale alanına giriyor. Bu durumda, Haiti örneğinde olduğu gibi büyük deprem durumları ya da salgın hastalıklar NATO’nun yeni topraklara girmesine, o toprakları “dezenfekte” etmesine yarayacak. Peki bütün bunların, Afrika kıtası için anlamı nedir?

Afrika’nın doğal kaynakları: Önce “Toprak”
Etiyopya 2000’lerin başından beri Güneydoğu Afrika’daki en sıkı ABD müttefiklerinden. 2006 yılında, ABD desteğiyle tarihsel ve sınır anlaşmazlıkları olan Somali’yi işgal etti. Ancak, asıl amaç ABD ve Batı’nın Somali üzerindeki oyunlarını boşa çıkarmaya çalışan radikal İslamcı direnişçileri hezimete uğratmaktı. Ancak, Etiyopya’daki hükümetin bir misyonu da elinde bulundurduğu verimli toprakların en az 3 milyon hektarını ekilip biçilmek üzere “zenginlere” ya da “zengin” ülkelere bağışlaması oldu.

Birleşik Krallık topraklarının en az iki katı kadar bir toprağın el değiştirdiği, bir kısmı için de yabancı hükümetlerle ya da devlet destekli yatırımcılarla pazarlıkların sürdüğü artık herkes tarafından bilinen bir gerçek. Toprağın bu denli kıymete binmesinin sebeplerinden birini de AB’nin yakın dönemde ısrarcı olduğu bir uygulama oluşturuyor: 2015 yılı itibariyle ulaşımda kullanılan yakıtların en az yüzde 10’unun bitki temelli biyo-yakıtlardan elde edilmesi şartı. Buraya üşüşen uluslararası tekeller dünyadaki en ucuz toprağı elde etmiş olmaktan dolayı çok mutlular ve Etiyopya dışındaki ülkelerden de aynı tasarrufu bekliyorlar.

Bu durumda yeni geliştirilen Birleşmiş Milletler ve NATO temelli ideolojik motifler, Afrika’da daha çok toprağa fiilen el konmasına olanak sağlayacaklar. Toprağın el değiştirmesi, Afrika’daki diğer doğal kaynaklara da el konulmasının en rahat yolunu oluşturuyor.

Eritre Örneği
Emperyalizmin, sıra dışı bir örnek olan Eritre’ye yüklenmeye başladığı görülüyor. 2009 yılında, Birleşmiş Milletler, “İslamcı teröristlere yardım ve yataklık” ettiği bahanesiyle Eritre’ye yaptırım uyguladı. Bunun üzerine, Afrika Birliği üyeliğini donduran Eritre, İran’dan sonra BM tarafından ambargoya maruz bırakılan ilk ülke oldu. ABD tarafından da “terörizmin sponsor devleti” olarak ilan edilen Eritre, Somali’nin Etiyopya tarafından işgal edilmesine karşı Somali’deki direnişi desteklemişti.

Sermayenin hesabını yaptığı ve tüm Afrika kıtasındaki toplam petrol rezervinin Irak’taki rezerv miktarına ancak denk düştüğü biliniyor. Bu durumda, Eritre gibi nüfusu 5 milyon kadar olan bir Afrika ülkesinin emperyalist ülkelerin bu denli sinirini bozması da, Batılı ülkelerin, tıpkı “eski güzel kolonyal günlerde” olduğu gibi “toprak ilhakı” amacıyla açıklanıyor.

(soL - Dış Haberler)