TÜİK Çevre İstatistikleri Neyi Gösteriyor?

''Rapor ve veriler, 2024 yılına girdiğimiz şu günlerde, ülkemizin hava, su ve toprağının 50 yıl öncesinden daha kirli olduğunu göstermektedir.''

Mehmet Faruk İŞGENÇ*

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) kendi web sitesinde verilen bilgiye göre, kurumsal varlığını 1326 yılında gerçekleştirilen ilk toprak ve nüfus sayımına dayandırmakta, altı yüz yıl boyunca farklı ad ve organizasyon yapıları ile varlığını sürdürülen kurumun, 1926 yılında Başbakanlığa bağlı Merkezi İstatistik Dairesi adını aldığı ve günümüzde  kamu tüzel kişiliğine haiz, özel bütçeli, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile ilişkili bir kurum olarak yapılandırıldığı ifade edilmektedir.

Görev alanını ”ekonomi, sosyal konular, demografi, kültür, çevre, bilim ve teknoloji alanları ile gerekli görülen diğer alanlardaki istatistikleri derlemek, değerlendirmek, analiz etmek ve yayımlamak , resmî istatistik sonuçlarının bilimsel ve teknik açıklamalarını yapmak ” olarak tanımlayan TÜİK 1994 yılından itibaren iki yıllık periyotlarla Çevre İstatistikleri yayımlamaktadır. 2022 yılı su, atıksu katı atık verilerini içeren Çevre İstatistikleri de 2023 kasım ve aralık aylarında farklı tarihlerde yayımlamıştır.

2022 Çevre İstatistikleri kapsamında, Atık (Katı Atık) İstatistikleri; 12 Kasım 2023, Çevre Koruma Harcama İstatistikleri; 05 Aralık 2023, Su ve Atıksu İstatistikleri ise 13 Aralık 2023 tarihlerinde yayımlanmıştır. Ayrıca, 29 Mart 2023 tarihinde yayımlanmış olan 2021 Sera Gazı Emisyon İstatistikleri’nin de bu grupta değerlendirilmesi doğru olacaktır.

2022 Çevre İstatistikleri’nde geçmiş yıllara ait verilere de yer verilmiş olup, Atık İstatistikleri ve İçme Kullanma Suyu İstatistikleri’ nde 1994-2022 yıllarına ait, Atıksu İstatistikleri’nde 1995-2022 yıllarına ait, sera Gazı Emisyon İstatistikleri’nde 1990-2021 yıllarına ait ve Çevre Koruma Harcamaları istatistiklerinde ise 2013-2022 yılına ait veriler yer almaktadır. 

Yukarıda bahsedilen atık gruplarından her birisinin, yine yukarıda tanımlı dönemler arasında oluşum ve bertaraf miktarları ile oranlarına bakılmasında, ülkemizdeki çevre yönetim süreçlerinin performansını değerlendirebilmek açısından yarar görülmektedir.

Katı Atıklar

TÜİK Katı Atık İstatistikleri’ne göre 1994 yılında Türkiye nüfusu 62,8 milyon ve üretilen evsel katı atık miktarı 23,448 milyon T/yıl’dır. 1994 yılında üretilen evsel katı atığın 1 milyon 1000 tonu yani % 4,3’ü  yönetmeliklere uygun betraraf edilirken, geriye kalan % 95,7’si vahşi depolama alanlarına, dere yataklarına dökülmüş, yakılmıştır. 2022 yılında ise Türkiye nüfusu 85,3 milyona, evsel katı atık miktarı ise 32 milyon 422 bin T/yıl’a yükselmiş, üretilen evsel katı atığın 26 milyon 17 bin T/yıl’lık miktarı yani %80 ‘i yönetmeliklere uygun bir şekilde bertaraf edilmiştir. Özet olarak, 1994 yılı ile 2022 yılı arasında geçen süre içerisinde yönetmeliklere uygun bir şekilde bertaraf edilen evsel katı atık oranı 18,6 kat artmıştır.

Atıksular

Yine TÜİK Atıksu İstatistikleri’ne göre, 2022 yılında Türkiye’de, toplam olarak 5,4 milyar m3/yıl atıksu arıtılmıştır. Arıtılan bu atıksuların 4,6 milyar m3/yıl miktarı (%85,8) belediye atıksu arıtma tesislerinde (AAT), 414,3 milyon m3/yıl miktarı (%7,7) imalat sanayi AAT’lerinde, 304,9 milyon m3/yıl miktarı (%5,6) Organize Sanayi Bölgeleri AAT’lerinde, 27,7 milyon m3/yıl miktarı (%0,5) termik santral AAT’lerinde ve 22 milyon m3/yıl miktarı da ( %0,4) termik santral AAT’lerinde arıtılmıştır. Yukarıda belirtilen beş sektörde işletilen AAT sayısı 2022 yılında toplam olarak 4.744’e ulaşmıştır.

En fazla atıksu oluşumuna neden olan belediyelere biraz daha yakından bakacak olursak, 1994 yılında belediyelerde oluşan 1,5 milyar m3/yıl atıksuyun ancak 150 milyon m3/yıl (%10)’luk bir bölümü, 41 adet AAT’de arıtılırken, 2022 yılında belediyelerde oluşan 5,4 milyar m3/yıl atıksuyun 4,6 milyar m3/yıl (%86)’lık bölümü sayıları 1.315’e ulaşan AAT’lerinde arıtılarak deşarj edilmiştir.

İçme ve Kullanma Suları

TÜİK 2022 İçme ve Kullanma Suyu İstatistikleri’ne göre, 1994 yılında akarsular, barajlar, yeraltı suları ve kaynaklardan çekilen su miktarı 3,2 milyar m3/yıl’ken, 2022 yılında bu miktar 6,7 milyar m3/yıl’a yükselmiştir. 28 yıllık bu sürede doğadan çekilen su miktarı 2 kattan fazla artarken, içme ve kullanma suyu arıtma tesisi sayısı 13 kat artarak 60’tan 784’e, arıtılan içme ve kullanma suyu miktarı ise 982 milyon m3/yıl’dan 4,1 milyar m3/yıl mertebesine yükselmiştir. Bu rakamlardan 1994 yılında %30 olan içme kullanma suyu arıtma oranının 2022’ye gelindiğinde %63’lere yükseldiği anlaşılmaktadır.

Sera Gazı Emisyonları ve Hava Kirliliği

TÜİK 2021 Sektörlere Göre Sera Gazı Emisyonları (CO2 eşdeğeri) İstatistiği verilerine göre Türkiye’de 1994 yılında toplam olarak 234,4 milyon ton CO2 eşdeğeri sera gazı (CO2+CH4+N2O+ Florlu gazlar) emisyonu üretilirken 2021 yılında bu rakam 2,4 kat artarak, 564,4 milyon ton CO2 eşdeğeri sera gazı emisyonuna yükselmiştir. Sera gazı üretiminde, enerji üretimi %71,3’lük payla ilk sırayı alırken, endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı %13,3’lük payla ikinci, tarım %12,8’lik payla üçüncü ve atıklar %2,6’lık payla son sıradadır.

Çevre İçin Yapılan Harcamalar

TÜİK’in çevre için yapılan harcamalara ilişkin istatistikleri 2017 ile 2022 yılları arasındaki dönemi kapsamaktadır. Konularına Göre Çevre Koruma İstatistikleri adını taşıyan bu verilere göre 2017 yılında toplam olarak 34,2 milyar TL olan çevre harcamaları, 2022 yılında 4,1 kat artarak 140,3 milyar TL’ye ulaşmıştır.

2022 yılı çevre harcamalarının 85,4 milyar TL’sini (%60,8) katı atık yönetimi, 35,5 milyar TL’sini (%25,3) atıksu yönetimi, 5,9 milyar TL’sini (%4,2) dış ortam havası ve iklim koruma ve 5,6 milyar TL’sini (%4,0) biyolojik çeşitlilik ve peyzajın korunması çalışmaları oluşturmuş, geriye kalan 8,0 milyar TL (% 5,7) tutarındaki harcama ise suların korunması, gürültü azaltılması, biyolojik çeşitlilik, radyasyona karşı koruma, araştırma geliştirme ve diğer çevre koruma alanlarında gerçekleştirilmiştir.

Diğer yandan, 2022 yılındaki 140,3 milyar TL’lık çevre harcamalarının 98,7 milyar TL’lik (%70,3) kısmını şirketler, 36,6 milyar TL’lik (%26,1) kısmını kamu kuruluşları ve 5,0 milyar TL’lik (% 3,6) kısmını hane halkları gerçekleştirmiştir.

Yukarıda detaylı bir şekilde aktarılan TÜİK Çevre İstatistikleri’nden, 2022 yılında Türkiye’de katı atık bertaraf ve geri kazanım tesisi sayısının, 200 adet düzenli depolama tesisi, 9 adet yakma tesisi, 9 adet kompost tesisi, 59 adet beraber yakma tesisi ve 2866 adet diğer geri kazanma tesisi olmak üzere toplam 3136’a ulaştığı ve buna koşut olarak da katı atıklarda yönetmeliklere uygun bertaraf oranının % 4,3’den % 80’e yükseldiği görülmektedir.

Belediyelerde atıksu arıtma tesisi sayısının 1994 ile 2022 yılları arasında 28,6 kat artarak, 46’dan 1315’e çıktığı ve buna koşut olarak da atıksulardaki arıtılma oranının  da  %10’dan  %86’ya yükseldiği anlaşılmaktadır.

İçme kullanma sularında ise aynı dönem içerisinde arıtma tesisi sayılarının 13 kat artış göstererek, 60’dan 784’e çıktığı ve buna koşut olarak arıtılma oranının %30’dan %63’e yükseldiği görülmektedir...

2017 ile 2021 yıllarını kapsayan 5 yıllık dönemde ise çevre için yapılan harcamalar 4,1 kat artarak, 34,2 milyar TL’den 140,3 milyar TL’ye ulaşmıştır.

TÜİK verilerine göre katı atık, atıksu, içme ve kullanma suyu ve atıksu alanlarında yönetmeliklere uygun bertaraf oranları, bertaraf ve arıtma tesisi sayıları ve çevrenin korunması için yapılan harcamalarda büyük artışlar gerçekleşmiş, ancak sera gazı emisyonlarında 2,4 kat artış yaşanmıştır.

Bugün Çevre Daha mı Temiz?

TÜİK’in yayınladığı Çevre İstatistikleri’nin 1994 yılından bugüne olan verilerine baktığımızda, 28 yıllık sürenin sonunda inşa edilen ve işletilen çok sayıda arıtma ve bertaraf tesisine, yayımlanan mevzuata, merkezi yönetim, yerel yönetim ve özel sektörde oluşturulan çevre yönetim birimlerine rağmen, akarsu, göl ve deniz, hava ve topraklarımızın daha temiz, ülkemizin daha yaşanılabilir olduğunu söylemek mümkün mü? Bu değerlendirmeyi yapabilmek için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yayınlamış olduğu Türkiye Çevre Sorunları ve Öncelikleri Değerlendirme Raporu (ÇSÖDR) ile Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yayınlamış olduğu Havza Yönetim Planları’nı incelemekte yarar var.

Çevre Sorunları ve Öncelikleri Değerlendirme Raporu ile Havza Yönetim Planları Ne Gösteriyor?

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 2023 yılında yayınladığı ve 2022 yılında ÇŞİD Bakanlığı il müdürlüklerinin İl Çevre Sorunları ve Öncelikleri Anket Formu’na sağladıkları bilgilerle hazırlanan ÇSÖDR’na göre 33 ilde su kirliliği, 23 ilde atıklar, 22 ilde hava kirliliği ve 3 ilde de hava kirliliği öncelikli çevre sorunudur.

Söz konusu rapora göre, ülkemizdeki 169 yer üstü su kaynağından 60’ında (%37) su kalitesi “Çok Kirlenmiş”, 39’unda (%24) su kalitesi “Kirlenmiş”, 48’inde su kalitesi “Az Kirletilmiş” ve 22’sinde su kalitesi “Yüksek Kalitede” tanımlanmıştır. Yüzey sularının muhtemel kirlenme nedenleri olarak ilk beş sırayı ise Evsel Atık Sular, Zirai İlaç ve Gübreler, Hayvan Yetiştiriciliği ve Evsel Katı Atıklar almaktadır.

102 yeraltı suyu izleme noktasında yapılan incelemelerde ise bunlardan 74’ünün iyi kalitede ve 28’inin zayıf kalitede olduğu belirlenmiştir. Yeraltı sularının muhtemel nedenleri olarak da ilk beş sırada Evsel Atıksular, Evsel Katı Atıklar, Sanayi Kaynaklı Atıksular, Sanayi Atıkları ve Zirai İlaç ve Gübre yer almaktadır.

Yüzme sularında muhtemel kirlenme nedeni olarak Yağış ve Sel Suları, Deniz, Göl Taşımacılığı, Evsel Atıksuların Deşarjı, Akarsularla Taşınan Kirlilik ve Zirai İlaç, Gübre Kullanımı ilk beş sırada yer almaktadır. 

Toprak Kirliliğine Neden Olan En Önemli Kaynaklar olarak ise Yasadışı Atık Boşaltımı, Madencilik Atıkları, Vahşi Depolama, Plansız Kentleşme ve Aşırı Gübre Kullanımı ilk beş neden olarak öne çıkmaktadır. 

Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından Türkiye’deki 25 havzadan 11 adedi için Havza Yönetim Planı hazırlatılmış ve bu planlarda her bir havzanın su bilançosu, kimyasal ve biyolojik kirlilik durumları ve riskler değerlendirilmiş olup, Dicle, Fırat, Seyhan ve Ceyhan gibi büyük havzalara ait Havza Yönetim Planı bakanlık sitesinde yer almamaktadır. 

Örnek olarak belirtmek gerekirse, Kasım 2018’de yayınlanan Gediz Havzası Yönetim Planı’na göre Gediz Havzası’ndaki 11 göl su kütlesinden 2’si yüksek, 9’u orta derecede risk altında ve 85 Nehir Su Kütlesi’nden 19’u düşük, 35’i orta, 31’i yüksek derecede kirlilik riski altındadır. Yine aynı Yönetim Planı’na göre, Marmara ve Demirköprü Baraj Gölü ekolojik açıdan kötü durumda, Alaşehir, Gördes ve Nif Çayı’nın mansap kısımları kötü, Gediz Nehri mansap kısmı zayıf ekolojik kalitededir.

Sonuç Olarak

Türkiye’nin elli yılı aşkın süredir çevre kalitesini geliştirmek, halk sağlığını korumak amacıyla kanalizasyon ve içme suyu şebekelerine, arıtma tesislerine, katı atık bertaraf ve geri kazanım tesislerine, bacalardan salınan emisyonları arıtacak sistemlere önemli miktarda kaynak ayırdığı, çevre koruma önlemlerinin uygulanmasını sağlamak amacıyla mevzuat oluşturulduğu merkezi ve yerel denetim yapılanmaları gerçekleştirdiği yetkili ağızlarca sık sık ifade edilmektedir.

1982 Anayasası herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunu belirtmiş, 1983 yılında çevre kanunu yayınlanmış, 1984 yılında Çevre Genel Müdürlüğü ve 1991 yılında Çevre Bakanlığı kurulmuş olmasına rağmen hem resmi kurumların hem de bir çok gönüllü oluşumun yayımladığı rapor ve veriler, 2024 yılına girdiğimiz şu günlerde, ülkemizin hava, su ve toprağının 50 yıl öncesinden daha kirli olduğunu göstermektedir.
Bu yazıda, çevre özelinde yaptığımız değerlendirmeyi, ulaşım, kentleşme, eğitim ve sağlık alanında da yapacak olursak, benzer sonuçlarla karşılaşacak olduğumuzu görebiliriz.

Örneğin, inşa edilen yol ve köprüler  ulaşım sorunlarımızı azaltıyor mu? Yapılan konut ve binalar barınma ve kentleşme sorunlarımızı azaltıyor mu? Açılan şehir hastaneleri ve özel hastaneler, daha sağlıklı bir hayat sürmemize mi neden oluyor? Açılan okullar, üniversiteler daha eğitimli ve bilgili olmamızı sağlıyor mu? Bu soruların yanıtları da çevre alanına yapılan yatırımlar çevre kalitesini arttırıyor mu sorusuna verilecek cevapla aynı; Hayır!

Hayır, çünkü egemen sınıf ve onun yönetim aparatları, tüm kamu yatırımlarını kendi bileşenlerine sermaye aktarımının bir aracı olarak görür ve yönetirler. Böyle yaptıkları için ve yapabildikleri sürece de bu yönetim yapısında kendilerine bir yer ve kendilerini yukarılara taşıyacak bir yol bulabilirler.

Emekçi sınıflar tarafından yaratılan toplumsal zenginliğin, yine bu sınıfların sağlığı, eğitimi, mutluluğu ve refahı için harcanmasının, gerekli olduğu kadar mümkün olduğunu da biliyoruz. Ama, kamu harcamalarının ülkedeki tüm zenginliği yaratan emekçi sınıfların ihtiyaçlarının karşılanmasında  kullanılması için yeni bir düzen ve siyasal iradeye ihtiyaç duyulduğu da açıktır. Bu düzenin adı sosyalizm, siyasal iradenin adı Parti’dir.

*Çevre Mühendisi