Almanya’nın silah ihracatından manzaralar: Silah sevkiyatında sıkı denetimden yeni rekor rakamlara

Silah denetimini vurgulayan söylemler, sermayenin çıkarları ve izdüşümündeki müttefikliklerini koruma çerçevesinde kaldıkları sürece ilkesiz siyasete örnek teşkil etmekten başka amaca yaramayacaktır.

Deniz Terzioğlu

"Savaş bölgelerine silah ve mühimmata hayır": Almanya sokaklarında binlerce Yeşiller Partisi seçim afişini süsleyen slogan buydu. O dönemde bu, öncelikle Yemen'deki çatışma sürerken Suudi Arabistan'a silah sevkiyatına engel olmak anlamına geliyordu. Ancak Ekim 2022'de Yeşiller'in de içinde olduğu hükümet Suudi Arabistan'a bir sonraki silah sevkiyatını onayladı - bu sadece seçim vaatlerinin ve önceki seçim kampanyasının değil, aynı zamanda koalisyon anlaşmasının da ihlali anlamına geliyordu.

Ancak ne Yeşiller'in ne de Alman hükumetinin diğer bileşenlerinin sicilleri, görevde oldukları süre boyunca hiç temiz olmamıştı. Kosova savaşı sırasında başında Joschka Fischer'in bulunduğu Yeşiller, SPD'li Şansölye Schröder ile birlikte iktidarı paylaşıyorlardı. Bu ortaklık II. Dünya Savaşı'ndan bu yana Alman silahlı kuvvetlerinin bir savaş bölgesinde ilk kez konuşlandırılmasının önünü açmıştı. Yeşiller, bu savaşı bir "insani müdahale" olarak savunurken aslında NATO'nun Balkanlar'daki çıkarlarını korumak için ellerinden geleni arkalarına koymadıkları ortadaydı.

Bu yılsa, aralarına FDP'nin de katılmasıyla oluşan Alman hükümeti her zamankinden daha fazla silah ihracatına izin verdi. Federal Ekonomi Bakanlığı'nın Sahra Wagenknecht İttifakı'ndan milletvekili Sevim Dağdelen'in sorusuna verdiği yanıta göre, Alman hükümeti 1 Ocak - 12 Aralık 2023 döneminde en az 11 milyar 710 milyon avro değerinde silah ihracatını onayladı. Bu rakam bir önceki yıla göre (8.36 milyar Avro) yüzde 40 artarken Alman hükumeti içinse tarihsel bir rekor niteliği taşıyor.

Bu rekor ihracatın üçte birinden fazlasına tekabül eden 4,15 milyar avroyla en büyük payı Ukrayna aldı. Bununla birlikte, 2022 yılında bölgeye gönderilen 2 milyar 240 milyon avroluk 'savunma teçhizatı'nı neredeyse ikiye katlamış oldu.

2023 yılında Almanya'dan silah sevkiyatını katlanarak artıran bir başka ülkeyse İsrail oldu. 

Almanya’nın bu yılki rekor silah ihracatında, son aylarda İsrail'e yapılan -yine rekor- ihracatın da önemli bir payı bulunuyor. Federal Ekonomi Bakanlığı'na göre Almanya'nın İsrail'e silah ihracatı bu yıl 2022'ye kıyasla neredeyse on kat arttı. Geçen yıl yaklaşık 32 milyon avro değerinde askeri teçhizat ihracatı için lisans verilirken, bu yıl 2 Kasım'a kadar bu rakam 303 milyon avro civarında gerçekleşti. Bu yıl toplam 218 münferit lisans verilirken bunların 185 tanesi 7 Ekim'den bu yana işleme alınmış olmasıysa bu artışta son aylarda yaşananların etkisini gözler önüne seriyor. Konvansiyonel silahlar 19 milyon Euro'nun biraz altındaki değeriyle toplam hacmin sadece yüzde altısını oluştururken aslan payını 284 milyon Euro'nun biraz altındaki diğer savunma ekipmanları oluşturuyor. Bu kategoride örneğin zırhlı araçlar, güvenlik camları ve askeri kamyonlar yer alıyor. Bir önceki yıl konvansiyonel silahlar İsrail'e yapılan teslimatlar için verilen lisansların toplam hacminin yüzde ikisinden biraz fazlasını oluşturuyordu.

Almanya silah sanayiinin bu seneki ihracatının 1,03 milyar euro gibi büyük bir kısmını, bir AB ve NATO müttefiki olan ve son yıllarda silahlanmaya yatırımını arttıran Macaristan'ın oluşturması da dikkat çeken noktalardan biri oldu. Orban hükümetinin eğilimlerinin Avrupa siyaset sahnesinde düzenli olarak eleştirilmesine rağmen, bu eleştirilerin silah ticareti konusunda göz ardı edilmesi düzen siyasetindeki çekişmelerin ekonomik çıkarlar karşısında nasıl ikinci plana atılabileceğine dair önemli bir örnek sunmuş oldu.

İktidar siyasetçileri ise seçildikleri günlerden bu yana, her ne kadar gün geçtikçe sessizleşse de silah ihracatında sıkı denetim demeye devam ediyorlar. Sıkı denetimden ne anladıkları sorulunca da bölgesel gerilim, insan hakları ihlalleri ve orantısız şiddet durumlarında savaş çığırtkanlığı yapan taraflara silah satılmaması olarak açıklıyorlar. Kimileri bu koşulların Alman anayasasının 26. maddesinde saldırı savaşlarına hazırlığa desteğin yasaklanmasının kapsamının yalnızca devamı olarak bile görüyor. Sundukları utanç tablosu ve rekor silah satışları göz önünde bulundurulduğundaysa akla iki seçenek geliyor: Ya bu sıkı denetim kriterlerinin aşıldığının farkına varamayacak kadar silah sattıkları bölgelerin gerçek koşullarından bihaberler; ya da bölgesel gerilimler, insan hakları ihlalleri ve orantısız şiddet ABD emperyalizmi çıkarlarınca 'doğrudan tehdit altındaki müttefikler' söz konusu olduğunda önem arz etmeyi bırakıyor ve bu müttefik çeperi içine, zaman zaman küsü oynadıkları, Macaristan ve Türkiye de dahil oluveriyor. İlk seçenek, yakın zamanda Filistin'deki katliama gösterdikleri duyarsızlık göz önünde bulundurulduğunda bu partilerin tabanları için söylenebilirken elbette politikacıları için haliyle geçerli değil. Ancak, ikinci seçenek düşünüldüğünde, siyasetçilerin çift standartlarının ve çıkar odaklı politikalarının açık bir şekilde ortaya çıktığı görülmelidir. Silah denetimini vurgulayan söylemleriyse sermayenin çıkarları ve onun izdüşümündeki stratejik müttefikliklerini koruma çerçevesinde kaldıkları sürece ilkesiz siyasete örnek teşkil etmekten başka bir amaca yaramayacaklardır.