Kırmızılı kadın korkusu

Özgür Aydın

Blog: Dile gelen

Kırmızılı kadın fotoğrafını anımsamayan yoktur. Haziran Direnişi'nin ilk günlerinde polisin yüzüne sıktığı biber gazının etkisiyle saçları arkaya savrulan, bu korkunç gaza karşın geri çekilmeyen kırmızılı kadın bir anda direnişin sembollerinden biri haline gelmişti. Sanki yüzüne parfüm sıkılıyor gibi, “sizin gazınız bu direniş ateşini söndürmeye yetmez” der gibi duran kırmızılı kadın, kolluk kuvvetlerinin halka karşı acımasız saldırılarına boyun eğmeyen bir tavrı simgeliyordu.

Bu tavır iktidarı çok korkutmuştu, hâlâ da korkutuyor…

Kırmızılı kadın fotoğrafıyla bilinen Ceyda Sungur bir akademisyen. Daha önce THY Başkanı Hamdi Topçu’nun kızı için üniversitede usulsüz kontenjan açılmasını protesto eden bir etkinliğe katıldığı için hakkında soruşturma açılmıştı. Şimdilerde de bir başka soruşturmayla karşı karşıya. Aynı zamanda Eğitim-Sen temsilcisi olan Sungur, araştırma görevlilerinin yazıştığı bir e-posta grubunda, hakkında olumlu görüş raporu bulunan bir araştırma görevlisinin kadro başvurusunun engellendiğini, bölüm kurulunun toplanarak araştırma görevlisinin durumunu değerlendirmesi gerektiğini yazıyor. Bunun üzerine İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi yönetimi “araştırma görevlileri iletişim grubuna bir e-posta yazmak yoluyla araştırma görevlilerini provoke etmek” gerekçesiyle Sungur’a soruşturma açıyor.

Hâlâ korkuyorlar… Bu tuhaflığı başka türlü açıklamak pek olanaklı gibi görünmüyor. Açılan soruşturmayla sadece baskı yoluyla ifade özgürlüğü engellenmiş olmuyor, aynı zamanda sendika temsilcisinin görevini yerine getirmesi de engellenmiş oluyor. 151 sayılı İLO Sözleşmesi'nin 6. maddesinde, Sendika Özgürlüğü ve Örgütlenme Hakkının Korunması Hakkında 87 Sayılı Uluslararası Çalışma Sözleşmesi'nin 3. maddesinde ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununun 23. maddesinde sendika temsilcilerinin görevlerini yapabilmeleri için kolaylıklar sağlanması gerektiği açıkça belirtilmişken “araştırma görevlilerini provoke etmek” gerekçesiyle soruşturma açarak baskı kurmaya çalışmak aslında temeldeki korku ve telâşın bir ifadesi.

CESARET BULAŞICI

Ama cesaret bulaşıcı. Bunu biliyorlar, bu yüzden sindirme politikası onlar için tek çözüm gibi görünüyor hep. Daha ilk günlerde, Hacettepe Üniversitesi mezuniyet töreninde Biyoloji Bölümü öğretim üyelerinin açtığı “Yetiştirdiğimiz Çapulcularla Gurur Duyuyoruz’’ pankartı sonrası öğretim üyeleri hedef gösterilmişti. Hemen sonrasında, Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Yrd. Doç. Dr. Timuçin Köprülü’ye, "#Diren" yazılı tişörtle konuşma yaptığı için soruşturma açılmıştı. Sonraki aylarda, Marmara Üniversitesi Rektörlüğü’nün, sendika üyesi 11 araştırma görevlisini hedef aldığını gördük. Anayasal haklarını kullanan araştırma görevlileri iki günlük iş bırakma eylemine katıldıkları için disiplin soruşturmasına maruz kalmışlardı.

Bu süreçte dekanlar bile hedef oldu. Yakın bir zaman önce, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanı Prof. Dr. Yalçın Karatepe de soruşturma kıskacına alındı. Fakültenin geleneksel İnek Bayramı’nda Haziran Direnişi sürecinde polisler tarafından öldürülen gençlere sahip çıktığı konuşmasının ardından yandaş basının hedefi haline geldi. Sonrasında da Ankara Üniversitesi Rektörlüğü tarafından 12 Eylül darbe döneminin bir yönetmelik hükmü bahane edilerek hakkında bir soruşturma açıldı. Sonrasında bir soruşturma daha.

Haziran Direnişi sonrasında bir hukuk profesörünün bir hukuki başvurusunun üniversite yönetiminde nasıl korku ve telaş yarattığını da gördük. Cumhurbaşkanlığı seçim sonucu açıklanmış olmasına karşın, Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlık görevini sürdürmesinin suç olduğu gerekçesiyle Aydın Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz’in yaptığı suç başvurusu sonrası Aydın Üniversitesi, hoca hakkında soruşturma başlatmıştı.

BERKİN ÜNİVERSİTEDE

Korku ve telaş insanı tuhaf hallere de sokabiliyor. Bazen 15 yaşındaki bir çocuk, kendilerini kocaman gören cumhurbaşkanlarının, başbakanların, rektörlerin ödünü patlatabiliyor. Korku ve telaşa kapıldığında Recep Tayyip Erdoğan’ın Berkin Elvan’ı diline doladığını hâlâ şaşkınlıkla izliyoruz. Akademide de Berkin Elvan korku salmış durumda. Berkin Elvan eylemlerine katıldı diye Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışan Nuriye Gülmen’e siyasi şube polisinin yönlendirmesiyle soruşturma başlatıldı. Benzer bir korku Karaman’da da kendini göstermiş durumda. Karaman’da Berkin Elvan’la ilgili bir basın açıklamasına katıldığı ve Recep Tayyip Erdoğan aleyhine slogan attığı gerekçesiyle Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı başkanı Yrd. Doç. Dr. Elifhan Köse’ye dava açıldı.

SINIRLARI AŞAN KORKU

Korku ve telaş sonucu oluşan sindirme politikası bazen sınırları bile aşabiliyor. Harvard Üniversitesi’nde Abdullah Gül’e “Türkiye’de insanlar ölürken geceleri nasıl uyuyorsunuz?” sorusunu soran Dr. Emrah Altındiş, geçenlerde sınır ötesi bir saldırıyla karşı karşıya kaldı. Altındiş’in bölümündeki 30 akademisyene Ankara’dan gönderildiği anlaşılan e-postalarda Amerikalıların terör hassasiyeti dikkate alınarak Altındiş’in aslında "azılı bir terörist" olduğu yazıyordu.

Haziran Direnişi’nden bu yana akademisyenlere yönelik saldırılardan sadece bir kaçı bunlar. Söylediğimiz gibi cesaret bulaşıcı. Ama korku da öyle. Cesaretle hareket eden tüm akademisyenler sayesinde akademinin ağaları kırmızılı kadın korkusu yaşıyorlar.