Bir ziyaretin düşündürdükleri: Sosyal demokrasi her yerde aynı mı?

Sosyal demokratların kamuoyundaki sol görüntüsü, çoğu solcuya heyecan veren, kimi keskin ama içi boş söylemler olurken sermaye ise icraata bakıyor. 

Haluk Arıkan

Aralık ayının başlarında, Almanya’da koalisyon hükümetinin büyük ortağı sosyal demokrat SPD’nin olağan kongresi başkent Berlin’de yapıldı.

Kongreye CHP’nin yeni Genel Başkanı Özgür Özel'in yanı sıra Genel Sekreter Selin Sayek Böke ve Genel Sekreter Yardımcısı İlhan Üzgen’in de davetli olarak katıldıkları medyada yer aldı. 

Şansölye Olaf Scholz’la (SPD) bir araya gelen CHP yöneticilerinin SPD Eş Başkanı Lars Klingbeil ile de görüştükleri açıklandı. Ayrıca aralarında İspanya Başbakanı ve Sosyalist Enternasyonal Başkanı Perdo Sanchez’in de bulunduğu birçok sosyal demokrat siyasetçiyle ikili görüşmeler yaptıkları da biliniyor.

Özel’in bir araya geldiği siyasetçilerle, Türkiye’nin AB hedefleri, demokratikleşme ve Gazze’de süren savaşla ilgili CHP’nin tutumu ve diğer sosyal demokrat partilerle bu konularda ortak hareket etme olanakları üzerinde konuştuğu bildiriliyor.

Söz konusu temasların içeriğiyle ilgili ayrıntılı fazla bilgi yok. Özel, muhataplarıyla Almanca konuştuğu için çeviriyle vakit kaybedilmemiş olsa bile, iki günlük kısıtlı sürede ayrıntılı görüşmelerden çok, CHP’nin yeni yönetiminin kendisini tanıttığı ve iki parti arasındaki ilişkileri geliştirmeye yönelik adımların atılmasının kararlaştırıldığı anlaşılıyor.

Özel kongrede yaptığı konuşmada, neoliberal sistemin yarattığı ekonomik sorunlar ve adaletsizliklerin yanı sıra ırkçılık ve aşırı sağın yükselişine karşı, aralarında CHP’nin de bulunduğu Avrupalı sosyal demokrat ve sosyalistlerin ‘’güçlü ve kararlı yanıtlar’’ vermesi gerektiğini vurguladı. "Neoliberal sistemin yarattığı sorunlardan, aşırı sağın ve ırkçılığın yükselişinden’’ gerek Almanya’da iktidarda olan gerekse Türkiye’de muhalefetteki sosyal demokratların şikayetçi oldukları anlaşılıyor. 

Bütün bu toplumsal sorunlara rağmen, sosyal demokratların bu sorunlardan muzdarip seçmenler nezdindeki desteklerinin, bırakın yükselmeyi bilakis düştüğü görülüyor. 

Peki nasıl oluyor da sosyal demokrat partiler muhalefette iken ‘’sol’’ bir görüntü ve sloganlarla emekçilerin oylarına talip olurlarken, hükümet kurma olasılığının ortaya çıktığı ilk anda, emekçiler aleyhine olan sermaye yanlısı politikalara çark ediyorlar? Bunun en önemli sonucu ise sol olarak algılanan bu partilerin, sol gösterip sağ vurarak emekçileri soldan soğutarak, faşizan sağın radikal söylemlerine kanar duruma getirmeleri.

CHP’de son kongrede yenilenen parti üst yönetiminin, öncekilere göre daha ‘’sol’’ bir pozisyon alacağı, genel olarak kamuoyunda kabul gören bir görüş. Daha doğru bir ifadeyle umut edilen bir durum.

Gerek CHP’de gerekse SPD’de kariyer yapmaya başlayan siyasetçilerin neredeyse tamamının kısa bir sürede parti içinde yükseldikçe sermaye çevrelerine yaklaştıkları ve emekçilerden uzaklaştıkları görülüyor.

Zaten iki partinin delege yapısına ve parti kadrolarına bakıldığında, zenginlikten hiç pay alamayanların, sadece işsiz ve yoksullar değil, işçilerin ve emekçilerin de bu partilerin yönetim kademelerinde yer alamadıkları, dolayısıyla alınan kararlarda pay sahibi olamadıkları görülüyor.

CHP’de kongreden kongreye çalınan devrimci marşlar ve delegelere ‘’yoldaş’’ diye hitap etmelerle sınırlı "sol’’ tavırlar bilinirken, soldan sağa dönüşün SPD’de nasıl gerçekleştiğine bakmakta yarar var.

CHP ile kıyaslandığında SPD’nin en büyük farkının parti üst kadrolarının önemli bir bölümünün partinin gençlik örgütü JUSOS’dan (Genç Sosyalistler’in kısaltması) gelmeleri. Bunların bir yandan JUSOS içinde kariyer yaparak isimlerini duyururken, keskin sol söylemlerinin inandırıcılığı parti içinde dahi tartışılır olmakla birlikte, tepkilere neden olmaları genel bir kural JUSOS başkanlığından SPD genel sekreterliğine geçiş hızlı olmakla birlikte, bunların ‘’sol’’dan sağa geçiş hızı ise hiçbir kıyaslamaya imkan vermeyecek bir ivmeyle oluyor.

Bu durumu somutlaştırmak için CHP Genel Başkanı Özel'in SPD kongresinde görüştüğü sosyal demokrat yöneticilerinin geçmişlerine bakmakta yarar olabilir.

Kongrede Özel’in görüştüğü en önemli isim kuşkusuz Şansölye Olaf Scholz’du. 

Scholz gençlik yıllarında, JUSOS’lara üye oldu. 1978 yılında JUSOS içindeki (marksist) ‘’Stamakop’’ (tekelci devlet kapitalizmi) grubuna katıldı. SPD içinde de etkin olan bu grup, emperyalist devletlerle büyük tekellerin iç içe geçerek kaynaştıklarını belirterek, kapitalizme karşı mücadeleyi (biz buna iyileştirmeler diyelim) temel alıyordu. Sanayi tekelleri ve bankalar, ellerindeki bu güçle (düzen) siyaseti ve siyasetçileri kontrol altın alıyordu. Bu nedenle sermaye çıkarlarını koruyan siyasetçilere karşı emekçilerin çıkarlarını öne çıkartmak gerekiyordu. 

Scholz 1982’den 1988’e kadar JUSOS Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürütürken, "Kapitalist Ekonominin Aşılması’’ konusunda makaleler de yazıyordu. Bu dönemde sık sık DDR’e yapılan resmi gezilere katılıyor ve SED üst yönetimiyle sürdürülen görüşmelere katılıyordu.

1994 yılından itibaren ise Scholz’un Hamburg Eyaletinden başlayan yükselişi SPD Genel İdare Kurulu’na (GİK) girmesi ve 2002-2004 yılları arasında SPD Genel Sekreteri olarak devam etti. O dönemin SPD Genel Başkanı ve 1998-2005 arası şansölye olarak görev yapan Gerhard Schröder de 70’li yılların sonunda JUSOS başkanıydı. Tabii dönemin ruhuna uygun olarak o da ‘’Marksist’’ olduğunu açıklıyordu.

Schröder’in şansölyeliği döneminde 2003 yılında yürürlüğe sokulan ‘’Ajanda 2010’’ ile Almanya’daki sosyal devlet uygulamaları yerle bir edilir ve her alanda sermayenin önü açılırken, JUSOS ve SPD içindeki "sol kanat’’la birlikte Scholz da emekçi düşmanı bu uygulamaların sıkı bir sözcülüğünü yapıyordu.

Eski sosyal demokrat Şansölye Schröder bugün Gazprom gibi Rus tekellerinin yönetim kurullarında görev alıp, lobicilikte milyonlar kazanırken, şu anki şansölye Scholz Hamburg Eyaleti Başbakanı olarak karıştığı, ‘’Cum-Ex faaliyetleri olarak bilinen’’ Federal Almanya tarihinin bankalar aracılığıyla yapılan en büyük vergi kaçakçılığı davasından ancak siyasi ilişkileri sayesinde kurtulabildi.

Özel’in görüştüğü diğer sosyal demokrat ise SPD Eş Genel Başkanı Lars Klingbeil’di. Klingbeil, SPD üst yöneticileri arasında gençliğinde ‘’Antifa hareketi’’ içinde yer almış az sayıdaki siyasetçiden biri. Antifa, anti faşistin kısaltması ve Almanya’da faşizme (faşistlere) karşı aktif mücadeleyi temel alan ve oldukça gevşek ve merkezi olmayan bir örgütlenmeyi (birlikteliği) temel alan bir hareket. 

Klingbeil, 2003’ten 2007’ye kadar JUSOS’ların Genel Başkan Yardımcılığını yaptı. 2009 yılında SPD’den federal milletvekili seçilirken, 2015 yılına kadar SPD milletvekilleri arasında sol olarak kabul edilen ‘’Parlamenter Solcular’’ grubunda yer aldı. O yıldan sonra sermaye adına SPD içinde lobi yapan muhafazakâr ‘’Seeheim Çevresi’’ içinde yer aldı. Bunun ardından 2017 yılında partinin genel sekreterliğine getirildi. 2021 yılından beri de partinin eş başkanlarından biri.

Partinin diğer üst yöneticilerin neredeyse tamamı da sanki tornadan çıkmış gibi aynı görüntüyü veriyorlar. "sol’’ söylemlerle kariyere başlayıp, kısa sürede tükürdüklerini yalayarak ve ceplerini doldurarak açık bir sermaye destekçiliğine başlamaları genel bir kural.

Sosyal demokratların kamuoyundaki sol görüntüsü, çoğu solcuya heyecan veren, bu kimi keskin ama içi boş söylemler olurken sermaye ise icraata bakıyor. 

Son olarak SPD’nin şu anki Genel Sekreteri Kevin Kühnert’in birkaç yıl önceki açıklamalarıyla bu durumu somutlaştıralım. 2019 yılında JUSOS Başkanı olan Kühnert kendisiyle yapılan bir söyleşide dev bir tekel olan BMW otomobil fabrikalarının bir ailenin elinde olmasını anlamadığını ve kamulaştırılmasının düşünülebileceğini söylüyordu. Kapitalizmin ortadan kalkması/aşılması üzerinde de düşünülmesi gerektiğini ekliyordu Kühnert. BMW’de örgütlü IG Metall sendika yöneticileri bile bu açıklamaya tepki gösterirken, işyeri temsilciliği "SPD’nin artık işçiler için seçimlerde bir alternatif olamayacağını" açıklıyordu.

Kühnert binlerce konuta sahip emlak tekellerinin konutlarda spekülasyon yapmalarını da eleştirerek, herkesin oturacağı kadar konuta sahip olması gerektiğini belirterek, Berlin’deki konut tekellerinin kamulaştırılması hareketine dolaylı destek vermişti.

SPD içinde tekeller için lobi faaliyeti yapan "Ekonomi Formu’’ adlı oluşum, SPD’nin o zamanki başkanı Andrea Nahles’ten, Kühnert’i partiden atması için talepte bulunmuştu. Bu olaydan takriben iki buçuk yıl sonra Kühnert SPD’nin Genel Başkan Yardımcısı koltuğuna otururken, GİK’te de sermayeyle içli dışlı olan bölümde Gayrimenkul ve Emlak başlıklarında sorumluluk verildi.

2021 yılında SPD Genel Sekreteri olan Kühnert, aynı yıl Berlin’de yapılan ve on binlerce konuta sahip konut tekellerinin kamulaştırılması için yapılan halk oylamasına destek vermezken, Berlin SPD yönetimi de bugüne kadar konuyla ilgili bir adım atmadı. Daha sonra kendisi de Schröder hükümetinde Dışişleri Bakanlığı’nda müsteşarlığa kadar yükselerek kariyer yapan ve hâlâ SPD’de milletvekilliğini sürdüren JUSOS’nun eski başkanlarından Niels Annen, o dönemki SPD’li Şansölye Schröder’i açıkça ‘’Patronların Şefi’’ olarak suçlarken, sosyal demokratların yüz yıllık tarihini de özetliyordu.