Macron demission!

Akif Akalın

Blog: Sınıfın Sağlığı

Fransa bir kez daha ayakta. Dün gece France 24 kanalındaki sokak röportajlarında kedilerine mikrofon uzatılan beyaz saçlılar, 68’in de böyle başladığını söylüyor. Olayları 1789’la kıyaslayan muzipler de var, fakat hiç 1848 ayaklanmasına veya 1871 Paris Komünü’ne referans veren birini duymadım.

Belki de bunun nedeni, 1871’in artık Fransızların hafızalarından silinmiş olmasıdır. Gerçekten de Paris sokaklarını dolaşırken, 1789’u anımsatacak birçok sembol görebiliyorsunuz, fakat 1871 neredeyse tamamen kazınmış Paris’ten.

Baştan başlayalım. Paris Komünü, 18 Mart sabahının ilk saatlerinde, Thiers’in generallerinin, emekçilerin Montmartre tepesine kaçırdığı 171 topu gasp etmesini engellemek için, kadınların ve çocukların, askerlerin etrafını sarmasıyla başlamıştı. Şimdi o tepede, topların bulunduğu geniş alanda, bütün haşmetiyle dikilen Sacre Coeur bazilikasından başka bir şey yok. 1871’in üzeri kiliseyle kapatılmış…

Paris Komünü’nün ilk kaybının, topları korumakla görevli 61. Ulusal Muhafız Bataryası askerlerinden 36 yaşındaki inşaat işçisi, Doudeauvilleli Germain Turpin’in adına tek taş dikmeyi becerememişiz. Fakat sermaye, o gün kadınların ve çocukların üzerine ateş açma emri veren, Turpin’i katleden askerlerin başındaki general Claude Lecomte için Père Lachaise mezarlığında devasa anıt mezar yaptırmış…

Père Lachaise mezarlığı demişken, Paris Komünü’nün son haftasında, “Kanlı Hafta” boyunca katledilen 20 bin Komüncü anısına, mezarlığın Gambetta caddesine bakan bölümünün, 147 federenin (kömüncü) önünde kurşuna dizildiği Federe Duvarı üzerindeki (Mur des Fédérés) mütevazı mermer levhadan bahsetmemek olmaz. Zaten koca Paris’te bugün 1871 Paris Komünü’nü anımsatacak tek sembol bu duvar… 

Paris’i dolaşırken, Paris Komünü’nü anımsatacak çok şey bulamıyorsunuz ama Komüncü katillerinin isimlerinin büyük caddelere ve metro istasyonlarına cömertçe dağıtıldığını görüyorsunuz. 

Paris Komünü’nün günümüze kalan miraslarından biri de, devletin yurttaşlarının sağlığı konusunda sorumluluk aldığı “ilk örnek” olmasıdır. Paris belediyeleri üzerinden örgütlenen Komün, önce 4. Bölgede haftada bir gün, bir buçuk saat “ücretsiz” muayene ile başlattığı kamusal sağlık hizmetini, kısa zamanda diğer belediyelere yaymış ve bugün meydanlarda haykırılmaya devam edilen “herkese eşit ücretsiz sağlık” talebini, tarihte ilk kez yaşama geçirmiştir.           

Peki, bu mirasa sahip çıkılabilmiş mi? Bugün Paris Komünü döneminde örgütlenen sosyalist sağlık hizmetine ilişkin dişe dokunur bilgi bulabilmek neredeyse olanaksız. Elimizde Komün tarafından çıkartılan Resmi Gazete ve belediyelerin duyurularından başka hiçbir belge yok. Oysa Fransızlar, yakın zamanlara kadar pek övündükleri “sosyalist” sağlık sistemlerini, Paris Komünü’ne borçlular. 

Çok mu iddialı oldu? Kanıtlayalım. Paris Komünü, iktidarda olduğu 72 gün boyunca, hayatın her alanında, bugün dahi imrenerek bakılan devrimler gerçekleştirdi. Yoksullara bedava yemek dağıtılan kantinlerden, sahipleri tarafından kullanılmayan evlerin evsizlere dağıtılmasına kadar birçok sosyalist uygulama Komün’ün ezilmesinden sonra yok edildi. Fakat Fransız sermayesi, Komün’ün kurduğu sosyalist sağlık hizmetine dokunmaya cesaret edemedi. Belediyeler ücretsiz sağlık hizmeti sunmaya devam ettiler. 

Bize gelince, maalesef 1871’den bugüne, 147 yıldır, Paris Komünü’nün örgütlediği sağlık hizmeti üzerine tek kitap yazmayı becerememişiz. Komün yönetiminin 15 Nisan 1871’de Vendome Meydanı’nda, Sivil ve Askeri Ambulanslar Genel Müdürlüğü kurarak, başına Dr. Courtillier’yi getirdiğini bilmenin ne faydası var diyebilirsiniz. Bunu bilmek, bugünkü mücadeleye bir katkı sağlar mı?

İnanması çok zor gelebilir, fakat sağlar. Ne için mücadele ettiğinizi daha iyi bilir, daha iyi anlatırsınız. 

Kim bilir, Paris’te, Paris Komünü’nü anımsatacak daha çok sembol saklamayı başarabilseydik, belki bugün daha çok sarı yelekli eylemleri için Paris Komünü’ne referans verecekti. Belki Fransızlar bugün çok ihtiyaç duydukları politik özneyi daha kolay bulabileceklerdi. Hatta belki de Fransız Komünist Partisi, sarı yeleklilere “mesafeli” durmak yerine, hareketi nasıl devrimci bir kanala akıtabileceğini tartışacaktı. 

Belki de Fransızlar bugün “Macron demission!” (Makron istifa) yerine, “Tout le pouvoir aux soviets!” (bütün iktidar Sovyetlere) sloganı atacaklardı.