Doğum sonrası yetersizlik

Deniz Arık Binbay/Psikiyatrist

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Geçen hafta doğum sonrası anne ve babanın yaşayabileceği bireysel ve ilişki sorunlarına değinmiştik. Bu hafta, özellikle anne tarafından, ilk aylar-yıllarda sık sık vurgulanan yetersizlik hissinin toplumsal boyutuyla devam ediyoruz.

Özellikle ülkemizde dinci gericiliğin ve feodal toplumsal yapının kadını hiyerarşide konumlandırdığı yer hizmet eden, evinde ailesinin huzuru, bakımı, beslenmesinden sorumlu ancak karar mekanizmalarında söz sahibi olmayan bir noktadır. Çocukluğu, genç kızlığı ve erken erişkinliği başkalarını önceleyerek, kendi isteklerini erteleyerek geçiren kadın için çocuk sahibi olmak (özellikle de erkek çocuksa) hiyerarşide yukarı çıkmak için bir basamak olarak görülebilir. Ancak güçlü olma arzusunu daha uzun süre ertelemiş olan başka bir kadın vardır: kayınvalide. Kayınvalide de aynı yollardan geçmiştir, ezilmiş, sabretmiş, 'kan kusmuş, kızılcık şerbeti içtim' demiş, telkin telkin üstüne öyle dedirtilmiştir. Önce evlenince kurtulma hayalleri suya düşmüş, sonra çocuk doğurunca aileye kabul edileceğine, değerinin bilineceğine dair inancı çökertilmiştir. Tam kayınvalide olup, hele de bir torun geldiğinde “kıdemli anne” olarak komutayı ele alacakken, en rahat edeceği zamanda, ezalarının sefaya dönüşmesine ramak kala her şeyden vazgeçemez. Yeni anneyi değersizleştirmek, O’na “sen bakamıyorsun” demek zorundadır ki hem annelik bahsinde kendi hükmü devam etsin, hem de oğlunun gözündeki biricikliği sürsün.

Hadi kayınvalide tamam da öz annelere neler oluyor diyecek olursanız, orada da benzer bir mekanizma işliyor. Aynı dönemlerden kendi de geçmesine rağmen sahip olduğu yegane kariyer olan anneliği, rakip kendi kızı bile olsa, kaptırmak istemez. Ancak bir farkla: bu kez iki yanı vardır: Bir yanıyla kızının anneliğini tanımak, onun artık çocuk olmadığını onaylamak demektir. Bir çocuğu olmazsa, O da “anne” olmayacaktır. Yaşını çok geçmiş olmasına rağmen bir türlü emekli olmak istemeyenler gibi, kariyer (bu durumda annelik) yoksa kendini değerli hissedemez. Bu nedenle “anne”liğin devamı için “çocuk”luğun devamı gerekir. “Sen, bizim gözümüzde hep küçücüksün, öyle de kalacaksın” denir durulur, sık sık yeri hatırlatılır. Özellikle bu hastalıklı durum evrensel bir gerçekmiş gibi gösterilmeye çalışılır. Çünkü çocuk erişkin olduğunda, hele de anne baba olduğunda artık özerk olduğu varsayılır, kendi sesi, hayata bakışı, kararları vardır.. Özerkleşme, kendi anneliğinin bitişinin yasını tutamayan, kendine yeni doyum kaynakları üretemeyen kişi için tehlike demektir, engellenmelidir. Yani, “çocuğun” bağımlı kılınması gerekir. Birini kendinize bağımlı kılmanın en iyi yolu, yetersiz hissettirmek, “sen beceremiyorsun” demektir. Alttaki gizli mesaj “ben biliyorum, yapabilmek için bana mecbursun” dur. Bu durum babalık için de geçerli olabilir. Kendi babasından “babalık liyakatini” alamamış babalar da vardır ancak bu konuyu başka bir yazıda daha detaylı ele almak gerekir.

Diğer yanıyla da anne için kız çocuk, bir rakiptir, tahtına konacak bir varistir. Kızının anneliğini eleştirmeyi bu rekabet bağlamında da değerlendirebiliriz. Kabarttığı yastığa rakibini yatıran boksör misali, yıllardır kabarttığı, yüceleştirdiği anneliği bir çocuk doğurdu diye rakibine sunmak istemez.

Burada daha derin bir sorundan; anne olanın, kendinden başka bir canlı var edenin toplum tarafından korkutucu algılanmasından da bahsetmek gerekir. Bu nedenle denetlenmek istenir. Anne olmak hem hayranlık ve haset; hem de korku yaratabilir. Korkarlar çünkü “fazla”, “erişilmez” ve “özgür”dür. Anadolu gericiliği özgür kadını sevmez, “fazla” kadını sevmez. Kolunu kanadını kırma isteği, uzaklaşmasın, kontrol edilebilsin, başkasına gitmesin düşünceleri, kadına anne olur olmaz kendi annesi, kayınvalidesi, eşi ve yakın çevresi tarafından yetersiz hissettirme durumunun altında yatan motivasyon olabilir. Bu soruna evrimsel bakış, çok gerekli ancak başka bir yazının konusu olacak kadar detaylı ele alınabilecek bir meseledir.

Aile içinde mikro düzeyde olan bu psikolojik şiddetin makro düzeyde toplumun aile üzerinden kapitalizmi üretmesinin; kadının sömürülmesinin kadın erkek işçi sınıfının sömürülmesinin bir parçası olduğunu bilerek farklı bir mercekle bakıyoruz. Haftaya kadının ve kadını annelik rolüne sıkıştıran aile yapısının kapitalist düzen içindeki konumlanışına daha yakından bakmaya çalışacağız.

Katkı ve öneriler için; [email protected]