AKP zihniyeti Tayyip’ten ibaret değil

soL Genel Yayın Yönetmeni Kemal Okuyan, geçtiğimiz hafta günlük yazılarının tamamını hükümeti sarsan yolsuzluk operasyonuna ayırmıştı. Okuyan, Haftaya Bakış’ta bu yazılara ilişkin okurlardan gelen soruları yanıtladı.

Geçtiğimiz hafta birçok yayın organında “Cemaat-AKP kapışması” olarak nitelenen siyasi krizin arka planında Türkiye’yi Erdoğan’sız AKP’ye hazırlama planlarının yattığını ileri sürdük soL’da. Bu aynı zamanda AKP’yi iktidara ittiren ve orada tutan güçlerin artık bu haliyle AKP ile yola devam edemeyecekleri kararının tescillenmesi anlamına geliyordu. Biz aylardır ısrarla vurguladığımız gerçeği son gelişmelerle ilişkilendirerek, Erdoğan’ı Haziran’daki halk hareketinin ve Suriye fiyaskosunun bitirdiğini, belli güçlerin bunu bir veri olarak aldığını yazdık. Başka şeyleri de… Kimilerini pek mutlu etmese de bugün yeni ittifakların şekillenmekte olduğunu açıkça belirttik, adres gösterdik. Doğal olarak sorular geldi, her biri bana göre son derece anlamlı sorular. İşte onlar ve kendimce yanıtlarım…

Gezi Direnişi’nin sonuçlarını ve etkisini abartmıyor musunuz? Çok büyük bir toplumsal hareket olmasına karşın, Erdoğan’ın işinin o noktada bittiğini ileri sürmek aşırı iyimser ve öznel bir değerlendirme değil mi?
Adlandırmadan başlayalım. Gezi Parkı’nın yazın yaşanan büyük kalkışmadaki önemini kimse yadsıyamaz. Ancak Türkiye’de 2013 yılındaki o büyük hareket “Gezi”yle sınırlamak, hareketin gerçek değerini görmezden gelmek anlamına geliyor. Taksim’deki hareketlenme ve direniş, Türkiye toplumunda AKP’ye karşı biriken tepkilerin hem açığa çıkmasına hem de tutunmasına neden oldu. Öte yandan Gezi’deki çıkışı kurtaran ve onu başkalaştıran da Türkiye’nin dört bir yanındaki ayağa kalkıştı. AKP iktidarı hem teknik hem de siyasi açıdan Taksim ve çeperindeki alanda bir toplumsal kalkışmaya hazırlıklıydı, onu dağıtan ve paralize eden yaygınlık ve AKP’ye dönük tepkilerin içeriği oldu. Bu tür hareketler, eğer damga vuran bir örgütlenme yoksa ya mekan ya da tarihle adlandırılırlar. Mekanla hiçbir biçimde sınırlanamayan bir hareket yaşandı, bu nedenle bütünlüğü göstermek adına Haziran Direnişi daha doğru bir adlandırmadır.

Abartmaya gelince… Haziran Direnişi’ni isteseniz de abartamazsınız. Çok ama çok büyük olaydı ve bence bu nedenle hâlâ gerçeklikle bağının kurulmasında zorluk yaşanıyor. Bugün olanları doğru okuyamayanlar doğal olarak, yaz isyanını kendi gerçeklik algılarına uyumlu hale getirme ihtiyacı duyuyor ve “yaşadıklarımızı çok da abartmamak gerek” noktasına geliyorlar.

Haziran’dan herkes kendi sonucunu çıkardı. AKP’yi iktidarda tutan güçler açısından bu iş orada bitti. Mesele yalnızca bu büyük halk hareketinin ortaya çıkması değildi. Onlar açısından asıl düşündürücü olan, Erdoğan’ın bu hareket karşısındaki tutumuydu. Başbakan bu hareketi ne ezebildi ne de yumuşatabildi. Havuç ve sopa politikasını uygulayamayan bir lidere nasıl güvenilsin! Dolayısıyla, bu iş Haziran’da bitti derken duygusallıkla hareket etmiyoruz. Ortada bir gerçek var.

Erdoğan hâlâ büyük bir güç ve elinde birçok koz var. Sanki bu mücadele bitmiş gibi bir değerlendirme yapmak, AKP’ye karşı mücadeleyi zayıflatmaz mı?
Erdoğan’ın elinde elbette hâlâ bazı kozlar var. Ancak bilimsel olarak Erdoğan’ın bu ülkedeki sermaye düzeninin tepesinde durması artık mümkün değil. AKP de bu haliyle devam edemez. Bu gerçeği merkeze koymazsanız, sağlıklı bir mücadele hattı öremezsiniz. Yıllardır AKP’nin Türkiye kapitalizmine yeni bir şekil verdiğini, dolayısıyla AKP’yle mücadelenin aynı zamanda onun temsil ettiği değerlere karşı da yürütülmesi gerektiğini söylüyoruz. AKP’yi hâlâ çok güçlü gösterirseniz, bu ülkenin başına örülmek istenen çorabı ihmal eder, “şunlardan bir an önce kurtulalım da ne olursa olsun” dersiniz.

ERDOĞAN'IN SONU

Erdoğan kaçınılmaz sonu geciktirmek için ne yapabilir?
Yapabileceklerini yapıyor zaten… Savaşacaktır. Provokasyon yaratacaktır. Sonu nerede biter bilemiyorum ama elinin çok da güçlü olmadığı ortaya çıkıyor. Bu da kontrolsüz davranışlar içine girmesini tetikliyor. Devlet makinesi bir haftada dağıldı, ekonomi tepetaklak. Bana göre sürecin en belirsiz noktalarından biri Erdoğan’ın kişisel olarak durumu. 11 yılın ardından bir yurttaş olarak elbette merak ediyorum bu işin sonunu.

BİR PROJE OLGUNLAŞIYOR, BU PROJEDE CHP DE VAR

Henüz AKP iktidardayken ve bir “savaş kabinesi” kurmuşken, CHP yönetimine dönük sert eleştirilerde bulunmak, AKP hükümetine karşı biricik alternatifi zayıflatmak anlamına gelmez mi?
“CHP yönetimine dönük sert eleştiri” doğru ifade değil. CHP’nin tarihi belli, misyonu belli. Sol adına CHP’den bir beklenti içerisinde hiç olmadım. Öte yandan CHP hâlâ solun toplumsal kaynaklarını kendine çekme yeteneğine sahip. CHP içinde çeşitli düzeylerde “sol”un değerlerine savunan unsurlar da var. Bunlarla etkileşim ve yanı zamanda bu unsurları uyarmak da düzen dışı solun gündeminde olmalıdır. Konu CHP yönetimini eleştirmek olarak ele alınamaz. Bir proje olgunlaştırılıyor ve bu projede CHP de var. Bu gerçeği dile getirmek durumundayız. Bu gerçeği “hele bir AKP gitsin” gerekçesiyle dile getirmemek diye bir şey olabilir mi? CHP içinde olup bitenleri aslında en ince ayrıntısına kadar bilenler benim kirli ittifak diye adlandırdığım projeye güçlü bir itiraz yöneltmiyorlar diye bizim de susmamız olur mu? Siyasi kimlikler bu tür kriz dönemlerinde şekillenir. Bundan beş yıl önce Türkiye’de herkes ABD’ye atıp tutarken anti-Amerikancılık kolaydır. Zor olan şimdi bazı şeyleri karşıya alabilmektir.

Bu dönemde kesin ifadeler kullanmak, belirsiz bir süreci mutlaklaştırmak ne derece doğru?
Sürecin kaotik özelliği ile ne yapılmak istendiği birbirinden farklı şeyler. Belirsizlik var ama bir yandan da sermaye düzeni açısından son derece açık olan bazı şeyler var. Erdoğan’ın bittiği, bu açıklıktaydı. Türkiye’nin önüne Erdoğansız bir AKP seçeneğinin konacağı da böyle. Aylar öncesinde “bu iş şuraya gidiyor” diye yazdıklarımızı bugün Cemaat’in etkili kalemleri aynen ve açıkça yazıyor. Gizlemeye bile gerek duymuyorlar. Her düşünülen olacak diye bir şey yok. Ama mücadele edilmez, yeni Amerikancı projelere taş konulmazsa, planlananlar hayata geçebilir. Ya başka bir gelişme olursa diyerek söylenmesi gerekenleri söylemez, sadece yuvarlak laflar ederseniz hem analiz hem habercilik hem de siyaset açısından etkisiz olursunuz. Sağlıklı bir sınıfsal konumlanış, tarih bilinci ve ilkeli yaklaşım somut durumun somut analizi açısından zorunlu donanımlardır.