Yapay zekada büyük telif tartışması: Robotlar öğreniyor mu, çalıyor mu?

Yapay zeka modelleri hepimizin üretiminden besleniyor. Telifli eser sahipleri buna karşı çıkıyor. Şirketler “telif ödersek dükkanı kapatırız” diyor. Ancak ortada büyük bir ikiyüzlülük var.

Efe Ardıç

Pazarlık yapmak, hele dünyanın bizim de bulunduğumuz kadim ticari geleneğe sahip kısımlarında, insanın olmazsa olmazlarından görülür asırlardan beri. Şakalaşırız, kızarız, birbirimizi kandırmaya veya iknaya çalışır, el sıkışırız.

Peki yapay zeka pazarlık yapabilir mi?

2017 yılında Facebook şirketi, bu sorunun yanıtını üretmeye çalıştı. Pazarlık yapabilen bir yapay zeka modeli geliştirmeye koyuldu. Tıpkı bugün yaygın olarak kullanılan Chat-GPT gibi, insanlar ile etkileşime girebilen bir “chatbox” idi amaçlanan. 

Ancak pazarlık iki kişilik bir iş. İşi pratiğe dökmek için, iki modelin birbiriyle etkileşime geçirilmesi gerekiyordu. İkisinin de satacakları eşyaları, eşyalarının da fiyatları vardı. 

Pazarlık yaparken adeta insanlardan esinlenen yöntemler kullanıyordu modeller. Bir örnekte model, sahip olduğu eşyanın değerini karşısındakine abartarak aktarıyor, o eşyayı vererek “büyük bir fedakârlık yapıyormuş” gibi davranıyordu. Bu sayede eşyayı daha değerli bir eşyayla takas edebiliyordu.

Araştırmacılar mutluydu. 

Ta ki modeller, İngilizce konuşmayı bırakana kadar. 

Kurban pazarında dakikalarca el sıkışıp anlaşana kadar bırakmamak gibi ritüeller, pazarlığın şanındandır. İşte iki yapay zeka modeli de kendi ritüellerini geliştirdi. Ancak geliştirdikleri, olabilecek en karmaşık ritüeldi: Kendilerine ait bir dil.

Proje rafa kaldırıldı.

Neyse ki Chat-GPT, anlayabildiğimiz dilleri kullanıyor. Kullanım kolaylığı ve ortaya çıkan sonuçların etkileyiciliği, yapay zeka teknolojisinin her geçen gün yeni insanların gündemine girmesine sebep oluyor. 

Dolandırıcılar yapay zekayla Aydın Doğan, Fatih Portakal gibi isimlerin görüntü ve sesini taklit ederek para topluyorlar. Üniversite öğrencileri her gün ödevlerine yardımcı olması için Chat-GPT’yi kurcalıyor. Her şirket yeni çıkan yapay zeka araçlarının maliyet kısmakta nasıl bir yeri olabileceğini değerlendiriyor. Kodlama alanında bile ara teknikerlik alanı yapay zekâyla karşılanabilir hale gelmişken, değerlendirmemek olmaz.

Bu büyük teknoloji karşısında bilim kurgu senaryoları, distopik olasılıklar veya etik tartışmaları hâlâ insanların zihinlerini kurcalıyor. Ancak yapay zeka artık burada, aramızda. Haliyle, çok daha somut, bugüne dair tartışmalar da ortaya çıkmış durumda. Bu tartışmalar arasında en güncel olanı telif hakkı etrafında dönen tartışmalar.

‘İlham’ mı, ‘hırsızlık’ mı?

Pazarlık yapan iki model, bu “kadim sanat” için malzemelerini, her birimizin internet ortamında yürüttüğü pazarlıklardan buluyordu. Çoğu zaman olduğu gibi, pek de üzerinde düşünmeden, milyarlarca insan, internet üzerinde sürekli üretiyoruz ve bunları herkesin kullanımına açık kılıyoruz. Yapay zeka modelleri bu üretimleri analiz ediyor ve sonuçlar çıkarıyor.

Pazarlıkçı modeller, süreci kendi aralarında yürütüyordu. Oysa çok sayıda yapay zeka şirketi, her gün hepimizin kullandığı—veya maruz kaldığı—yazılı, görsel, işitsel medyalar üretiyorlar.

Bunlara jeneratif yapay deniyor. Bu işleve sahip ilk akla gelen araçlar arasında görsel medya üreten Midjourney ve metin üreten Chat-GPT var. Bu tarz modeller nitelikli üretimler yapabilmek için çok geniş ölçekte verilerle beslenmeye ihtiyaç duyuyorlar. Mesela Midjourney, kendisinden talep edilen görseli üretebilmek için çokça görsel “görmüş” ve onlardan “öğrenmiş” olmaya ihtiyaç duyuyor. Bu besleme süreci için kullanılacak veriler çoğunlukla internetten toplanıyor. 

Ancak bir mesele var. İnternetten elde edilen verilerin bir kısmı, telifli eserler. Yapay zeka modellerini geliştiren şirketler bu durumu yıllarca göz ardı ederek modellerini beslemeye devam ettiler ve şimdi telifli eserlerin sahipleri tarafından başlatılan hukuksal süreçlerle karşı karşıyalar.

Yapay zeka için ‘kış mı geliyor’?

Bu hukuki süreçlerden biri, ünlü Taht Oyunları serisinin yazarı George R.R. Martin ve ABD’li yazarların meslek örgütü Authors Guild’in Open AI şirketine açtığı dava. 

Davada yazarlar telifli kitaplarının bütün olarak Chat-GPT’ye beslenmesinden şikayetçiler. Kamu malı olan kitaplar dururken neden telifli eserlerin kullanıldığını sorgulayan yazarlar, Chat-GPT’nin üreteceği metinlerin kendi pazarlarını daraltabileceğinden korkuyor. 

Yazarlar, önceden ücreti mukabilinde yazılması kendilerinden talep edilecek metinlerin Chat-GPT tarafından üretilebileceği, ayrıca kendi kitaplarının daraltılmış hallerinin bu tarz araçların kullanımıyla yeni kitaplar olarak piyasa sürülebileceğinden endişe duyuyorlar

Benzer davalar arasında Getty Images’ın Stability AI’a açtığı ve New York Times’ın Open AI’a açtığı davalar var.

Dava ve doğurdukları tartışmalarda göze çarpan bir boyut, tartışmaların çağın ruhuna uygun bir biçimde ticaret eksenli dönüyor olması. Örneğin New York Times’ın davada dile getirdiği argümanlar, bir gazetecilik etiği tartışması üzerinde temellenmiyor. Kendi pazarlarının daralmasından endişe duyuyorlar. 

Keza bir stok fotoğraf servisi olan Getty Images’ın davasında da temel itiraz, görsel oluşturma amaçlı kullanılan Stability AI’ın Getty ile beslenerek Getty’nin pazar alanını kapatma olasılığına yönelik.

Sanat alanında dönen tartışmalarda bile bir makine kırıcılık refleksi hissediliyor. Yapay zekayla üretilen eserlerin sanatsal değerinin olmadığına dair en militan savunmaları yapanlar ile istihdamını yapay zekânın hızlıca kapadığı dijital illüstrasyon alanından sağlayanlar arasında önemli bir ortaklaşma var.

Yapay zeka ve organik zeka arasında öğrenme farkı var mı?

İşin ticari boyutu bir kenara bırakılırsa, tartışma iki eksende ele alınabilir. İlki yapay zekanın öğrenme sürecinin niteliği üzerine. İkincisiyse yapay zeka teknolojisinin geleceğiyle alakalı.

“Öğrenme” tartışması, yapay zekâ modellerinin büyük veriyle kurdukları etkileşimin öğrenmek olarak adlandırılıp adlandırılamayacağı hakkında. Eğer yapay zekanın beslenme sürecini öğrenme olarak tanımlarsak, bu telifli eserlerin ABD’nin Telif Hakları Yasası’na göre adil kullanım (fair use) kategorisinde değerlendirilebileceği anlamına gelir. 

Bir insanın kendi dijital gazetesini kurduğunu ve buradan kâr elde ettiğini düşünelim. Bu gazete büyüsün ve New York Times’tan okuyucu çalmaya başlasın. Eğer gazeteyi kuran kişi, gazetecilikle ilgili bildiği her şeyi New York Times’ın yazdığı haberleri okuyarak öğrenmiş olsaydı buradan bir telif iddiası ortaya çıkabilir miydi? Çıkamazdı tabii. Yapay zekâ teknolojisini geliştiren şirketler, yapay zekayı beslemek için faydalanılan eserlerin de bu minvalde ele alınması gerektiğini savunuyorlar.

Karşı cephe, yani telif sahipleriyse teknolojinin nasıl çalıştığını pek de umursuyormuş gibi gözükmüyor. İddialarına göre bu modellerin ortaya çıkardığı eserler, istisna sayılamayacak kadar fazla örnekte kendi telifli eserlerinin tıpatıp aynısı oluyor. Telif sahiplerine göre yaşanan şey dolayımlı bir yeniden dağıtımdan başka bir şey değil. Midjourney örneğinde modele beslenecek verinin anonimleştirilmeden, elle seçilmiş sanatçılara göre kategorize edilerek modele besleniyor oluşu da bu iddiayı destekler nitelikte.

Telif tartışması konusundaki görüşlerini ABD merkezli büyük bir şirkette jeneratif yapay zekâ modelleri üzerine çalışan bilişimci Onur Güngör’e sorduk. Güngör’e göre şu ana kadar mümkün olmayan bir şeyi var olan hukuk yasalarıyla incelemek anlamlı değil. Sonuçta yapay zekadan farklı olarak bir insanın ömrü boyunca okuyabileceği kitabın, inceleyebileceği resmin bir sınırı var. Dolayısıyla bugüne kadar hiç engellenme ihtiyacı doğmamış, dolayısıyla engellenmemiş bir olgu var karşımızda.

Güngör, bu engelleme ihtiyacını kapitalizme bağlıyor: “Kapitalizm istiyor ki üretilen her ürünün bir sahibi olsun. Anlamsız bir telif verelim, sonsuza kadar ürün üzerinden rant elde edilsin.”

Peki, çözüm yoluna ışık tutabilecek bir örneğe sahip miyiz? Güngör’e göre bilimsel üretim pratiği, yapay zeka üretimlerine de yol gösterebilir. Nasıl ki bilimsel üretimde faydalandığımız eserlere referans vermemiz yeterli, burada da benzer bir yola gidilebilir.

Yapay zekâ teknolojisinin geleceği

İkinci önemli eksen de bu teknolojinin gelişiminin akıbeti. Yapay zekâ teknolojisine yatırım yapan şirketlerin çoğunlukla vurguladığı bir nokta var. O da yapay zekâ modellerini yetiştirmek için gereken verilerin büyüklüğünden dolayı, her telifin teker teker ödenmesinin finanse etmesi imkansız olduğu.

Bir diğer deyişle şirketler, “Siz bizden her şey için telif isterseniz biz bu işi yapamayız” diyorlar. Dolayısıyla teknolojinin gelişiminin devam edemeyeceğini iddia ediyorlar.

 

Solda, Leonardo da Vinci’nin ünlü Mona Lisa tablosundan kesit. Sağda, yapay zeka tarafından üretilmiş, bugünün tüketim toplumunun zevklerine uygun “modern Mona Lisa”.

Güngör’e göre bir eserin besleme için kullanılıp kullanılmadığı, eldeki teknolojik olanaklarla rahatlıkla tespit edilebilir: “Mona Lisa’ya benzer bir şey üret diyorsun, Mona Lisa’ya benzer bir şey ortaya çıkıyor. Bu modeller bunu hiç görmeden hayal ederek üretebilecek modeller değiller.”

Bu şirketlerin sıklıkla övündükleri bir hususun veri setleri büyüdükçe modellerin performansının artması olduğunu söyleyen Güngör’e göre, telifli ürünlerin kullanılmadığı bir senaryoda performansın hayli düşeceği aşikâr.

Asıl büyük ikiyüzlülük: Madem öyle, bilimsel makaleleri serbest bırakın
Sektördeki en büyük oyunculardan biri olmadığı için tartışmalarda çok adı geçmese de yapay zeka alanında iş yapan şirketlerden biri RELX Group. 

Bu şirket, tartışmalı bilim yayıncılık şirketi Elsevier’in de sahibi. 

Elsevier, akademik makaleleri toplayan bir platform. Ekseriyeti kamu kaynaklarıyla sürdürülen araştırmaların sonucu olan makaleleri yayınlamak için telif haklarını üzerine alan ve aynı kamu kuruluşlarına ücreti mukabilinde makalelere erişim veren bu iş modeli, günümüzde insanlığa atılan en büyük kazıklardan biri. 

Bilimsel gelişim, insanlığın ortak mirası. Asırlardır biriktirdiklerimizi hep birlikte ileriye taşıyoruz. Ancak bu akademik yayıncılık tekelleri, bu bilgi birikimini bir ödeme duvarının arkasına saklıyorlar.

ABD’li bilgisayar programcısı Aaron Swartz, 2011 yılında MIT’nin kütüphanesinden JSTOR’un arşivine erişerek akademik makaleleri indirmiş, hakkında dava açılmıştı. Hakkında 35 yıl hapis cezası istenen Swartz, mahkeme kendisinin uzlaşma teklifini reddettikten iki gün sonra evinde ölü bulundu.

İnsanlar bilgiye erişmek için bu tekellere para vermek zorunda. Ancak aynı şirketler, insanların ürettiği bilgiye eriştiklerinde para vermek istemiyor, “Para verirsek bu teknolojiyi geliştiremeyiz” diyorlar.

Kullandıkları eserlerin telifleriyle derdi olan teknoloji tekellerinin her biri, rant elde etmek için telif yasalarını kendi çıkarına kullanıyor. Doğal olarak da buradan, insanlığın ortak birikimini serbest bırakabilecek bir sonuç çıkmıyor. Daha çok kâr elde etmeye çalışırken kendi koydukları yasaların ellerine ayaklarına dolandığı bir tablo var ortada. 

Çin ve ABD telif tartışmasında zıt yönelimlere girdi

Bu konu, daha çok su kaldıracak. Dünyanın büyük devletleri de ne pozisyon alacaklarını yeni yeni belirlemeye çalışıyorlar.

Yapay zeka, Çin ve ABD arasındaki ticaret savaşının önemli başlıklarından biri. Yedi yıl önce Çin, 2030’a kadar yapay zekada dünya lideri konumuna gelmeyi hedeflediğini ilan etti. 

Çin’in bu alandaki çalışmalarının önündeki en büyük engellerden biri, ABD’nin çip alanındaki yaptırımları. Çin hükümeti, bu yaptırımlar karşısında ülke genelinde bir seferberlik halinde. Yatırımlar, yaptırımlara göre yönlendiriliyor. Ayrıca bu kırılgan durum nedeniyle Çin, yapay zekâ teknolojisinin önüne hukuksal engeller çıkarmamaya da özen gösteriyor. 

2023 Ağustos ayında ABD, yapay zeka kullanılarak üretilmiş eserlerin telifini tekil bireylere vermemek yönünde emsal bir karar çıkarmıştı. Çin ise bundan üç ay sonra aldığı bir kararla bunun tam tersi bir doğrultuya girdi. 

ABD’nin telif tartışmasına ne ölçüde bu denklemi göz ardı ederek bakabileceği tartışmalı. Modellerin geliştirilmesinde kullanılan eserlerin telifinin korunmasına yönelik bir kararın alınması durumunda bu cephede nasıl değişiklikler olabileceğini de hep birlikte izleyip göreceğiz.