Her kürtaj bir Uludere ise, katiller parmak kaldırsın!

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "kürtaj" ile ilgili açıklamalarına bugün de devam etti. Ancak Erdoğan bu sefer tuhaf bir denklem kurdu. "Yatıyorsunuz kalkıyorsunuz Uludere diyorsunuz. Her kürtaj bir Uludere'dir diyorum." diyen Başbakan, böylece "cinayet"i üstlenmiş mi oluyor?

Başbakan Recep Tayyip Tayyip Erdoğan, AKP Genel Merkez Kadın Kolları 3. Olağan Kongresi'nde yaptığı konuşmada, dün başlattığı "kürtaj" tartışmasına devam etti.

Partisinin kadın kolları kongresinde kürtaj tartışmasına devam etmesinin anlamı bir kenara, Erdoğan şu sözleri konuşmasına damga vurdu: "Yatıyorsunuz kalkıyorsunuz Uludere diyorsunuz. Her kürtaj bir Uludere'dir diyorum."

Dün soL'da Erdoğan'ın "Kürtaj cinayettir" açıklamasının ne anlama geldiğine değinmiştik. Başbakan'ın bugün daha da ileri giderek, kürtaj ile Uludere katliamı arasında bağ kurmaya çalışması ise iki anlama geliyor.

Birincisi, Tayyip Erdoğan Uludere katliamının "yatıp kalkıp dile getirilen" bir vaka olduğunu söyleyerek ve onu kürtajla eşitleyerek, katliamın vehametini azaltmaya çalışıyor. Erdoğan, hukuken de suç işlemektedir: Uludere katliamı açıkça bir cinayetken, kürtaj yapma hakkı Türk yasalarınca, son menstruasyon döneminin ilk gününden 10 hafta sonrasına kadar kadınlara tanınmış yasal bir haktır. Ancak henüz yasalarımız yurttaşların savaş uçakları tarafından bombalanarak öldürülmesine hak tanımıyor. Üstelik dünyanın birçok yerinde, çeşitli sınırlamalar dahilinde olsa da, kürtaj yasal bir hak olarak devletlerce tanınıyor. Kürtajı legal hale getiren ilk ülkenin 1920 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği olduğunu da hatırlatalım.

Dahası, kürtaj tartışmalarının görece modern bir fenomen olduğunu da akılda bulundurmak gerekiyor. İnsanoğlunun bin yıllardır çocuk düşürme ya da kürtaj gibi yöntemlere başvurduğu biliniyor. Ayrıca kürtajın legal olduğu ülkelerle illegal olduğu ülkeler arasında oransal bir karşılaştırma yapıldığında, kadınların kürtaj istatistikleri birbirlerine yakın seyrediyor. Katolik Kilisesi'nin 19. yüzyılda propaganda etmeye başladığı kürtaj karşıtlığı, kadınların modern hayata katılımı, kamusal alanda görünür hale gelmeye başlaması ve cinsel özgürlük alanı elde etmesine karşı bir "etik" sübap görevi görmeye başladı. Başbakan Erdoğan da, kadınların özgürlük alanını ev ve annelik ile sınırlandıran, kamusal alanda görünürlüğünü eş ve anne olmak üzerinde tarif eden tipik bir gerici olduğu için, kürtajla ilgili olarak dinî çekinceler koymak yerine, etik-ahlaki kısıtlamalarla anılır olmayı tercih ediyor. Nitekim, İslam söz konusu olduğunda, kürtaj ile ilgili muhtelif yorumlar olduğunu Başbakan da biliyor olmalı.

İkincisi ise, Uludere katliamı ile ilgili olanı. Erdoğan, Uludere katliamındaki rolünü azaltmak ya da görünmez hale getirmek için akıl almaz bir oyuna başvuruyor. Yukarıda bahsedildiği gibi, Uludere ile kürtajı eşitleyen Erdoğan, "Tamam, biz katil olabiliriz, ama bu toplumda da katil olma eğilimi zaten var" demeye getirerek, kendisine yöneltilen "katliam" suçlamasını reddetmiyor, ama onu topluma doğru yansıtıyor. Yani, kürtaj yapanların katil olduğu ve "her kürtajın yeni bir Uludere" sayıldığı bir toplumda, Uludere'de yaşananlar da sıradanlaşacaktır.

Bu akıl yürütmeyle, Erdoğan'ın yarın bir gün "Madem kürtaj serbest, o zaman yurttaşların kafalarına bomba yağdırmak da Hakk'tır" demesi muhtemeldir.

Erman Çete (soL)