Patronların Ensesindeyiz: MESS'e bağlı tüm işletmeler devletleştirilmeli

Patronların Ensesindeyiz Genel Koordinatörü Neslihan Eroğlu, 'Kârları nedeniyle enflasyona neden olan, emekçilerin de yoksullaşmasına sebep olan tüm işletmelerin devletleştirilmesi gerekli' dedi.

Haber Merkezi

Türkiye Metal Sanayicileri İşverenleri Sendikası (MESS), 19 Ocak'ta greve çıkma kararı alan DİSK'e bağlı Birleşik Metal İşçileri Sendikası (Birleşik Metal-İş) ve TÜRK-İŞ'e bağlı Türk Metal Sendikası ile 13 Ocak'ta birer görüşme daha gerçekleştirdi. Her iki sendika da MESS'in yeni teklifini kabul etmediklerini açıkladı.

TKP’nin Sesi'nde bugün Patronların Ensesindeyiz Genel Koordinatörü Neslihan Eroğlu ile metal işkolundaki toplu iş sözleşmesi süreciyle ilgili bir söyleşi gerçekleştirildi. Sözleşme sürecinin nasıl ilerlediği, MESS'in ve sendikaların süreçteki tutumlarının ne olduğu, bundan sonrasında yaşanabilecekleri değerlendiren Eroğlu, Patronların Ensesindeyiz Dayanışma Ağı'nın yaklaşımını anlattı.

'Çok sayıda emekçinin hayatını etkileyecek'

Birleşik Metal İşçileri Sendikası, Türk Metal Sendikası ve Özçelik İş Sendikası’nın, patron sendikası MESS ile yürüttükleri toplu iş sözleşmesi görüşmeleri belirli bir noktaya geldi. Bize sürecin geldiği son noktayı anlatır mısınız? Sözleşme süreci bugüne kadar nasıl ilerledi?

Öncelikle şunu belirtmeliyim. Metal işkolunda yapılan toplu iş sözleşmesi süreci, 185 bin işçiyi ilgilendiren ve diğer işkollarına da etkisi olan, ülkenin en kapsamlı ve en büyük toplu iş sözleşmesiydi. Burada alınacak kararlar çok sayıda emekçinin hayatını etkileyecek. 

Son durumda, Birleşik Metal İş Sendikası yüzde 140’lık bir zam istedi. Patron sendikası ise yaptığı son revizyon ile birlikte teklifini yüzde 73 olarak değiştirdi. Bu teklif, 1 Eylül'den itibaren 6 ay için geçerli olacak. Bununla birlikte MESS, sosyal haklar konusunda kazanılmış hakların dahi geri çekilmek istendiği gülünç teklifler sundu. 

Gelinen noktada ise, 28 Eylül’de başlayan görüşme süreçleri, 22 Kasım’da yapılan toplantı ile son buldu ve anlaşma sağlanamadı. Ne görüşme süreçlerinde ne arabulucu sürecinde ve sonrasında yapılan iki toplantıda da anlaşma sağlanamadı ve bu durum üzerine Birleşik Metal İş Sendikası da Türk Metal Sendikası da grev kararı aldı. Birleşik Metal İş, 19 Ocak’ta başlayacak şekilde kademeli bir grev takvimi açıkladı. 

Ağır ve tehlikeli işler, iş cinayetleri, yoğun mesailer...

Peki bize biraz metal işçilerinin koşullarından bahsedebilir misiniz? Bugün bir metal işçisi hangi şartlar altında çalışıyor?

Metal ağır ve tehlikeli işleri kapsayan bir işkolu. Bu yönüyle iş kazaları ve iş cinayetlerinin sıklıkla yaşandığı bir alan, ek olarak yoğun mesailer olduğunu ifade edebilirim. Bu tür bir tanıma sahip bir işkolu olmasına rağmen, bir metal işçisinin aldığı ücret ise ikramiye dahil ortalama 14 bin 500 tl’dir. Kıdemli işçilerin dahi ücretleri çok düşük seviyelerde. Kira fiyatlarının bu denli fırladığı, gıda enflasyonunun yüzde 113 arttığı bir dönemde, metal işçileri sürekli borçlanarak yaşıyorlar. Tüm bu zamlar karşısında her gün yoksullaştıklarını söyleyebiliriz

Bununla birlikte fabrikalarda şunlarla da karşılaşıyoruz. Emekli olan kıdemli pek çok işçinin işten çıkarıldığını gördük. Bazılarını ise ücret kaybı ile çalışmaya mecbur bıraktılar.

MESS’in işçilerin birliğini bozmaya dönük girişimleri olduğu söyleniyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

Bunun aslında daha önce de gördüğümüz aşina olduğumuz bir tablo olduğunu söyleyebilirim, MESS’in her sözleşmede yapmak istediğinin bir oyun olduğunu bütün işçiler de biliyor. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hükümet desteğini de alarak eylemlerin yasa dışı olduğunu iddia ediyorlar, işçileri korkutmaya çalışıyorlar. İşçiler korksun ki mevcut koşullarına razı olsunlar. Buna da eşlik eden süreci de uzatarak işçilerde bıkkınlık yaratmak istiyorlar. 

Tabi bu konuda Türk Metal Sendikası’nın rolüne de değinmemek olmaz. İşçileri bölmek konusunda MESS ile ortak davrandıklarını söyleyebilirim. Daha önceki toplu iş sözleşme süreçlerinde önceki dönemlerde olduğu gibi oldubittiye getirerek Türk Metal ile anlaştıkları durumlara da tanık olduk.

'Türkiye’nin en büyük 500 şirketi içinde çok sayıda metal patronu var'

İşçilerin genel durumu ruh hali merak konusu aslında. Geçtiğimiz yıllarda hükümet tarafından grev yasaklamaları kararları alındı. Hükümetin bu tavrını nasıl yorumluyorsunuz? Böyle olması halinde işçilerin tavrı nasıl olacak?

Burada en temelinde şunu bilmekte fayda var. Buna grev erteleme diyorlar ancak aslında fiili olarak uygulanan şey aslında bir grev yasaklamadır. Çünkü hükümet bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile 60 günlük erteleme sürecini başlatıyor ve o süreçte sendikaları da patron sendikası ile anlaşması için mecbur bırakıyor. Anlaşma yine sağlanamadığında ise süreç Yüksek Hakem Kurulu'na gidiyor ve oradan çıkan karar da bağlayıcı oluyor. Peşinden ise tekrar greve çıkmak imkânsız hale geliyor.

Hükümet aldığı her grev yasaklama kararında bunu tam olarak patronlar lehine bu kararı aldı. Çünkü bir tek gün bile çalışmayan bir fabrikanın onlar açısından kaybettireceği büyük paralar olacağını iyi biliyorlar. 
Bakın şu anda şu verileri paylaşmanın önemli olduğunu düşünüyoruz. Bugün metal sektörü bu ülkenin lokomotif sektörü ve üstelik kârlılık oranları da çok yüksek. Otomotiv sektöründe satış rakamları çok yükseldi, beyaz eşya alanında ihracat payı arttı. Türkiye’nin en büyük 500 şirketi içinde çok sayıda metal patronu var. Ancak biz bu artışları konuşurken, patronlar hiçbir şekilde işçilerin yoksullaşmasını konuşmuyorlar. 

Burada hem hükümetin hem de sermayenin işbirliğini konuşmamız gerekiyor. Konu onların çıkarları olduğunda nasıl da birbirlerini kolladıklarını, aslında en temel anayasal hakkını bile çiğneyebileceklerini görüyoruz. 

Ancak buna rağmen işçi mücadelesi için grev yasaklamaları engel olamaz. Geçmişte de yasaklara rağmen grevlere çıkan fabrika örneklerini çok gördük. Burada en önemli şey mücadele etme kararlılığı.

'Enflasyonun temel nedeni işçilerin ücretleri değil, şirketlerin şişkin kârları'

Hem hukuki süreci, hem işçilerin genel durumunu hem de patronların sendikası üzerine konuştuk. Patronların Ensesindeyiz olarak sizin bu sürecin bütününe dönük yaklaşımınız nedir? 

Biz sürecin bir bütün olarak değerlendirmenin doğru olacağını düşünüyoruz. Bu bütünlük içerisinde geçtiğimiz dönemde tartışılan asgari ücret tartışmalarını da koymak gerekiyor. Hatırlarsanız o tartışmalarda açıklanan bir takım enflasyon rakamları oldu. Üstelik bunları söylerken de işsizlik oranları olsun gıda enflasyonu olsun her zaman TÜİK’ten alınan gerçek olmayan rakamlarını referans aldılar. Hükümet ve patronlar cephesi, işçilere yapılacak zam oranlarını konuşurken, işte bu enflasyonun temel nedeninin işçi ücretleri olduğu yalanını söylemeye başladılar. 

Bu anlamıyla gerçek bir manipülasyonla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Bununla birlikte Geçen hafta Erdoğan’ın bir açıklaması oldu. Açıklamada Erdoğan 'Cumhuriyet tarihinin ihracat rekorunu kırdık' diye ifade eti. Metal iş kolundaki işletmeler ise ülkenin imalat sanayinde tekel konumundaki sermaye grupları. Ve bu rekor aslında onların kârları sayesinde kırıldı. Avrupa Merkez Bankası, Uluslararası Para Fonu gibi sermaye kuruluşlarının raporlarında da görüleceği üzere bugün enflasyonun temel nedeni işçilerin ücretleri değil, şirketlerin şişkin kârlarıdır. Ve bu durum başlı başına enflasyon rakamlarını daha da yukarıya çekiyor ve işçilerin bugün aldıkları zam oranları ne olursa olsun maaşlarının hızlı bir şekilde enflasyon karşısında erimesine tanık oluyoruz.

Bu nedenle, şu anda metal işçileri tarafından yürütülen mücadele çok önemli ancak bizim emek mücadelesi için talebimiz bunun ötesinde olmalı diye düşünüyoruz. Biz, kârları nedeniyle tek başına enflasyona neden olan, emekçilerin de yoksullaşmasına sebep olan tüm işletmelerin devletleştirilmesi gerektiğini söylüyoruz.

Devletleştirilince ne olacak?

Devletleştirilecek ki MESS patronlarının el koyduğu zenginlikler sadece kendileri için değil tüm halkın gereksinimleri için kullanılabilsin. Bu sayede de sağlık, eğitim, barınma, elektrik, ısınma bütün halk için ücretsiz hale gelebilecek.