'Ağaoğlu'nun itirafları suç duyurusudur'

Ağaoğlu'nun “tüyleri diken diken eden” itiraflarına dün Referans gazetesindeki açıklamaları ile diğer inşaat patronları da katılırken, İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Cemal Gökçe ve İTÜ İnşaat Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Gürkan Emre Gürcanlı söz konusu itiraflar ve İstanbul'da denetimsiz yapılan yapıların depreme karşı dayanıklığı konusunda soL'un sorularını…


“Ülke ve belediye yöneticileri de soruşturulmalı”
İMO İstanbul Şube Başkanı Cemal Gökçe Ali Ağaoğlu'nun yapmış olduğu açıklamaların aynı zamanda bir gerçeği de ortaya koyduğuna dikkat çekiyor: “İstanbul'da ve ülkemizde yapılan yapıların ne kadar denetimsiz, kaçak, herhangi bir mühendislik hizmeti görmeden yapılmış olduğu” ve sorumluluğun Ali Ağaoğlu ile birlikte ülke yöneticilerine de ait olduğunun altını çiziyor: “Dünkü açıklamalar, geçmişten bu yana İstanbul'da belediyelerde, ya da merkezi hükumetlerde yöneticilik yapmış olan, içerisinde oturduğumuz yapıların denetlenmesi için gerekli mekanizmaları sağlamayan, bu noktada görevini yapmayanların da cezalandırılmasına yönelik bir savcılık soruşturması açılmasını gerektirmez mi?” diye soruyor.

Ali Ağaoğlu'nun bir gazetede depremde yıkılacak nitelikte inşaat malzemesi sattığını açıklaması ile ilgili olarak da “Savcıların derhal soruşturma açması lazım” değerlendirmesinde bulunuyor.

“İstanbul'daki yapıların yüzde yetmişi standartlara uygun değil"
Gökçe İstanbul'daki yapıların yaklaşık yüzde 70'inin beton standartlarının depreme uygun olmadığını saptadıklarını belirterek, bunda yapılar yapılırken ilgili mercilerin denetimsizliğine dikkat çekiyor. Gökçe'nin İstanbul'daki yapılar hakkında verdiği bilgiler aynı zamanda ürkütücü nitelikte:
İstanbul kent yöneticileri de bizler de İstanbul'da bulunan yapıların yüzde 70'inin kaçak olduğunu ifade ediyoruz. Yapının kaçak olması yapının mühendislik kuralarına uygun olarak yapılmaması, herhangi bir mühendislik hizmeti almamış olması anlamına gelir. Herhangi bir denetim işleminin yapılmamış olduğu anlamına gelir. İnşaatların hem projesinin hem inşaat yapım sürecinin denetlenmesi gerekir. İnşaat yapım şirketinin de denetlenmesi lazım, artı inşaatlarda kullanılan malzemelerin de denetlenmesi, standartlara uygun olması lazım. Geçmişte kullanılmış olan betonun diğer unsurlarını oluşturan kum çakılı ve çeliğin standartlara uygun olmadığını biliyoruz. Yani standartlara uygun olmayan fabrikalarda ve atölyelerde çekim yapılarak inşaatlarda kullanılan çelikler, yani inşaat demiri çok. Dolayısıyla denizden çıktığı gibi kullanılan beton malzemesi de çok. Bu yapıların önemli bir kısmı 17 Ağustos depremine hasar gördü.

“130 km uzaktaki depremde 33 bin bina hasar gördü”
Gölcük depremi İstanbul'dan 130 km uzakta olmasına rağmen, 33 bin yapı hasar gördü İstanbul'da. Bunu kimse bilmiyor. Bu yapıların yaklaşık 3 bin 50'si ağır hasar gördü. 900 kadar insan öldü. İstanbul'daki kamu binaları önemli ölçüde hasar gördü. Dolayısıyla 130 km uzakta olan bir depremde bu kadar hasar görüyorsa, İstanbul bir deprem bekliyor diyoruz, İstanbul'un burnunun dibinden geçen fayın kırılmasıyla, İstanbul'da bulunan yapı stokunun standartlara uygun yapılmayan ve denetlenmeyen, projesi olsa bile projesine uygun olarak yapılmayan, malzemeleri standartlara uygun olmayan bu yapıların önemli ölçüde hasar göreceğini biliyoruz.

Gökçe İMO olarak İstanbul'daki binlerce binada, binanın taşıyıcı sisteminden, kolonundan kirişinden örnekler alınarak yaptıkları bir çalışmada İstanbul'daki binaların yüzde yetmişinin beton standartlarının deprem yönetmeliğine uygun olmadığını saptadıklarını belirtiyor. Ayrıca İstanbul Belediyesi'nin de 125 bin yapıyı incelediğini ve bu 125 bin yapının yaklaşık yüzde 70'inin malzemesinin standartlara uygun olmadığının tespit edildiğini ekliyor. Bunların önemli bir kısmında çelik erozyona uğrayarak taşıma gücünü kaybetmiş.

“Temel problem denetim”
Gökçe son olarak şunları belirtiyor: “Bugün temel problem denetim problemidir. Geçmişte binaların yapım sürecinin, projelerinin denetlenmesi konusunda ciddi sorun yaşanmıştır. Bugün bu sorun, 99 depreminin yaşanmış olmasına rağmen hala devam ediyor”.


Konuyla ilgili görüşünü aldığımız İTÜ İnşaat Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Gürkan Emre Gürcanlı da soL'a yaptığı açıklamada Ali Ağaoğlu'nun açıklamalarının suç niteliği taşıdığının altını çizerek şunları söyledi:

“Mimar Sinan'ın yaşadığı koşullar çok mu gelişkindi?”
Referans gazetesinden ve sizin haber portalınızdan takip etmeye çalıştım. Ağaoğlu İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ağaoğlu'nun dün Referans gazetesine yaptığı açıklamaların ardından İnanlar İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Serdar İnan’ın yaptığı açıklamayı da okuma şansı buldum. Keza Dumankaya Yönetim Kurulu Üyesi Ali Dumankaya projelerin dönemin imkânları ile yapıldığını söylüyor. Neymiş, herkes o dönemin koşullarına göre davranmış. Basit bir örnek, İstanbul depremi sonrasında Sultan Ahmet Camii yıkıldı mı? Veya eski Robert Kolej, yeni Boğaziçi Üniversitesi olan eski binalarda herhangi bir hasar tespit edildi mi? Mimar Sinan’ın yaşadığı koşullar çok mu gelişkindi teknolojik açıdan? Veya 60’lı yıllarda yapılan askeri binaları örnek alalım. Tek tek gidin bakın, Devlet İhale Kanunu’na göre yapılan ve TSK envanterinde bulunan binaların beton kalitesi 8-12 Mpa arasıdır ve utanılası bir rakamdır. Aynı yıllarda yapılan ABD’nin Türk mühendisleri şantiye sahasına bile sokmadığı NATO envanterindeki binalara bakın, o yılların teknolojisiyle 25-35 Mpa arası beton kalitesi göreceksiniz. Nasıl açıklayacaksınız bunu? Biz teknik ve akademik insanlarız, bizi kandırmaya çalışmasınlar rezil olurlar.

“Savcıların harekete geçmesi gerekir”
Bu açıklamalar açıkçası cinayet itirafıdır ve bir an önce yasal takibi yapılmalıdır. Bahane olarak ortaya konanların büyük bir kısmı düpedüz yalandır ve hesap sorulmalıdır diye düşünüyorum. Zamanında koşullar şöyleydi böyleydi demek düpedüz etik dışı davranmaktır ve suç itirafıdır. Doğru olan tek nokta 1999 depremi sonrasında Deprem Yönetmeliği konusunda yapılan yenilikler ve gelişen teknoloji doğrultusunda yapılan yeniliklerin akademisyenlerin katkısıyla yeni yönetmeliğe yansıması hususudur. Deniz kumu çekerdik, koşullar öyleydi ne demek? O yıllarda dereler yok muydu? Dere kumu yok muydu? Hiç suçlarını örtmeye çalışmasınlar, bir akademisyen olarak ben öğrencilerime “koşullar şöyle böyle napalım” mı demeliyim, yoksa bilimsel ve teknik doğruları mı anlatmalıyım? Geçmişte de denetim mekanizmaları vardı, geçmişte de yerel yönetimlerin bugünkü gibi hataları vardı. Önümüze bakalım geçmişi unutalım demek düpedüz olayı çarpıtmaktır. Tamam hadi diyelim geçmişi unutalım, ama biz hala geçmişte yapılan binalarda oturuyoruz, bize yeni tekniklere göre bina yapıp bedava verecekler mi? Tabii ki hayır, maksat kâr hırslarını örtmek, yeni yapılan ve açıkçası güvenilirliği konusunda şüphelerim olan siteleri satmaya mı çalışıyorlar, yeni bir pazarlama tekniği mi açıkçası anlamak güç. Ama bu pervasızlığa karşı ilk önce Türkiye Cumhuriyeti’nin bilimden ve insanlıktan yana savcılarının harekete geçmesi gerekmektedir.

İnşaat Mühendisleri Odası’na da çağrıda bulunuyorum, bir an önce bu konularda bir açıklama yapsın açılabilecek davalar varsa açsın. İMO İstanbul Şube Başkanı Cemal Gökçe “o yıllarda kâr hırsı her şeyin önüne geçti” diyerek doğru bir tespitte bulunuyor. Ama eksik bir tespit, kar hırsı günümüzde daha da çarpıcı bir şekilde her şeyin önüne geçiyor.

(soL-Haber Merkezi)