İşçi sınıfının hizmetinde bir Akademi: İnsanlık önüne koyduğu her gerçek sorunu aşar…

Bilim ve Aydınlanma Akademisi (BAA) tarafından düzenlenen Sosyalist Gelecek ve Planlama Sempozyumu geçtiğimiz hafta sonu Ankara’da düzenlendi. Büyük bir ilgiyle takip edilen sempozyumu ve Akademi’nin önümüzdeki dönem hedeflerini BAA’dan Prof. Dr. Erhan Nalçacı ile konuştuk.

Ali Ufuk Arikan

İki yıl önce kuruluşunu ilan eden ve bu kısa sürede bile çok sayıda çalışmaya imza atan Bilim ve Aydınlanma Akademisi geçtiğimiz haftasonu Ankara’da önemli bir sempozyuma ev sahipliği yaptı.

Bilim ve Aydınlanma Akademisi tarafından 6-8 Aralık tarihlerinde Ankara’da, ODTÜ Mezunları Derneği Vişnelik Tesisleri'nde düzenlenen Sosyalist Gelecek ve Planlama Sempozyumu hem akademisyenlerden hem de akademi dışından büyük ilgi görmeyi başardı.

Sempozyum sonrası ilk izlenimlerini, Akademi olarak bundan sonraki süreçteki hedef ve amaçlarıyla birlikte Prof. Dr. Erhan Nalçacı ile konuştuk.

‘DİYALEKTİK MATERYALİZMİ DİNAMİK BİR SÜREÇ OLARAK ELE ALDIK’

Sempozyumu konuşmadan önce kuruluştan bu yana geçen iki yılın kısa bir değerlendirmesini isteyebilir miyiz sizden?

2017’nin 15 Ekim’inde resmen yola çıktık ama aslında kuruluşumuz biraz daha öncesine denk geliyor. Hazırlıklarımıza 2017’nin ilkbaharında başladık, kadro hazırlığımızı yaptık, sonra Ürkmez’de, “Yeni Bilimsel Verilerinin Işığında Diyalektik Materyalizm” atölyesini düzenledik. 

Bir yaz kampıydı bu. Burada kendimizi sınamak istedik. Gerçekten bilim alanında yeterli marksist donanımımız var mı, diyalektik materyalist yöntemle biz bulunduğumuz alanlardan, hapsedildiğimiz hücrelerden çıkıp bilimi marksist yöntemle ele alabilecek miyiz onu sınamak istedik. Bu nedenle Ürkmez’deki yaz kampını topladık. Burada çeşitli sunuşlar, önemli tartışmalar yapıldı. 

Bu kampta diyalektik materyalizmi katı bir teori olarak ele almadık. Onu geliştirilebilecek, dinamik bir süreç olarak ele aldık. Marksist ustalardan 100 yıl sonra yeni bir sürü bilimsel veri var ama bunları sistem idealist ve metafizik yöntemle ele alıp insanların üstüne enjekte ediyor.  Biz yeni bilimsel verilerin ışığında diyalektik materyalizmi kavrayabilir miyiz, geliştirebilir miyiz, yeniden açıklayabilir miyiz diye baktık ve bir ön yeterlilik oluşturabildiğimizi gördük. Aslında bu süreçten sonra Bilim ve Aydınlanma Akademisi’nin kuruluşuna karar verdik.

Kuruluş senin de söylediğin gibi 15 Ekim 2017’de Ankara’da gerçekleşti. Sovyetler Birliği’nde Bilim Sempozyumu’nu düzenledik ve sonrasında aynı salonda yola çıkışımızı duyurduk ve kuruluş bildirgemizi ilan ettik. 

‘TÜRKİYE’DE BÖYLE BİR HAKEMLİ DERGİ YOK’

"Sovyetler Birliği’nde Bilim" Sempozyumu eski hazırlıklarımıza dayanıyordu ve onu İstanbul ve İzmir’de tekrarladık.

Hemen sonrasında çok zorlu başka bir işe giriştik; Madde, Diyalektik ve Toplum dergisini çıkarmaya başladık. 2018’de birinci, 2019’da ikinci cildi çıktı. Hakemli bir dergiydi bu ve kendi alanında çok özel bir dergi oldu. Türkiye’de böyle bir hakemli dergi yok, çünkü gönderilen yazılar bazen reddediliyor ve bunun nedeni yeterince marksist bulunmaması oluyor. Yani burada var olan bilim dünyasının tamamen zıddı bir iş yapıyoruz.

Öte yandan iki yıllık bu süreçte sistemli şekilde reel sosyalizmde bilimi belgelemeye, anlamaya çalışıyoruz. Özellikle reel sosyalist dönemde karanlıkta kalan yanları anlamaya, açığa çıkarmaya çalışıyoruz.

Günümüzde bilimin yapılış tarzını eleştiriyoruz, onu kritize ediyoruz ve sosyalist gelecek için bir birikim oluşturmaya, bilimsel bir birikim oluşturma çalışıyoruz.

Dergiyi çıkarmadan önce de büyük tereddütler vardı, bu sayı çıkar mı, nasıl olacak diye… Şimdi çok daha iyisini nasıl yaparız diye tartışıyoruz, bunun için daha fazla çaba sarf ediyoruz.

‘HERHANGİ BİR ÜNİVERSİTEDE BULUNAMAYACAK ÇALIŞMALAR…’

Nasıl bir yapılanması var peki Bilim ve Aydınlanma Akademisi’nin?

Bilim ve Aydınlanma Akademisi’ni kendi içinde bilim alanları şeklinde kurguladık. Bu bilim alanlarını herhangi bir üniversiteye gittiğinizde “tabelasında” bulamayacağınız şekilde seçtik. Hepsi çok disiplinliydi, hepsi felsefeci ve farklı alanlardan bilim insanlarını kapsayacak şekilde oluşturuldu.

Örneğin Toplum Sağlığını Koruma ve Geliştirme Bilim Alanı, örneğin Biyolojik Hareket ve Evrim Bilim Alanı, Maddenin Temel Hareketleri Bilim Alanı, Matematik Bilim Alanı, Kolektif Yaşamı Kurgulama Bilim Alanı, Sinirsel Mekanizmalar ve Beyin Bilim Alanı, Erken Toplumsal Hareket Bilim Alanı… Dolayısıyla maddenin ve toplumun hareketini bir bütün olarak ele alan ve bunun üzerine çalışacak hepsi çok disiplinli, hepsi benzer yöntemi kullanan ve bir homojenleşmeyi amaçlayan ekipler oluşturduk.

‘EMEKÇİ SINIFLARDAN YANA TARAF TUTAN BİR AKADEMİ’

Bilim ve Aydınlanma Akademisi’ni emekçi sınıflardan yana taraf tutan, emekçi sınıfların Bilim Akademisi olarak tanımladık.

Bilim akademileri bugüne kadar önce aristokrasiye sonra burjuvaziye bağlı oldular, halen de öyleler. Biz Türkiye’de ilk kez emekçilerden yana, işçi sınıfından yana bir bilim akademisi inşa etmeye çalıştık.

Bu iki yıllık süreçte buna hizmet edecek şekilde çok sayıda raporlar oluşturduk. 

Ele aldığımız konuları esaslı şekilde inceliyoruz. Çok sayıda bilim insanı bir araya gelerek sorunları sınıfsal açıdan ele alıp değerlendiriyor ve raporları bu şekilde ortaya çıkarıyor. 

Bu arada bu süreçte Moskova’ya önemli bir arşiv gezisi de düzenledik. BAA heyeti bir hafta kadar Moskova’da kaldı ve orada sosyalizmin izlerini sürdü, bilim akademisinin arşivinde çalıştı ve bazı belgeleri ortaya çıkardı. Yine Lenin Kütüphanesi’nde çalıştık, sahafları, kitapçıları gezdik ve sonuç olarak çok sayıda yeni belgeyle Türkiye’ye döndük. Umarız bunları Madde, Diyalektik ve Toplum dergisinin önümüzdeki sayılarında okurlarla paylaşacağız.

İki yıllık sürece ilişkin şimdilik bunları söyleyebiliriz sanıyorum…

‘TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA SOSYALİZMİ KURMAYA ÇALIŞIYORUZ, BİLİM BUNUN HİZMETİNDE OLMALI’

“Sosyalist Gelecek ve Planlama Sempozyumu” nasıl bir amaçla düzenlendi ve neden böyle bir başlık seçildi?

Sonuçta emekçi sınıflardan yana bir akademinin başlıca uğraş alanının bu olması gerekiyor diye düşünüyoruz. Kolektif yaşamı kurgulama aslında buna hizmet ediyor, nasıl bir kolektif yaşam olabilir ki? Biz anarşist değiliz, küçük komünler kurmaya çalışmıyoruz. Tabii ki Türkiye’de ve dünyada sosyalizmi kurmaya çalışıyoruz. Bilim bunun hizmetinde olmalı, bilimin yapacağı en anlamlı hizmet, dünyanın sosyalist geleceğine yapılan hizmettir.

Tam da burada biraz sempozyumun hedeflerinden bahsedeyim…

İki önemli başlık var aslında açılış konuşmasında da değindiğimiz. Çok ciddi bir ideolojik saldırıyla karşı karşıyayız; bu sistemin, emperyalist kapitalist düzenin insanlığa vereceği hiçbir şey yok. Çok ağır bir karanlık  içinde yaşıyoruz. Açlıktan, krizden, hastalıktan, bilgisizlikten, gericilikten, savaşlardan başka insanlara verdiği hiçbir şey yok bu düzenin. Ama bunun kendisini çok başarılı bir şekilde ideoloji haline getiriliyor ve insanlığa artık dünyanın bir geleceğinin kalmadığı, örgütlenmeye gerek olmadığı, daha iyi bir dünya beklentisine gerek olmadığı vaaz ediliyor; gördüğünüz göreceğiniz bizim bu mahvettiğimiz dünya diyorlar… Bu tablo büyük bir karamsarlık üretiyor.

‘UMUTSUZLUĞA İDEOLOJİK BİR YANIT VEREBİLMEK İÇİN’

Dolayısıyla bu umutsuzluğa karşı bir ideolojik yanıt verebilmek için de bu sempozyumu düzenledik. Sempozyum bu düzenin iddialarına “Hayır öyle değil, dünyanın uzun bir geleceği var. Yarattığınız çevre sorunları, doğanın kirletilmesi, savaşlar, işsizlik, her türlü toplumsal eşitsizlik… Bunların hepsi aşılabilir, bunların hepsinin bilimsel olarak aşılabileceğini biliyoruz” yanıtını verdi.

Esas olarak sempozyumun amaçladığı şey bu.  Bu sempozyumu emekçi sınıflardan yana güçlü bir ideolojik araca çevirmeye çalıştık, bence bu çok önemliydi.

‘PLANLAMA KAPİTALİZM İÇİNDE YAPILAMAZ’

Bir ikinci hedefi daha vardı sempozyumun, o da planlama. Şöyle bir yanılsama var, “planlama kapitalizm içinde yapılabilir.” Hayır, yapılamaz. Bu mümkün değil. Planlamaya benzer işler yapıldı Türkiye’de ve farklı kapitalist ülkelerde ama bunun kendine özgü dinamikleri vardı. Sovyetler Birliği’nin varlığı burada çok kritikti. 

Bunun yanında sermaye birikimi yeterli değildi, ilk sermaye birikimi devlet eliyle yapılmalıydı, bunu da Sovyetlere özenerek yapmaya çalıştılar.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra  ise planlamacılığın anti-Sovyetik bir yanı vardı bu düzen içinde. Sovyetler Birliği’nin hızlı kalkınması karşısında sanki bu düzende sosyal devlet olabilir, sanki planlama kapitalizm içinde var olabilir gibi bir hava yaratmaya çalıştılar, bu son derece bilinçli bir yönelimdi. 

Şimdi de çeşitli çalışmalar var bu yönde, kapitalizm içinde planlamaya dönüş mümkünmüş gibi ama açıkça söylemek gerekiyor, bu mümkün değil. Bir kere özelleştirmelerle büyük bir mülk devri oldu ve planlayacak bir şey kalmadı. Bundan sonra görebileceğimiz sadece üretim anarşisidir.

Biz tekrar bir planlamacı dönem göreceksek, bu ancak sosyalizmde olur.

‘SUNULAN HİÇBİR BİLDİRİ SÜRPRİZ DEĞİLDİ’

Biraz geriye dönersek, sempozyumun hazırlık çalışmalarını sorsak kısaca, nasıl bir sürecin sonunda hazırlanıldı sempozyuma?

Sempozyumun hazırlık çalışması özellikle Kolektif Yaşamı Kurgulama Bilim Alanı tarafından düzenlendi ama diğer bilim alanları da, özellikle Toplum Sağlığını Geliştirme ve Koruma, Sinirsel Mekanizmalar ve Beyin Bilim Alanı gibi birçok alandan destek aldık. Kolektif Yaşamı Kurgulama alanı altında çok sayıda komisyon kurduk. Sosyalist Kentler, Planlama, Çevre Komisyonu, Yeni İnsanı Nasıl Yetiştireceğiz, Suçları Sosyalizmde Nasıl Kurutacağız… Bu komisyonların çalışmalarını çalıştaylarla değerlendirdik. Çalıştayları dışarıya kapalı yaptık; çünkü bir tribün olmasın, serbestçe çalışıp, birbirimizi kıyasıya eleştirebilelim istedik. Ortak yöntem ve dil geliştirmeye, bir eksen belirlemeye çalıştık. Bu yüzden dört çalıştay düzenledik sempozyum öncesinde, her birisinde 10 kadar bildiri sunuldu. Bunların sadece bir kısmını sempozyuma taşıyabildik.

Sempozyumda sunulan hiçbir bildiri sürpriz değildi, hepsi geniş bir emeğin ve çalışmanın ürünüydü. Bu yeterli miydi? Yok, hayır. Çok daha uzun, çok daha geniş kadrolarla çalışmak gerekiyor. İnsanların belki de tek işinin bu olması gerekir ama böyle koşullar söz konusu değil. Bütün arkadaşlarımızın başka işleri var, ekmek parası kazanıyorlar, başka akademik işleri var, araştırmalar yapıyorlar. Bunlara rağmen bu çalışmalar yapıldı ve ortaya her şeye rağmen oldukça başarılı sempozyum çıktı.

‘UMUT VERİCİ BULUNDU, BU AMACINA ULAŞTIĞINI GÖSTERİYOR’

26 bildiri ve üç konferans sunumuna ev sahipliği yapıldı sempozyum boyunca. Sempozyumun ardından sıcağı sıcağına ilk değerlendirmelerinizi alsak? Nasıl dönüşler oldu?

Bütünlüklü, iyi hazırlanılmış bulundu ve belki de en önemlisi umut verici bulundu. Bu, amaca ulaşıldığını gösteriyor. Sosyalizmi umut haline getirmeye çalışan, bir karşı ideoloji haline getirmeye çalışan bir sempozyumdu. Bu nedenle amacına ulaştığını düşünüyorum. Tek tük tabii ki sunuşlara ilişkin eleştiriler vardı, ne kadar çok eleştiri gelirse o kadar seviniyoruz doğrusunu isterseniz.

6 Aralık’ta yapılan açılış etkinliğinden 8 Aralık’ta yapılan son oturuma kadar sempozyum çok büyük bir ilgiyle takip edildi. Salonda yer bulmak bile oldukça zor oldu konuklar için. Böylesi bir ilgi bekliyor muydunuz?

Şimdi tabii sempozyum başlamadan önce insanın aklına her türlü şey geliyor… Salon dolacak mı, yeterince ilgi olacak mı, diğer kentlerden katılım olacak mı, aydınlar yeterince ilgi gösterecek mi… Bir sürü şey kafanızda dolaşıyor ama hepsinin çok yersiz olduğunu gördük.

Gerçekten insanların böyle bir şeye, böyle bir sese ihtiyacı varmış. "Evet, sosyalizm tüm sorunları çözecek. Dünyadan, örgütlenmekten, sosyalizmden umudunuzu kesmeyin denilmesine”, güçlü bir şekilde bunun söylenmesine insanların ihtiyacı varmış gerçekten.

Artık yorgunluğun olabileceğini düşündüğümüz son oturumda dahi kafamı çevirip baktığımda bir sürü genç defterlerini çıkarmış not alıyordu. Bu benim için gerçekten çok hoş bir andı.

Bir ekibin ne kadar uyumlu çalıştığını göstermesi açısından da önemliydi bu sempozyum. Çok fazla başlık vardı, yurtdışından katılımlar vardı, aralarda röportajlar yapıldı, konukların ağırlanması, bunun planlaması vardı ve daha birçok başlık… Her şey çok uyumlu ve sıkıntısız şekilde hayata geçti. Bu, örgütlü yapıyı ve bunun başarısını göstermesi açısından da oldukça değerliydi. Bunun da umudu artıran bir başlık olduğunu düşünüyorum.

‘BİZ BÖYLE BİR DÜZENLİLİK İSTEMİYORUZ’

Sempozyumun başlangıcında 2 yıl sonra daha kapsamlı bir içerikle yeniden buluşulacağı notunu iletmiştiniz. Sanırız bir sonraki sempozyumu da içerecek şekilde BAA çalışmaları yoğun şekilde devam edecek?

Sempozyum hemen sonrasında kitap çalışması başladı, öncelikle bunu duyurmuş olalım. 2021’in sonuna doğru ise sempozyumun ikincisini yapmayı planlıyoruz. Yeni sempozyuma 6 ya da 7 çalıştay yaparak hazırlanacağız. Daha derinlikli, daha çok belgeye dayanan bir çalışma yapmak istiyoruz. Bunun dışında yaptığımız çalışmaları Madde, Diyaletik ve Toplum dergisinde yayımlamaya, paylaşmaya devam edeceğiz. 

Bu süreçte kendi kadromuzu geliştireceğiz ve derinliğimizi ve toplumu etkileme kapasitemizi artıracağız.

Öte yandan bir yandan da yedi çalıştay yapacağız, sempozyum düzenleyeceğiz diye bir “düzenlilik” tarif ediyoruz. Bu düzenlilik var olan düzenin gericiliğine karşı korunmalı ama diğer yanıyla da biz böyle bir düzenlilik istemiyoruz. Biz sosyalist devrim istiyoruz. O yüzden bu sempozyumu yapamazsak, bir toplumsal altüst oluş nedeniyle, tarihin hızlanması nedeniyle olacaktır ve buna hiç üzülmeyiz. Zaten sempozyumun kendisi bir amaç değil, araç. Esas amaçladığımız şey sınıfsız, sömürüsüz bir dünyanın kurulması. 

‘İNSANLIK ÖNÜNE KOYDUĞU HER GERÇEK SORUNU AŞAR’

Son olarak “İnsanlık önüne koyduğu her gerçek sorunu aşar” sloganının sempozyum boyunca altı çizildi. Bu slogan önümüzdeki süreçte de BAA’nın çalışmalarının köşe taşlarından biri olacak sanıyoruz…

Başta da söylediğimiz gibi düzenin yarattığı bütün sorunların insanlığın sonunu getiremediğini, insanlığın çok büyük olanaklarla karşı karşıya olduğunu ve insanlığın kapitalist ve emperyalist sistemi yenmesi durumunda uzun ve parlak bir geleceğe sahip olacağını düşünüyoruz. 

Bu slogan ve belge bu ana amacı çok iyi özetliyor. “Siz bu dünyayı  mahvetmek için elinizden geleni yaptınız ama bunu aşarak yeni bir dünya kuracağız, hiç de söylendiği gibi karamsar değiliz” diyoruz. İnsanlık gerçekten önüne koyduğu bütün gerçek sorunları aşar. Bizim önümüze koyduğumuz sorun, kapitalizmin, emperyalizmin ta kendisi. 

Dolayısıyla insanlık önüne koyduğu bu sorunu da aşacaktır.