İnsanın durmak bilmeyen kültürel birikimi: Sırrımız ne?

Son bilimsel araştırmalar insanların ve yakın türlerin kültürel çeşitliliğine ışık tutuyor. Yeni bir makale karmaşık sorunların çözümü ve sosyal davranışlar arasında ilişki kurarken, Dr. Çağlar Akçay'ın makalenin bulgularıyla ilişkili görüşlerini aldık.

Alet yapmak, başka bireylerin zihinlerini okumak, grup kültürü veya soyut sembollerle iletişim gibi özellikler, eskiden insana mahsus zannedilirdi. Ancak son yıllarda şempanze ve bonobolar üzerine yapılan çalışmalar, en yakın akrabamız olan bu türlerin de aynı davranışları sergilediğini gösterdi.

Ancak yine de günümüz insan kültürü muazzam karmaşıklıkta bir yapıya ulaşmış durumda. Çünkü insan kültürü geri dönüşü olmayan bir çarklı (kastanyola) gibi sürekli ilerliyor, birikiyor. Her teknolojik yenilik, cilalı taş aletlerinden uzaya yolladığımız uydulara kadar, bir önceki teknolojilerin üzerine eklenerek daha da karmaşıklaşarak ilerliyor. Diğer hayvan türlerinde görülen kültürel çeşitlilik ise nispeten basit, tek bir nesil süresince üretilebilecek karmaşıklıkta görünüyor. Bir başka deyişle insandan başka hiçbir hayvan türü basit sosyal ögrenmenin ötesinde bir kültürel birikim göstermiyor. Neden sadece insanların böyle karmaşık bir kültür geliştirebildiği bilimcileri ve filozofları uzun yıllardır meşgul eden bir soru.

Konu üzerine çalışan evrimsel psikologlar, bu birikimin şempanzede değil insanda görünmesinin insanın bireysel zekasının ötesinde olduğunu tahmin ediyorlardı. Örneğin Leipzig'den Michael Tomasello ve arkadaşları geçen yıllarda yayınladıkları bir makalede, insan soyunun dil aracılığıyla bilgi paylaşma ve birbirinden öğrenme yetisinin, ayrıca işbirliği eğiliminin, bu kastanyola tipi kültürel birikime imkan tanıdığını iddia etmişlerdi. Yani insan zekasının ayırdedici boyutu, sosyalliğiydi.

Mart ayının ilk haftasında Science dergisinde yayınlanan bir çalışma bu hipotezi olabildiğince doğrudan test etmeyi denedi. İngiltere, ABD ve Fransa'dan araştırmacılar, 3-4 yaş arası insan çocukları, şempanzeler ve bir de Güney Amerika’da sosyal gruplar halinde yaşayan bir maymun türü olan kapuçin maymunlarının grup halinde problem çözme yeteneklerini ve bununla beraber gösterdikleri sosyal davranışları karşılaştırdılar.

Dean ve arkadaşları, kültürel birikime benzetmek üzere, her üç türe sunabilecekleri bir bulmaca aygıtı geliştirdiler: İçinde yiyecek veya (çocuklar için) renkli çıkartma ödülleri olan bir kutu. Kutunun kapakları üç aşamada açılıyor, her aşamada açan birey ödül alıyor, bir sonraki aşamada ödül daha da artıyordu. Kapakları açabilmek için deneklerin bazı düğmelere basmaları gerekiyordu, bunu da ancak doğaçlama bulmaları mümkündü.

Çocuk, şempanze ve kapuçin gruplarına bulmaca kutusunu vererek, bireyler kutuyla uğraşırken davranışlarını gözlemlediler. Sonuçta deneye katılan düzinelerce çocuktan yarısı kutuyu son aşamasına kadar çözdü. 33 şempanzedense yalnızca biri, kapuçinlerinse hiçbiri kutuyu son aşamasına kadar çözememişti.

Buraya kadarki veriler çok şaşırtıcı değil. Fakat araştırmacılar, bununla yetinmeyip problem çözmedeki türler arası ve tür içi (çocuklar için) farklılıkların sosyal davranışlarla ilişkisine de baktılar. Sonuçlar çocukların gösterdiği sosyal davranışların çok önemli bir rolü olduğunu ortaya koyuyor: Kutu problemini sonuna kadar çözen çocuklar, aynı zamanda iletişim, diğerlerini taklit, genel sosyallik gibi özellikler açısından da öne çıkıyorlar. Kutuyu hiç çözemeyen çocukların çoğu ise çevreleriyle etkileşime de girmeyen çocuklar. Yani karmaşık sorunların çözümü doğrudan sosyal davranışla bağıntılı görünüyordu.

Duke Üniversitesi'nden Rachel Kendal, St. Andrews Üniversitesi'nden Kevin Laland ve Strasburg'dan Bernard Thierry'nin de aralarında olduğu ekip, şempanzeler ve kapuçinlerin tam da bu yetileri zayıf olduğu için karmaşık çözümler geliştirmede zorlandıklarını öne sürüyorlar. Bu da insanda ayırdedici olanın sosyal zeka olduğu fikrini destekliyor.

Araştırmacılar, üç türde de görülen hırsızlık vakalarının (başkasının ödülünü aşırma), ayrıca bazı bireylerin grup içindeki baskınlıklarının, diğer bireyleri problem çözmeden alıkoymadığını gözlemledi. Ekip, bu sonucu "hırsızlık veya baskın bireylerin varlığını, sosyal zekanın evriminin önünde engel olmamış olabilir" diye yorumladı.

Cornell Üniversitesi'nde kuşlarda davranış ekolojisi üzerine çalışan Dr. Çağlar Akçay'dan makaleye ve insan evrimsel psikolojisi alanına dair fikirlerini sorduk.

İnsan ve şempanzenin davranış ve bilişsel özelliklerini karşılaştıran çalışmalar giderek artmakta. Bu çalışmalar arasında Dean ve arkadaşlarının makalesi nasıl bir yerde duruyor?

Bu yeni çalışmanın en göze çarpan yanı çocukların maymunlardan daha akıllı olduğunu göstermesi değil, karmaşık ve üç adımdan oluşan bir problemi çözmedeki beceri ile sosyal davranışlar arasında, hem türler arasındaki hem de bir tür (insan) içindeki ilişkiyi göstermeye çalışmaları. Bunu yaparken de deneysel açıdan iki tip olumlu gelişme kaydediyorlar: Birincisi hem çocuklara hem de şempanzelere ve kapuçinlere verdikleri aletin aynı olması. Daha önceki çalışmalarda insanlar ve diğer türler arasındaki karşılaştırmada kullanılan veriler genelde insanlar için geliştirilen ama sonra diğer türlere uygulanan deney tasarımlarından geliyordu. Böyle deneylerde genelde insanların bir avantajı olduğu için deney sonuçları arasında karşılaştırma yapmak zor oluyordu.

İkinci olumlu gelişme de aynı deneyde birden çok alternatif hipotezi test etmeyi amaçlamaları. Önceki çalışmaların bir çoğu burada test edilen hipotezlerin birini, bilemedin ikisini aynı anda test etmeye çalışıyordu ki bu da çalışmalar arasında karşılaştırma yapmayı zorlaştırıyordu.

Bununla beraber bu deneyin sonucu kimseye çok şaşırtıcı gelmemiş olsa gerek: çocukların bir oyunda problem çözmedeki yeteneği ile sosyal yetenekleri arasında bir ilişki genel olarak beklenen türden pozitif bir ilişki. Burada esas önemli olan ve bu makaleyi haber konusu yaptıran nokta araştırmacıların bu ilişkiye bakıp, “işte bizim türümüzün kültürel birikimini bu kadar karmaşık ve türümüzü de evrimsel olarak bu kadar başarılı yapan şey de budur” çıkarımında bulunmaları. Fakat bu çıkarım ne kadar yerinde ondan emin değilim. Bunun temel sebebi çocukların bu oyuncak kutu problemi ile bizi uzaya yollayan ya da İlyada gibi destanları ortaya çıkaran insan kültürünün aynı karmaşıklık seviyesinde olmaması. Dolayısıyla sosyal yeteneklerin daha karmaşık kültürel birikime yol açıp açamayacağı ya da tam tersine buna köstek olup olmayacağı bence cevabı bilinmeyen bir soru. Yazarlar her ne kadar çocukların bu basit oyundaki davranışlarının genel olarak insan kültürüne de aynı şekilde uygulanabileceğini düşünse de bence bu çok da sağlam bir varsayım değil.

Dr. Çağlar Akçay kimdir?
Çağlar Akçay, ODTÜ Psikoloji ve Biyoloji bölümlerinden 2004 yılında çift anadalla mezun olduktan sonra Iowa Üniversitesi'nde deneysel psikoloji dalında yüksek lisans yaptı. Seattle, Washington Üniversitesi’nde hayvan davranışı alanında doktorasını tamamlayan Akçay doktora sonrası çalışmalarına Cornell Üniversitesi Ornitoloji laboratuvarında devam etmektedir.

İnsan evrimsel davranışı çalışanlara diğer davranış ekologları nasıl bakıyor? Türler arası karşılaştırmaların zorlukları nasıl aşılabilir? İnsan evrimsel psikolojisi alanındaki çalışmaların nasıl evrilebileceğine dair öngörün nedir?

İnsan davranışını evrimsel açıdan çalışmak gerçekten çok zor. Bunun bir çok sebebi var: birincisi, insana benzeyen tür çok az, dolayısıyla karşılaştırmalı çalışmalar yapmak zor, yapıldığı zaman da yukarıda bahsedilen çalışma gibi en fazla iki-üç türle yapılıyor. İnsan gibi bir sosyal karmaşıklığa sahip birkaç tane daha tür olsaydı evrimsel hipotezleri daha sağlıklı test edebilirdik. Ama zeki bir uzaylı türü bulana kadar bütün insanın sosyal evrimiyle ilgili hipotezlerin hemen hepsinde örneklem sayısı bir olmak zorunda ki bu talihsiz bir durum.

Bu durumu daha da kötüleştiren başka bir etken de evrimsel psikologların çoğunun insanın sosyal davranışlarıyla ilgili felsefi düşüncelerinin pek de mantıklı olmaması. Nitekim günümüzde evrimsel psikolojide başat olan paradigmaya göre insan davranışının altında yatan psikolojik mekanizmalar, insanların Pleistosen döneminde Afrika’da ilk ortaya çıktıkları zaman içinde bulundukları sosyal ve fiziksel yapıyı yansıtan ve o günden bu güne çok az değişmiş mekanizmalar. Buna evrimsel psikologlar Evrimsel Uyum Çevresi (Environment of Evolutionary Adaptedness) diyorlar. Bu kavram kanımca iki açıdan mantıksız: birincisi bu varsayılan çevrenin, özellikle de o zamanki sosyal yapının ne olduğunu ve ne kadar çeşitlilik gösterdiğini bilmiyoruz. Modern zamanlarda “keşfedilen” avcı-toplayıcı toplumların çeşitliliğine bakılırsa tek bir sosyal yapı varsaymak pek mantıklı değil. İkincisi de o zamandan bu zamana insanın psikolojik mekanizmalarında evrimsel hiç bir değişiklik olmadığını iddia etmek yanlışlanamaz bir hipotez ve evrim hakkında bildiğimiz şeylerle pek bağdaşmıyor. Bu sebeplerden dolayı bu yaklaşımın geleceğini pek parlak görmüyorum.

Bununla beraber insan davranışına evrimsel açıdan bakan daha mantıklı yaklaşımlar da var. Bunlardan en yaygın olanı davranış ekolojisi. Bu bilimciler insanların bir zamanlar içinde yaşamış ya da yaşamamış oldukları, tam olarak ne olduğunu bilemediğimiz belli bir çevrenin psikolojik mekanizmalar üzerindeki etkisini araştırmak yerine farklı insan topluluklarındaki davranışın o toplumların yaşadığı çevrelere ne kadar ve nasıl uyum gösterdiklerini araştırmakla meşguller. Eric Smith’in Kanada’da Eskimolar’ın avlanma tekniklerine, sosyal yapılarına ve bunların üreme başarılarına (fitness) olan etkisine baktığı araştırma buna örnek olarak verilebilir. Bu biz “normal” davranış ekologlarının yaklaşımıyla aşağı yukarı aynı yaklaşım. İnsanların fiziksel ve sosyal çevrelerindeki çeşitliliği ve bunun davranışa etkisini araştırmanın hem daha verimli hem de biyolojik olarak daha gerçekçi bir araştırma yaklaşımı olduğunu düşünüyorum.

(soL-Bilim)