Kimliksiz kent olur mu? Bir Adana yazısı

Arda Gel

Blog: Serbest Kürsü

“Gece rüyamda, güneş vurmuş bir portakal bahçesi
            altın kanatlı kuşlar, gümüş ışıltılı bir ırmak gördüm.”

                                   (Avare Yıllar-Orhan KEMAL)

İnsanlar gibi kentlerin de hafızaları vardır. O kentin her köşesi birer tarihtir ve bu tarih eğer ki silinirse elinizde kalan kimliksiz bir beton yığını olur. Bu bellek yitimi öyle bir hal alır ki kuşaklar arası geçirgenlik biter. Kentin yıllardır biriktirerek oluşturduğu doku yerle bir olur. Ben size sokaklarında portakal çiçeği kokan, kendi kimliğini yaratmış fakat bu özelliğini yitirme tehlikesini iliklerine kadar hisseden bir kentten bahsedeceğim, Adana’dan.

Çocukluğumun Adana’sı sokakları portakal çiçeği kokan, tarım emekçilerinin gün ağarmadan yollara düştüğü, çocukların fabrikaların vardiya çıkışlarını dört gözle bekleyip işçi servislerinin peşinden koştuğu bir kentti. Benim çocukluğumda Adana şimdi sadece coğrafya ezberlerinde bir yere oturduğu şekliye sadece turunçgiller ve pamuk kenti olarak anılmazdı. Adana bunlarla beraber Milli Mensucat’ın, Güney Sanayi’nin de kentiydi. Fabrika etrafına kümelenmiş mahalleler ve bu mahallelerde bu işletmelerde çalışma sırasının bir gün kendilerine de geleceğini düşünerek vaktini sulama kanallarında serinlemekle geçiren çocuklar için henüz azap yılları başlamamıştı. Zaten o zamanlar bizim için tek azap Adana sıcağıydı onu da bir şekilde hallediyorduk. Siyasetten bihaberdik, tek bildiğimiz siyasetçi Aytaç Durak’tı. Onun da hangi partiden olduğunu karıştırıyorduk. Okulumuzdaki sınıf başkanlığı seçimlerini saymazsak tek demokrasi deneyimimiz belediyenin su faturalarıyla beraber yolladığı Aytaç Durak önümüzdeki seçime hangi partiden girsin anketiydi. Dolayısıyla demokrasi kelimesi o zamanlar şimdiki kadar alengirli çağrışımlar yapmıyordu.

 Şimdi bunların hiçbiri yok portakal çiçeği kokan sokaklar şantiye halinde ve her yerinden oteller fışkırıyor. Anlayacağınız artık portakal çiçeği kokan sokaklarımız değil bir vadede kumarhaneye dönüşerek yurdun dört bir yanından gelecek kodamanlara ev sahipliği yapmasını beklediğimiz otellerimiz ünlenecek. Pamuk biten bereketli topraklarının üzerine binalar dikildi. Eskiden mahalleden arkadaşlarla dadandığımız bahçeler de bu dönüşümden nasibini aldı. Çocuklar artık büyüdüler fakat vardiya çıkışlarını dört gözle bekleyen çocuklara sahip değiller çünkü fabrikalar kapandı. Her şey değişirken Aytaç Durak hala sabitti ama partileri yine değişiyordu. Merak edenler için ANAP trendinden sonra AKP trendinide yakalayan Durak daha sonra MHP’li oldu. Nihayet bir önceki partisi tarafından siyasi hayatı bitirilerek Adana halkı açısından artık bir travma hali alan bizim başkan hangi partiliydi sendromu ortadan kalkmış oldu.  

Son on bir yılda altmışa yakın fabrika kapandı. Bunların arasında yukarıda ismini zikrettiklerimde var. Yani artık ne Bekçi Murtaza var ne de kapısını beklediği Milli Mensucat. Dolayısıyla yeni nesil ne Çırçır Fabrikasını bilecek, ne de pamuk depolarından kente yayılan pis kokulu küçük böcekleri. Eski Adana’dan bugüne miras olarak kimi küçük değişiklerle sadece futbol takımları kaldı. Demirspor’da demiryolu işçileri artık futbol oynayamasa da gönül bağı hala baki. Adanaspor Uzan grubuna aitti el değiştirdi, şimdilerde bir nakliye şirketine bağlı işletme olarak kar edebildikleri ölçüde yol almaya çalışıyorlar.

Yeni Türkiye hikayesi tüm ülkede olduğu gibi Adana’da da yıkımın janjanlı ambalajı oldu. Onların  “durmak yok yola devam” naraları özelde Orhan Kemal ‘in Adana’sına da açtıkları bir savaştı. Öyle olmasaydı Bekçi Murtaza  ve ambar memuru Mehmet Raşit’in ekmek kapısı olan Milli Mensucat’ın kapısına kilit vurulurmuydu. Ya da  İç Anadolu’dan “bereketli topraklar üzerinde” çalışmaya gelen Köse Hasan, İflahsızın Yusuf ve Pehlivan Ali gibi niceleri yüzde on dörtleri bulan işsizler ordusuna dahil olur muydu?

Şimdi bu kentin tüm sokaklarından bizler henüz çok güçlü duyamasakta bir çığlık yükseliyor. O çığlığı yükseltenler çocukluğumun Adana’sından daha güzelini yaratmak için yan yana geliyor. Onlar dost omuzbaşlarını omuzlarının yanında duyup ömrün en güzel adımını atıyor ve Orhan Kemal ile Nazım Hikmet’i Bursa Cezaevi’nde buluşmalarından yıllar sonra Adana’da yan yana getiriyor. Dört duvar arasında acemi şair Mehmet Raşit’ten büyük yazar Orhan Kemal’i yaratan Nazım, Orhan Kemal’in kentine kök salmaya geliyor.

Nazım Hikmet Kültür Merkezi yakında Adana’da açılıyor. Kimliği unutturulmaya çalışılan bir kenti yeniden yaratmak için, hepimizin katkılarıyla.